بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ 1
Aziz, sıddık, vefadar ve şefkatli kardeşlerim; İki gündür hem başımda, hem âsâbımda tesirli bir nezle ağrısı var. Böyle hallerde bir derece dostlarla görüşmekten teselli ve ünsiyet almaya ihtiyacım içinde acîp tecrit ve yalnızlık vahşeti beni sıktı. Böyle bir nevi şekvâ kalbe geldi: “Neden bu tazip oluyor? Hizmetimize faidesi nedir?”

Birden, bu sabah kalbe ihtar edildi ki: Siz bu şiddetli imtihana girmek ve inceden inceye sizi kaç defa altın mı, bakır mı diye mehenge vurmak ve her cihette sizi insafsızca tecrübe etmek ve “Nefislerinizin hisseleri ve desiseleri var mı, yok mu?” üç dört eleklerle elenmek; hâlisâne, sırf hak ve hakikat namına olan hizmetinize pek çok lüzumu vardı ki, kader-i İlâhî ve inâyet-i Rabbâniye müsaade ediyor. Çünkü, böyle meydan-ı imtihanda inatçı ve bahaneci insafsız muarızların karşısında teşhir edilmesinden herkes anladı ki, hiçbir hile, hiçbir enâniyet, hiçbir garaz, hiçbir dünyevî, uhrevî ve şahsî menfaat karışmayarak, tam hâlis, hak ve hakikatten geliyor. Eğer perde altında kalsaydı çok mânâlar verilebilirdi. Daha avâm-ı ehl-i iman itimad etmezdi. “Belki bizi kandırırlar” der ve havas kısmı dahi vesvese ederdi. Belki bazı ehl-i makamat gibi kendilerini satmak, itimat kazanmak için böyle yapıyorlar diye daha tam kanaat etmezlerdi. Şimdi imtihandan sonra, en muannid vesveseli dahi teslime mecbur oluyor. Zahmetiniz bir, kârınız bindir inşaallah.
Said Nursî
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : acayip, tuhaf
âcizâne : âciz ve güçsüz bir şekilde
âsâb : sinirler
avâm-ı ehl-i iman : iman sahiplerinin avam tabakası
aziz : izzetli, şerefli, çok değerli
cihet : şekil, yön
desise : hile, aldatma
dünyevî : dünyaya yönelik
ecdad : atalar, dedeler
ecel : ölüm vakti
ehl-i makamât : makam, mevki sahipleri
enâniyet : benlik, gurur
fedâi : fedakâr, kendini bir hizmete adayan
garaz : kötü kasıt
hakikat : doğru gerçek
hâlis : samimi, içten
hâlisâne : samimî bir şekilde, ihlâsla
haşiye : dipnot
havas : seçkinler, okumuşlar tabakası
ihtar edilmek : hatırlatılmak, ikaz edilmek
inâyet-i Rabbâniye : Allah’ın inâyeti, yardımı
inşaallah : Allah’ın izniyle
itimad : güven
kader-i İlâhî : Allah’ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlaması
kat’î : kesin bir şekilde
mehenge vurmak : denemek, tartmak
menfaat : çıkar, kişisel yarar
mevhum : gerçekte olmadığı halde varsayılan
meydan-ı imtihan : imtihan meydanı
muarız : karşı gelen
müftehirâne : iftihar ederek, övünerek
müsaade : izin verme
nam : ad
nefis : insanı daima kötülüğe, hazır zevk ve isteklere sevk eden duygu
nevi : çeşit, tür
selâmet : esenlik, güven
sıddık : çok doğru ve bağlı
şefkat : içten ve karşılıksız merhamet, sevgi
şekvâ : şikayet
tâzip : azap
tecrit : soyutlama, ayırma
teşhir edilme : sergilenme
uhrevî : âhirete yönelik
ünsiyet : alışma
vahşet : ürküntü, yalnızlık, yabanîlik
vâris : mirasçı
vefadar : vefalı
vesvese : şüphe, kuruntu
zâhirî : açık, görünürde
Yükleniyor...