Salisen: Haber aldım ki, çok çalışan, fakat ihtiyatsız Ahmed Feyzi’nin Mâidetü’l-Kur’ân başında malûm mektubumu mahkeme heyeti bahane ederek—ki, “Said kendi hakkındaki medihleri ve saireyi tasdik etmiş”—benim mahkûmiyetime bir sebep gösterilmiş. Ben mükerrer dedim ki: Herşeyden evvel Ahmed Feyzi onu beyan edip—ki o mektup, kendi hakkındaki mektupları kabul etmemek ve sair bir kısmını tâdil etmek lâzımken—lüzumsuz onları hiddete getiren şeyleri yazmış. Ben onun bin kusurunu görsem ondan gücenmem. Fakat Nurlara zarar gelmemek için, cesûrâne ve ihtiyatsız hareketten bir derece çekinmek lâzımdır.

Rabian: Feyzi’lerin bir kahramanı olan Ahmed Feyzi kardeşimiz de, Tahirî’nin koğuşu olan medresesinde aynen Tahirî gibi davranmalı. Ve gidenlerin yerinde, onların şakirtlerini Kur’ân ve Nur dersleriyle ve yazılarıyla teşvik etsin. Dün bana gönderdiği yeni talebelerin defterleri benim hazin halimi sevince tebdil etti, Elhamdü lillâh dedim.
• • •
Bu defa taarruz pek geniş dâirede... Reis-i Hükûmet ve hazır kabine, plânlı, dehşetli bir evhamla bir hücum etti. Benim aldığım bir habere göre ve çok emarelerle gizli münafıkların yalan jurnalleri ve desiseleriyle bizi hilâfet komitesiyle ve Nakşî tarîkatının gizli cemiyetiyle tam alâkadar, belki pişdar gösterip hükûmeti büyük bir telâşa sevk ederek, Nurun büyük mecmualarının İstanbul’da ciltlenip âlem-i İslâma intişarını ve gayet makbuliyetlerini bir delil gösterip, hükûmeti korkutup, kıskanç resmî hocaları ve vehham memurları aleyhimize, insafsızca çevirdiler. Tahminlerince herhalde çok vesikalar, emareler görülecek. Hem Eski Said damarıyla tahammül etmeyerek ortalığı karıştıracak diye kanaatleri varmış. Cenâb-ı Hakka hadsiz şükür olsun, o musibeti binden bire indirdi. Bütün taharrilerde hiçbir cemiyet ve komitelerle bir alâkamızı bulamadılar.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

alâka : bağlantı, ilgi
alâkadar : alâkalı, ilgili
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
beyan : açıklama, izah etme
cemiyet : topluluk
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cesûrâne : cesaretli olarak, yüreklice
desise : hile, aldatma
elhamdü lillâh : “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü Allah’a mahsustur”
emare : belirti, işaret
evham : kuruntular, şüpheler
evvel : önce
gayet : çok
hadsiz : sayısız, sınırsız
hazin : hüzünlü, üzüntü veren
hiddet : öfke, kızgınlık
hilâfet : halifelik
hücum etmek : saldırmak
ihtiyat : önlem alma, tedbirli hareket etme
insafsızca : vicdansızca
intişar etme : yayılma
jurnal : ihbar
kanaat : görüş, fikir
komite : belli bir amaç için bir araya gelen ve faaliyet gösteren topluluk
mahkûmiyet : hükümlülük, tutukluluk
makbuliyet : kabul edilmiş olma
malûm : bilinen
mecmua : kitap
medih : övgü
medrese : ders görülen yer
musibet : belâ, dert, felâket
mükerrer : tekrar tekrar, defalarca
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen kimse
pişdar : öncü
rabian : dördüncü olarak
Reis-i Hükûmet : hükümet başkanı, başbakan
sair : diğer
salisen : üçüncü olarak
sevk etme : gönderme
şakirt : öğrenci, talebe
taarruz : saldırı
tâdil etmek : düzeltmek, ıslah etmek
tahammül : dayanma, katlanma
taharrî : araştırma, inceleme
tasdik : doğrulama, onaylama
tebdil : değişme
teşvik etmek : şevklendirmek, isteklendirmek
vehham : aşırı derecede vehimli, kuruntulu
vesair : ve bunun gibi
vesika : belge
Yükleniyor...