Şimdi bu imanın ve Peygamberin sıdkına olan bu itikadın neticesi olarak kendimizi helâk-ı ebedîden kurtarmak için çalışmayalım mı? Etrafımızda olup bitenleri görmeyelim mi? “Acaba bu tehlikeli zaman gelmiş midir? Sakın bu tehlikelere düşen nesil biz olmayalım?” diye bunları mevcut dinî hakikatlere tatbik cihetlerini göstermeyelim mi? Biz de, önümüzdeki müsbet delilleri ve vücud-u İlâhîye bizi sevk eden hakaik-i müberhene ve ilmiyeyi görmeyerek, sırf Avrupa dinsizliğini en büyük lâzime-i medeniyet ve şiar-ı irfan add ile dinimizi terk etsek, acaba helâk-i ebedîden bizi kim kurtaracak? Bunu düşünmeyelim mi? Bu zihniyette olan, Kur’ân’dan ve onun hakaikinden üstün birşey tanımayan bir insan, sırf fâni cezalar korkusuyla kendini ebedî helâke atar mı? Yahut fâni bazı kıymetlere değer verir mi? Allah ve Resulüne ve dinine hizmet vazifesinden vazgeçer mi? İşte bizi Bediüzzaman’a bağlayan hakiki âmiller bunlardır. Başka bir menba-i dinî var mı ki, biz ruhumuzun bu ezelî ihtiyaçlarını onunla teskin edelim?

Sayın Savcı, bize kütüphaneleri dolduran binlerce Arapça ve bugünün ruhuna tercüman olamayan kitapları tavsiye ediyor. Sayın Savcı ve onun gibi düşünenler, Risale-i Nur namı altındaki külliyat-ı ilmiyeyi ve hazine-i hürriyeti ve hakikat-ı âliyeyi beğenmeyebilirler, tenkit de edebilirler. Bu kendilerinin bileceği bir iştir. Bizim şu veya bu esere rağbet etmemize ve ona kıymet vermemize karışamazlar. Biz Risale-i Nur’u seviyoruz. Ve onu hakiki ve riyâsız bir din kitabı ve Kur’ân tefsiri biliyoruz. Kıymet ölçüleri ve hükümleri vicdanî bir takdir meselesidir. Buna kimse müdahale edemez. Evet, biz Risale-i Nur Müellifinin velâyetine ve daima ayn-ı hakikat dersi verdiğine kailiz. Kendisinin kabul etmemesi bizim bu kanaatimizi sarsmıyor. Ancak bizim kabul ettiğimiz, keramet-i kevniyesinden dolayı değil, Nurların dersinde harikulâde ve ekmel tezahürlerine şahit olduğumuz ve bütün cihan-ı irfana meydan okuyan keramet-i ilmiyesinden dolayıdır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

add : sayma
âmil : sebep, neden
ayn-ı hakikat : hakikatin, gerçeğin kendisi
cihan-ı irfan : irfan dünyası
cihet : yön, taraf
ebedî : sonu olmayan, sonsuz
ekmel : en mükemmel
ezelî : başlangıcı olmayan; her an var olan
fâni : geçici olan, ölümlü
hakaik : hakikatler, gerçekler, asıl ve esaslar
hakaik-i müberhene ve ilmiye : ilmî ve delillerle ispatlanan hakikatler, gerçekler
hakikat : doğru gerçek
hakikat-ı âliye : yüksek, yüce gerçek
hakiki : asıl, gerçek
harikulâde : olağanüstü
hazine-i hürriyet : hürriyetler, özgürlükler hazinesi
helâk : yokluk, yok olma
helâk-ı ebedî : sonsuz mahvoluş, bitiş
itikad : inanç
kail : inanmış
kanaat : görüş, fikir, inanç
keramet-i ilmiye : ilmî kerameti, olağanüstülüğü
keramet-i kevniye : maddî ve kişisel yapısının olağanüstü olması
külliyat-ı ilmiye : ilmî kitap kolleksiyonu
lâzime-i medeniyet : medeniyetin gerekleri
menba-i dinî : dine ait kaynak
müdahale : karışma
Müellif : telif eden, yazar
müsbet : olumlu
nam : ad
nesil : kuşak
rağbet etme : düşkün olma, ilgi gösterme
Resul : elçi, peygamber; Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.)
riyâsız : gösterişsiz
sevk eden : yönlendiren, gönderen
sıdk : doğruluk
şiar-ı irfan : irfan ve bilgi işareti, irfan sembolü
takdir : beğeniyi dile getiren ifade
tatbik : uygulama
tavsiye : öneri
tefsir : Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap
tenkit etme : eleştirme
teskin : sakinleştirme, rahatlatma
tezahür : görünme, belirme
vicdanî : vicdana yönelik
vücud-u İlâhî : Allah’ın varlığı
zihniyet : düşünce
Yükleniyor...