Maddî ve mânevî menâfii zâhir olan ve vatanın her tarafında ve her sınıf halk tabakasında hayat-ı bâkiyelerini idamdan kurtarmak için takdirle okunan ve onunla imanlarını kurtardıklarından, müellif-i muhteremine ebedî minnettar kalan binlerle vatandaşın faidelendiği Kur’ân ve iman hakikatlerine meftun olarak, müellifine bir şükran borcu olarak bir mektup yazmak ve sebeb-i ittiham olan hadîsin inkâr edilmeyen hakikatlerine istinad ederek bazı ef’âl ve âsâra nazar edip hadîsin mazharı olan bu memlekette zuhur etmiş gibi bakmak ve böyle bir zanna düşerek ve birçok İslâm âlimlerinin ihbaratına dayanarak bazı hataların tâmiri cihetine gidilmesini bir fütuhat-ı Kur’âniye kabul edip izhar-ı şâdümânî eylemek ve bu görüş ve nokta-i nazarını eserleriyle tefeyyüz ettiği bir Üstada mahremâne arz etmek, vatan ve milletin anarşiliğe ve dolayısıyla bütün dünyayı titreten kızıl tehlikenin kucağına düşmemesini temenni etmek rejime bir hıyanet midir? İnkılâba dil uzatmak mıdır? Ve o takdire ve tebcîle çok elyak ilim adamını aynı iftiralardan birkaç mahkeme teberri ettirdiği halde, aynı mevzularla zan altına alıp kimsesiz ve çok ihtiyar ve münzevî olduğu halde tevkif ve tecrid ederek taht-ı muhakemeye alıp bizim de bu ilmî nokta-i nazarımızı ve imanımızı kurtarmak için çalışmalarımızı bir suç telâkki edip onun güya devletin emniyetini ihlâl suçuna delil ve burhan göstermek hangi vicdanın âdilâne kararıdır? Mahkemenizden soruyorum, vicdanınıza bırakıyorum.

3. “Bediüzzaman’ın resimlerini mukaddes birşeymiş gibi taşımak ve mektubatını toplamak ve mektuplaşmak” diye olan sebeb-i ittihama gelince: Hayat-ı mâneviye ve bâkiyemi idamdan kurtarmaya ve maddî hayatın lezzet ve saadetini tattırmaya ve benim gibi binlerle fertlerin imanlarının kurtulmasına eserleriyle vesile olan bir âlim-i küll ve bir müellif-i muhteremin, değil basit bir resmini taşımak, altın ve mücevheratla süsleyerek taşımak ve ona tebrik ve mektup göndermek ve onu sevenlerle tanışmak, beşeriyetin her ferdi gibi benim de bir hakkımdır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdilâne : adaletli bir şekilde
âlim : ilim sahibi, çok bilgili olan
âlim-i küll : her çeşit ilimde ileri bilgi sahibi olan
arz etmek : söylemek, ifade etmek
âsâr : eserler
beşeriyet : insanlık
burhan : güçlü delil, kanıt
cihet : yön, taraf
ebedî : sonsuz
ef’âl : fiiller, işler
elyak : daha lâyık
emniyet : güvenlik
ferd : birey, kişi
fütûhât-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın kalplerde ve ruhlarda meydana getirdiği mânevî fetihler
hadîs : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hakikat : doğru gerçek, esas
hayat-ı mâneviye ve bâkiye : mânevî ve kalıcı ve sürekli olan hayat
hıyanet : ihanet, hainlik
idam : yokluk
iftira : yalan yere birisini suçlu göstermek, birisine suç atmak
ihbarat : haber vermeler
ihlâl : bozma, karıştırma
inkâr : inanmama, kabul etmeme
inkılâb : değişim, devrim
istinad : dayandırma
izhar-ı şâdümânî eylemek : memnuniyetini göstermek
mahremâne : mahrem ve gizli bir şekilde
mazhar : erişme, nail olma
meftun : düşkün, tutkun
mevzu : bahis, konu
minnettarlık : şükran duymak, iyilik karşısında kendini borçlu hissetmek
mukaddes : kutsal
mücevherat : kıymetli taşlar
müellif : telif eden, yazar
müellif-i muhterem : muhterem, saygıdeğer yazar
münzevî : bir köşeye çekilip ibadetle uğraşan, vaktini ibadetle geçiren
nazar : bakma
nokta-i nazar : bakış açısı
rejim : yönetim şekli, biçimi
saadet : mutluluk
sebeb-i ittiham : suçlama sebebi
şükran : minnet, teşekkür
taht-ı muhakeme : yargılama
takdir : beğeni
tebcil : yüceltme, saygı gösterme
teberrî ettirme : uzaklaştırma
tebrik : kutlama
tecrit : soyutlama, yalnız başına bırakma
tefeyyüz : feyizlenme
telâkki : kabul etme, algılama
temenni etmek : dilemek, istemek
tevkif : tutuklama
zan : şüphe
zuhur : görünme, ortaya çıkma
Yükleniyor...