Ahmed Feyzi’nin müdafaasıdır.

Afyon Ağırceza Mahkemesine! Sayın hâkimler; Bir din âlimi ile görüşmek, onun din hakikatlerine ait kitaplarını okumak ve yazmak ve din arkadaşlarının imdadına koşmak üzere dinine ve Kur’ân’ına ve Peygamberine (a.s.m.) hizmet etmek bir mü’minin vazifesi ve hakkı değil midir? Bizi bu hizmet-i diniyeden men eden bir kanun maddesi var mıdır? Bazı cihetlerin zamanımızdaki küfrî ve gayr-i ahlâkî cereyanları tenkit etmesi bir suç mu teşkil ediyor? Biz ne siyasetle, ne idare ile asla alâkası olmayan, yalnız dindar, saf halk kitlesiyiz. Bir insana hüsn-ü zan etmek ve kıymet vermek herkesin şahsî bir kanaatidir. Biz Bediüzzaman’ı zamanımızın en yüksek din âlimi biliyoruz. Din hakikatlerini asla dalkavukluk yapmadan beyan ve ifade eden bir hakikat adamı biliyoruz. Mücahid adını vermekliğimiz, memleketimizi tehdit eden ahlâksızlık ve imansızlık cereyanlarına karşı Kur’ân’ın sarsılmaz hakikatlerine dayanarak giriştiği müdafaa ve hizmet-i diniyesinden dolayıdır. Din ve vicdan hürriyetinin hükümran olduğu bir memlekette vicdanî kanaatlerimizden mes’ul olamayız. Bundan dolayı da kimseye hesap vermeye mecbur değiliz.

Âhirzamanda hadîsin haber verdiği şahısların meselesine gelince: Bu mevzuları biz kendimiz uydurmadık. Bunların aslı dinde mevcuttur. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, bazı hadîslerle, ümmet-i Muhammediyenin (a.s.m.) ömrünün bin beş yüz (1500) seneyi pek geçmeyeceğini söylüyor. O zamana kadar da ümmet-i Muhammediyenin (a.s.m.) ve dünyanın hayatında mühim tesir yapacak büyük tarih hâdiselerini, “kıyamet alâmetleri” diye haber veriyor. Bunların şerri üzerine ümmet-i İslâmiyenin nazar-ı dikkatini celb ediyor. Gaflet ve cehaletle bu şerlere dûçar olanların ebedî şekavet ve helâketle karşılaşacaklarını söylüyorlar. Bunlara dair sayısız dinî burhanlar mevcuttur. Biz ki Allah’a ve Resulüne ve Kur’ân’a inanmışız.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhirzaman : dünya hayatının kıyamete yakın son devresi
alâmet : belirti, işaret
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
âlim : ilim sahibi, çok bilgili olan
beyan eden : açıklayan, izah eden
burhan : güçlü delil, kanıt
cehalet : cahillik
cereyan : akım; aynı fikir etrafında toplananların oluşturdukları faaliyetler
cihet : yön, taraf
dalkavukluk : maddî ve şahsî menfaat için her türlü soytarılığı yapmak
dûçar : yakalanmış, düşmüş
ebedî : sonsuz
gaflet : umursamazlık, sorumsuzluk; âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma hâli
gayr-i ahlâkî : ahlâk kurallarına uymayan
hadîs : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hâdise : olay
hakikat : doğru gerçek, asıl
helâket : mahvolma, yok oluş
hizmet-i diniye : din hizmeti
hükümran : hükmeden, egemen
hüsn-ü zan : güzel düşünce
kanaat : fikir, düşünce, görüş
kıyamet : dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması
küfrî : inkârcılığa ait, inkâr ve inançsızlığa sebep olan iş, söz
men eden : engelleyen
mevcut : var olan
mevzu : bahis, konu
mü’min : iman etmiş, inanan
mücahid : cihad eden, din uğrunda çaba harcayan
müdafaa : savunma
nazar-ı dikkatini celb etmek : dikkatini çekmek
Resul : elçi, peygamber; Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.)
şekavet : mutsuzluk, sıkıntı
şer : zarar, kötülük
tenkit : eleştirme
tesir : etki
teşkil : oluşturma, meydana getirme
ümmet-i İslâmiye : İslâm ümmeti, Müslümanlar
ümmet-i Muhammediye : Hz. Muhammed’e inanıp onun yolundan giden Müslümanlar
vicdanî : vicdana ait
Yükleniyor...