Müdür Bey; Size teşekkür ederim ki, Kurtuluş Bayramının bayrağını koğuşuma taktırdınız. Harekât-ı Milliyede İstanbul’da, İngiliz ve Yunan aleyhindeki Hutuvât-ı Sitte eserimi tab ve neşirle, belki bir fırka asker kadar hizmet ettiğimi Ankara bildi ki, Mustafa Kemal şifreyle iki defa beni Ankara’ya taltif için istedi. Hattâ demişti: “Bu kahraman hoca bize lâzımdır.” Demek, benim bu bayramda bu bayrağı takmak hakkımdır.
Said Nursî
• • •
1948 senesinde açılan Afyon Mahkemesinde, birinci defa hüküm verilip nihayet umum Nur Risalelerinin iadesiyle neticelenen ve başlangıçta idam plânlarıyla propagandalar yapılan bir mahkemede Risale-i Nur talebelerinin müdafaatıdır.
Nur şakirtlerinin, hâlis ve sırf uhrevî, Nurlara ve tercümanına karşı alâkalarına dünyevî ve siyasî cemiyet namını verip onları mes’ul etmeye çalışanların ne kadar hakikatten ve adaletten uzak düştüklerine karşı, üç mahkemenin o cihette beraat vermesiyle beraber, deriz ki:

Hayat-ı içtimaiye-i insaniyenin, hususan millet-i İslâmiyenin üssü’l-esası, akrabalar içinde samimâne muhabbet ve kabile ve taifeler içinde alâkadarâne irtibat ve İslâmiyet milliyetiyle mü’min kardeşlerine karşı mânevî muavenetkârâne bir uhuvvet ve kendi cinsi ve milletine karşı fedakârâne bir alâka ve hayat-ı ebediyesini kurtaran Kur’ân hakikatlerine ve naşirlerine sarsılmaz bir rabıta ve iltizam ve bağlılık gibi hayat-ı içtimaiyeyi esasıyla temin eden bu râbıtaları inkâr etmekle ve şimaldeki dehşetli anarşistlik tohumu saçan ve nesil ve milliyeti mahveden ve herkesin çocuklarını kendine alıp karâbet ve milliyeti izale eden ve medeniyet-i beşeriyeyi ve hayat-ı içtimaiyeyi bütün bütün bozmaya yol açan kızıl tehlikeyi kabul etmekle ancak Nur şakirtlerine medâr-ı mes’uliyet “cemiyet” namını verebilir.

Onun için, Nur şakirtleri çekinmeyerek Kur’ân hakikatlerine karşı alâkalarını ve uhrevî kardeşlerine karşı sarsılmaz irtibatlarını izhar ediyorlar. O uhuvvet sebebiyle gelen her bir cezayı memnuniyetle kabul ettiklerini ve hakikat-i hali olduğu gibi mahkeme-i âdilenize itiraf ediyorlar. Hileyle, dalkavuklukla, yalanlarla kendilerini müdafaa etmeye tenezzül etmiyorlar.
Mevkuf
Said Nursî
• • •
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

alâkadarâne : ilgilenmek suretiyle
beraat verme : temize çıkartma, suçsuz olduğunu ilân etme
cemiyet : topluluk, dernek
cihet : yön, taraf
fedakârâne : fedakârca
fırka : tümen
âhir : son
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
cemiyet : topluluk, dernek
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cihet : yön, taraf
cüz’î : ferdî, küçük
dalkavukluk : kişisel menfaatleri için her türlü aşağılığı, soytarılığı yapma
gayet : oldukça, çok
hakikat-i hal : işin aslı, gerçek
hayat-ı içtimaiye : sosyal hayat
hile : aldatma
hizmet-i imâniye : iman hizmeti
hususan : bilhassa, özellikle
hususat-ı şahsiye : şahsi konular
hususî : özel
iddianame : savcının bir dava konusunda hazırladığı iddia ve delilleri içine alan yazısı
inziva : yalnız başına bir yere çekilip dünya işleriyle uğraşmama
irtibat : bağ, ilişki
isnad : dayandırma
iştirak : katılma, ortak etme
ittiham : suçlama
izale : giderme, ortadan kaldırma
izhar : açığa çıkarma, gösterme
karâbet : yakınlık
kudsî : kutsal, mukaddes
küllî : büyük, kapsamlı
mahkeme-i âdile : âdaletli mahkeme
mahvetmek : yok etmek
makam-ı iddia : iddia makamı, sav-cılık
medâr-ı mes’uliyet : sorumluluk sebebi
medeniyet-i beşeriye : insanlık medeniyeti
mevhum : gerçekte olmadığı halde varsayılan
mevkuf : tevkif edilmiş, tutuklu
mukàbil : karşılık
müdafaa : savunma
nam : ad
ruh u can : ruh ve can, içtenlik
şakirt : öğrenci, talebe
şimal : kuzey
şükr : teşekkür, övgü
tenezzül etmek : inmek, alçalmak
teşkil : oluşturma, meydana getirme
uhrevî : âhirete yönelik
uhuvvet : kardeşlik
hakikat : gerçek, asıl
hâlis : samimi, saf, temiz
Harekât-ı Milliye : milletçe yapılan hareketler; milli mücadele
hayat-ı ebediye : sonsuz âhiret hayatı
hayat-ı içtimaiye : toplumsal hayat
hayat-ı içtimaiye-i insaniye : insanlığın toplum hayatı
hususan : bilhassa, özellikle
Hutuvât-ı Sitte : altı adım anlamına gelen, şeytanın altı desisesinin anlatıldığı Bediüzzaman’ın eserlerinden biri
iltizam : kendine gerekli görme; taraftarlık
kabile : topluluk, aşiret
mes’ul : sorumlu
millet-i İslâmiye : İslâm milleti
muavenetkârâne : yardımlaşarak
muhabbet : sevgi
mü’min : iman etmiş, Allah’a inanan
müdafaat : müdafaalar, savunmalar
nam : ad
nâşir : neşreden, yayan
neşir : yayma
nihayet : son, sonunda
râbıta : bağ, ilgi
risale : mektup; Risale-i Nur’dan her bir bölüm
samîmâne : samimî bir tavırla
sehiv etmek : yanılmak
şakirt : öğrenci, talebe
tab : basma
taife : grup, topluluk
taltif : iyilik ve lütufta bulunmak
uhrevî : âhirete yönelik
uhuvvet : kardeşlik
umum : bütün
üssü’l-esas : temel, esas
Yükleniyor...