Aziz, sıddık kardeşlerim; Hapis musibetine düşenlere, merhametkârane, sadakatle hariçten gelen erzaklarına nezaret ve yardım edenlere kuvvetli bir teselliyi üç noktada beyan edeceğim.

Birinci nokta: Hapiste geçen ömür günleri, herbir gün on gün kadar bir ibadet kazandırabilir ve fâni saatleri, meyveleri cihetiyle mânen bâki saatlere çevirebilir ve beş on sene ceza, milyonlar sene haps-i ebedîden kurtulmaya vesile olabilir. İşte, ehl-i iman için bu pek büyük ve çok kıymettar kazancın şartı, farz namazını kılmak ve hapse sebebiyet veren günahlardan tevbe etmek ve sabır içinde şükretmektir. Zaten hapis çok günahlara mânidir, meydan vermiyor.

İkinci nokta: Zevâl-i lezzet elem olduğu gibi, zevâl-i elem dahi lezzettir. Evet, herkes geçmiş lezzetli, safâlı günlerini düşünse, teessüf ve tahassür elem-i mânevîsini hissedip “Eyvah!” der. Ve geçmiş musibetli, elemli günlerini tahattur etse, zevâlinden bir mânevî lezzet hisseder ki, “Elhamdülillâh, şükür, o belâ sevabını bıraktı, gitti” der, ferahla teneffüs eder. Demek, bir saat muvakkat elem, zevâliyle ruhta bir mânevî lezzet bırakır; ve lezzetli saat, bilâkis, elem bırakır.

Madem hakikat budur. Ve madem geçmiş musibet saatleri elemleriyle beraber mâdum ve yok olmuş; ve gelecek belâ günleri şimdi mâdum ve yoktur. Ve yoktan elem yok; ve mâdumdan elem gelmez. Meselâ, birkaç gün evvel aç ve susuz olmasından, bir iki gün sonra aç ve susuz olmak ihtimalinden, bugün onlar niyetiyle mütemadiyen ekmek yese ve su içse ne derece divaneliktir. Aynen öyle de, geçmiş ve gelecek elemli saatleri -ki hiç ve mâdum ve yok olmuşlar- şimdi onları düşünüp sabırsızlık göstermek ve kusurlu nefsini bırakıp Allah’tan şekvâ etmek gibi “Of! Of!” demek divaneliktir. Eğer sağa sola, yani geçmiş ve geleceğe karşı sabır kuvvetini dağıtmazsa ve hazır saate ve o güne karşı tutsa, tam kâfi gelir, sıkıntı ondan bire iner.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aziz : izzetli, şerefli, çok değerli
bâki : devamlı, kalıcı
belâ : musibet, sıkıntı
beyan etmek : açıklamak, izah etmek
bilâkis : aksine, tersine
cihet : şekil, yön
divanelik : akılsızlık
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler, mü’minler
elem : acı, keder, sıkıntı
elem-i mânevî : mânevî acı, vicdan azabı
elhamdü lillâh : “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü Allah’a mahsustur”
erzak : rızıklar
fâni : gelip geçici
ferah : rahatlık, sevinç
hakikat : bir şeyin içyüzü, gerçek yüzü
haps-i ebedî : sonsuz bir hapis
hariçten : dışarıdan
kâfi : yeterli
kıymettar : kıymetli, değerli
mâdum : yok
mâni : engel
medrese-i Yusufiye : Hz. Yusuf’un (a.s.) hapiste kalmasına benzetilerek, iman ve Kur’ân hizmetinden dolayı tutuklananların hapsedildiği yer mânâsında hapishane
merhametkârane : acıyarak, merhamet göstererek
musibet : belâ, dert
muvakkat : geçici
mütemadiyen : sürekli olarak
nefis : can, bir kimsenin kendisi
nezaret : gözetim
sadâkat : bağlılık, doğruluk
safâ : neşe, zevk, gönül hoşluğu
sebebiyet veren : sebep olan
sıddık : çok doğru ve sadık
şekvâ : şikayet
şükür : Allah'ın (c.c.) nimetlerine karşı memnunluk gösterme; Allah'a teşekkür etme
tahassür : özlem, hasret çekme
tahattur : hatırlama
teessüf : hayıflanma, üzülme
tevbe etmek : pişmanlık duyup günahı terk etmek ve bağışlanma dilemek
vesîle : sebep, bahane, vasıta
zarfında : içinde
zevâl : batış, koyboluş
zevâl-i elem : acı ve kederin sona ermesi
zevâl-i lezzet : lezzetin bitmesi
Yükleniyor...