Demek muhalifleri çok kuvvet bulmuşlar ki, bütün bu telâşlı ve imkânatı vukuat yerinde istimâl ederek acip evhamla bize hücum ettiler.

Sâlisen: Benim kendi kanaatim, tâ bahara kadar hapiste kalmak gerektir. Zaten kışta herşey tevakkuf eder. İnşaallah inâyet-i İlâhiye yine imdadımıza yetişir.
Said Nursî
• • •

Hüsrev’in bir mektubudur.
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ 1
Sevgili Üstadımız, Efendimiz; Garazkâr raporlarıyla hakkımızda Afyon adliyesini pek büyük bir dikkate sevk eden ve sekiz aydan beri şiddetli bir tazyik altında siz sevgili Üstadımızı yaşatan, biz talebelerinizle birlikte Afyon hapsinde temâdi-i mevkufiyetimize sebep olan ve Nurun kàbil-i inkâr olmayan muciznümâ hakikatlerini hasûdâne nazarla mütalâa eden ehl-i vukuf ulemasına, siz sevgili Üstadımız, hem Risale-i Nur yirmi beş seneden beri sükût etmişken, o muhterem allâmelerin ehl-i imanı, hususan hamele-i Kur’ân’ı müdafaa ve muhafaza en büyük vazifeleri iken, Afyon adliyesini aleyhimize teşvik edip tahrik eden raporlarına karşı siz sevgili Üstadımızı esefle mukabeleye mecbur eden yazılarınız şefkatinizin eseri olduğu şüphesizdir. Yirmi beş seneden beri, zaman zaman gizli düşmanlarınıza karşı bir avuç talebenizle mücadeleye giren siz sevgili Üstadımızı ve Kur’ân’ın en büyük hakikatlerini muhtevî Risale-i Nur’u müdafaa etmek şöyle dursun, en tehlikeli vakitlerimizde cephe alan bu âlimlere karşı pekçok sualleri sormak hakkınız iken, pek cüz’î sualleriniz, o âlimleri ikazdan başka birşey olmayacak.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : şaşırtıcı, tuhaf
âlim : ilim sahibi, çok bilgili olan
allâme : büyük âlim, oldukça bilgili olan
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler, mü’minler
ehl-i vukuf : bilirkişi
esef : üzüntü, acı
evham : kuruntular, şüpheler
garazkâr : kötü niyet sahibi, art niyetli
hakikat : doğru gerçek, asıl
hamele-i Kur’ân : Kur’ân davasını omuzlayan, onu sonraki nesillere ulaştıran
hasûdâne : hased ederek
hususan : bilhassa, özellikle
hücum etmek : saldırmak
imkânat : olabilirlikler, varlığı ile yokluğu ihtimal dahilinde olanlar
inâyet-i İlâhiye : Allah’ın inayeti, yardımı
inşaallah : Allah’ın izniyle
istimâl : kullanma
kabil-i inkâr : inkar edilmesi mümkün
kanaat : görüş, fikir
mes’ul etmek : sorumlu tutmak
mu’ciznümâ : mu’cizeli
muhafaza : koruma
muhalif : aykırı, zıt
muhterem : hürmete lâyık, saygıdeğer
muhtevî : ihtiva eden, içine alan
mukabele : karşılık verme
müdafaa : savunma
mütalâa : dikkatle okuma, inceleme
nazar : bakış
sâlisen : üçüncü olarak
sevk etme : gönderme, yönlendirme
sükût : sessiz kalma, susma
şefkat : acıyarak ve esirgeyerek sevme
tahrik eden : harekete geçiren
tazyik : baskı
temâdi-i mevkufiyet : tutukluluğun devam etmesi
teşvik : şevklendirme, isteklendirme
tevakkuf etmek : durmak, duraklamak
ulema : âlimler, ilim sahipleri
vukuat : meydana gelen olaylar
Yükleniyor...