Ceylân’ın müdafaasıdır.

Afyon Ağırceza Mahkemesine; Makam-ı iddianın habbeyi kubbe yaparak, iftiharla kabul ettiğim Üstadıma ve Risale-i Nur’a hizmetimle beni büyük bir diplomat ve entrikacı bir adam tarzında gösterip Nurlara gelen mevhum suçta bana büyük bir hisse vermesine mukàbil derim ki:

Dinî ve imanî ve ahlâkî eserlerini okumakla, o uğurda hayatımı tereddütsüz feda eder derecesinde istifade ettiğim Üstadım Bediüzzaman’la yakından alâkadarım. Fakat bu alâka, makam-ı iddianın dediği gibi vatana ve millete mazarratlı ve halkı devlet aleyhine teşvik etmek değil, belki hiçbir beşerin kendisini kurtaramayacağı kabrin idam-ı ebedîsinden kendimi ve benim gibi bu tehlikeli zamanda imanını kurtarmaya, ahlâkını düzeltmeye ve vatana ve millete birer uzv-u nâfi olmaya muhtaç olan din kardeşlerimin imanlarını kurtarmak yolundaki kopmaz ve kopmayacak bir alâkadır.

Kendisinin yakınlarındanım. Dört sene kadar ara sıra hizmetini müftehirâne yapmışım. Bu müddet zarfında kendisinin serâpâ faziletinden başka hiçbir şeyine şahit değilim. Onun ağzından bir defa olsun, mehdîliğine ve müceddidliğine dair bir kelime duymadım. Tevazuun kemâlinde olduğuna yüz binleri aşan Nur nüshaları ve onları okumakla imanlarını kurtaran yüz binler hâlis Nur şakirtleri şahittir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

alâkadar : alâkalı, ilgili
beşer : insanlık
dergâh-ı Kàdiyü’l-Hâcât : bütün ihtiyaçları karşılayan Allah’ın yüce katı
diplomat : becerikli, söz söyleyebilen
entrikacı : dalavere çeviren, dolap çeviren
fazilet : güzel ahlâk, erdem
feda etme : uğruna her şeyi gözden çıkarma
habbeyi kubbe yapma : küçük bir şeyi büyütme, abartma
hâlis : samimi, temiz
idam-ı ebedî : dirilmemek üzere sonsuz yok oluş
iftihar : övünme
kemâl : kusursuz, güzel
makam-ı iddia : iddia makamı
mazarrat : zararlar, ziyanlar
mevhum : gerçekte olmadığı halde varsayılan
mevkuf : tevkif edilmiş, tutuklu
mukàbil : karşılık
müceddit : yenileyici; sahih hadîs ile her yüz senede bir geleceği bildirilen, dinin hakikatlerini asrın ihtiyacına göre ders veren, Peygamber vârisi olan âlim zât
müdafaa : savunma
müftehirâne : iftihar ederek, gurur duyarak
nidâ : seslenmek, çağırmak
nüsha : kopya
serâpâ : tepeden tırnağa, baştan aşağıya
şakirt : öğrenci, talebe
tarz : şekil
tereddütsüz : şüphede kalmayacak şekilde
teşvik etmek : cesaretlendirmek, şevklendirmek
tevazu : alçakgönüllülük
uzv-u nâfi’ : faydalı uzuv, organ
zarfında : içinde
Yükleniyor...