Aziz, sıddık kardeşlerim;
Evvelâ: Benim şahsıma edilen eziyet ve ihanetlerden müteessir olmayınız. Çünkü Risale-i Nur’da bir kusur bulamıyorlar, onun bedeline benim ehemmiyetsiz ve çok kusurlu şahsımla uğraşıyorlar. Ben bundan memnunum. Risale-i Nur’un selâmetine ve şerefine binler şahsî elemler, belâlar, tahkirler görsem, yine müftehirâne şükretmek, Nurdan aldığım dersin muktezasıdır. Ve onun için bana bu cihette acımayınız.

Saniyen: Pek geniş ve şiddetli ve merhametsiz bu taarruz ve hücum, şimdilik yirmiden bire indi. Binler haslar yerinde birkaç zât ve yüz binler alâkadarlar bedeline mahdut birkaç yeni kardeşleri topladılar. Demek inâyet-i İlâhiye ile pek hafif bir surete çevrilmiş.

Salisen: İnâyet-i Rabbâniye ile, iki sene aleyhimizde plân çeviren sabık vali def oldu. Ve aleyhimizde pek ziyade evhamlandırılan Dahiliye Vekilinin, hemşehriliği ve nesilce cedleri ziyade dindarlık cihetiyle, bu dehşetli hücumu pek çok hafifleştirdiğine kuvvetli bir ihtimal var. Onun için meyus olmayınız ve telâş etmeyiniz.

Rabian: Pek çok tecrübelerle ve hâdiselerle kat’î kanaat verecek bir tarzda, Risale-i Nur’un ağlamasıyla ya zemin titrer veya hava ağlar. Gözümüzle çok gördüğümüz ve kısmen mahkemede dahi ispat ettiğimiz gibi, tahminimce bu kış emsalsiz bir tarzda, yaz gibi bidayette gülmesi, Risale-i Nur’un perde altında teksir makinesiyle gülmesine ve intişarına tevafuku; ve her tarafta taharri ve müsadere endişesiyle tevakkufla ağlamasına, birden bire kış dehşetli hiddeti ve ağlamasıyla tetabuku kuvvetli bir emaredir ki, hakikat-i Kur’âniyenin bu asırda parlak bir mu’cize-i kübrâsıdır, zemin ve kâinat onun ile alâkadar...
Said Nursî
• • •
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

alâkadar : alâkalı, ilgili
asır : yüzyıl
aziz : izzetli, şerefli, çok değerli
bidayet : başlangıç
ced : ata, ecdat, dedeler
cihet : şekil, yön
Dahiliye Vekili : İçişleri Bakanı
def olma : uzaklaşma
elem : acı, keder, sıkıntı
emare : belirti, işaret
emsalsiz : benzersiz
evham : kuruntular, şüpheler
evvelâ : ilk olarak
hâdise : olay
hakikat-i Kur’âniye : Kur’ân’ın hakikati
hemşehrilik : aynı şehirden olma
hiddet : öfke, kızgınlık
hücum : saldırı
inâyet-i İlâhiye : Allah’ın yardımı, şefkatle ilgilenmesi
inayet-i Rabbâniye : Allah’ın inayeti, yardımı
intişar etme : yayılma
kâinat : evren, yaratılmış her şey
kanaat : görüş, fikir
kat’î : kesin bir şekilde
mahdut : sınırlanmış
merhametsiz : acımasız, şefkatsiz
meyus : ümitsiz
mu’cize-i kübrâ : büyük mu’cize
mukteza : bir şeyin gereği
müftehirâne : iftihar ederek, övünerek
müsadere : suç karşılığı olarak, malın tamamına ya da bir bölümüne el konulması
müteessir olma : etkilenme, üzülme
nesilce : nesil bakımından
rabian : dördüncü olarak
sabık : geçen, önceki
salisen : üçüncü olarak
saniyen : ikinci olarak
selâmet : esenlik, güven
sıddık : çok doğru ve bağlı
suret : şekil, biçim, görüntü
sureten : görünüşte
şeref : yücelik, büyüklük
şükretmek : Allah'ın (c.c.) nimetlerine karşı memnunluk göstermek; Allah'a teşekkür etmek
taarruz : saldırı
taharrî : araştırma, inceleme
tahkir : aşağılama, hakaret etme
teksir makinesi : çoğaltma makinesi
tetabuk : uygunluk
tevafuk : uygunluk, denk gelme
tevakkuf : durma, duraklama
zemin : yer, dünya
ziyade : çok
Yükleniyor...