بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ 1
Kardeşlerim; Bütün bütün kanunsuz olarak bizim temyiz evrak ve lâyihalarımız daha temyize gönderilmemiş. Bizim üç muktedir avukatlarımız, mümkün olduğu kadar pek çabuk evrakımızın Mahkeme-i Temyize gönderilmesine herhalde bir çare bulsunlar. Yoksa on bir ay bahanelerle tevkifimizi uzatmak ve beni mahkemede konuşturmamak ve on bir ay tecrid-i mutlakta soğuk sıkıntılarla tazip etmekle hakikat-ı adaletin kabul etmediği bir garazı ihsas ettiğinden, bizim mahkememizi başka bir vilâyetin mahkemesine nakletmek için hem avukatlarımız, hem sizler bütün kuvvetinizle çalışmak elzem ve lâzımdır.
Said Nursî
• • •

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ 1
Aziz, sıddık, hâlis, sebatkâr, fedakâr kardeşlerim; evvelâ: Sırr-ı 2 اِنَّا اَعْطَيْنَا hiç yanımda bulunmadığının sebebi, eski zamanda iki hiss-i kablelvukuumda bir iltibas olmuş.

Birincisi: Bir hiss-i kablelvuku ile, yalnız vatanımızda dehşetli bir hâdiseyi ve zâlimlerin musibetini hissettim. Halbuki büyük dairede, zemin yüzünde, haber verdiğimiz gibi on iki sene sonra aynen o sırr-ı azîm görüldü. Benim istihracımı gerçi zâhiren bir parça tağyir etti. Fakat hakikat cihetinde pek doğru ve ayn-ı hakikat meydana çıktı. Bunun için o risaleyi yanımda bulundurmuyorum ve başkalarına vermiyorum.

İkincisi: Kırk sene evvel tekrarla dedim: Bir nur göreceğiz. Büyük müjdeler verdim. O nuru büyük daire-i vataniyede zannederdim. Halbuki o nur, Risale-i Nur idi. Nur şakirtlerinin dairesini, umum vatan ve memleket siyasî dairesi yerinde tahmin edip sehiv etmiştim.
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2 : Kevser Sûresi, 108:1.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ayn-ı hakikat : gerçeğin ta kendisi
aziz : izzetli, şerefli, çok değerli
cihet : şekil, yön
daire-i vataniye : vatan dairesi
elzem : çok gerekli
evvelâ : ilk olarak
fedakâr : her türlü zahmetlere göğüs gererek dâvası uğruna sabır gösteren ve gerektiğinde kendini feda eden
garaz : kötü kasıt, art niyet
hâdise : olay
hakikat : doğru, gerçek
hakikat-ı adalet : gerçek adalet, adaletin özü
hâlis : samimi, içten
hiss-i kablelvuku : birşeyi olmadan önce hissetme duygusu
ihsas : hissettirme
iltibas : karıştırma
istihrac : hüküm çıkarma
lâyiha : dilekçe
Mahkeme-i Temyiz : Yargıtay; yanlışı doğrudan ayıran üst mahkeme
muktedir : gücü yeten, güç ve iktidar sahibi
musibet : belâ, dert, felâket
risale : mektup; Risale-i Nur’dan her bir bölüm
sebatkâr : sebat eden, sabreden
sıddık : çok doğru ve bağlı
sırr-ı azîm : büyük sır
tağyir : değiştirme
tâzip etmek : azap vermek
tecrid-i mutlak : tam bir yalnızlık, yalnız başına bırakma
temyiz evrak ve lâyihaları : temyiz evrak ve dilekçeleri
temyiz : hakkında bir mahkeme tarafından hüküm verilen bir davanın, bir üst mahkemede (Yargıtay) tekrar görüşülmesi, incelenmesi
tevkif : tutma, tutuklu olarak bekletme
vilâyet : il
zâhiren : görünürde
zemin : yer, dünya
Yükleniyor...