Kardeşlerim; Gerçi yeriniz çok dardır; fakat kalbinizin genişliği o sıkıntıya aldırmaz. Hem yerlerimize nisbeten daha serbesttir. Biliniz, en esaslı kuvvetimiz ve nokta-i istinadımız tesanüddür. Sakın, sakın bu musibetlerin verdiği asabîlik cihetiyle birbirinizin kusuruna bakmayınız. Kısmet ve kadere itiraz hükmünde olan şekvâlar ve “Böyle olmasaydı şöyle olmazdı” diye birbirinizden gücenmeyiniz. Ben anladım ki, bunların hücumundan kurtulmak çaremiz yoktu. Ne yapsaydık onlar hücumu yapacaktılar. Biz sabır ve şükür ve kazâya rıza ve kadere teslimle mukabele ederek tâ inayet-i İlâhiye imdadımıza gelinceye kadar, az zamanda ve az amelde pekçok sevap ve hayrat kazanmaya çalışmalıyız. Oradaki kardeşlerimizin selâmetlerine dualar ediyoruz.

Said Nursî

• • •

Aziz, sıddık kardeşlerim; Bu dünyanın hayatı pek çabuk değişmesine ve zevâline ve fenâ ve fâni, âkıbetsiz lezzetlerine ve firak ve iftirak tokatlarına karşı bir ehemmiyetli medar-ı teselli ise, samimi dostlarla görüşmektir. Evet, bazan birtek dostunu bir iki saat görmek için, yirmi gün yol gider ve yüz lirayı sarf eder. Şimdi bu acîp, dostsuz zamanda samimî kırk elli dostunu birden bir iki ay görmek ve Allah için sohbet etmek ve hakikî bir teselli alıp vermek—elbette başımıza gelen bu meşakkatler ve zâyiat-ı mâliye, ona karşı pek ucuz düşer, ehemmiyeti kalmaz. Ben kendim, buradaki kardeşlerimden on sene firaktan sonra birtekini görmek için bu meşakkati kabul ederdim. Teşekkî, kaderi tenkit; ve teşekkür, kadere teslimdir.

• • •

Sizi temin ederim ki, şimdi ecel gelse, ölsem, kemâl-i rahat-ı kalble karşılayacağım. Çünkü içinizde kuvvetli, metin, genç çok Said’ler bulunduğuna ve bu biçare, ihtiyar, hasta, zayıf Said’den çok ziyade Risale-i Nur’a sahip ve vâris ve hâmi olacaklarına kanaatim geliyor. Nazif’in pusulasında isimleri yazılan ve tesirli bir surette kuvve-i mâneviyeyi takviye eden zâtlara çok minnettar ve çok müferrah oldum. Zaten ben onların böyle olacaklarını tahmin ederdim. Cenâb-ı Hak onları muvaffak ve başkalara da hüsn-ü misâl eylesin. Âmin.

• • •

« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On İkinci Şuâ / Sonraki Risale: On Dördüncü Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acîp : şaşırtıcı, hayranlık verici
akıbetsiz : neticesiz
âmin : “Allah’ım kabul eyle”
asabîlik : sinirlilik
aziz : çok değerli, izzetli
biçare : çaresiz
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cihet : yön, taraf
ecel : ölüm vakti
fâni : geçici, ölümlü
fenâ : geçip gitme, kaybolma
firak : ayrılık
hakikî : doğru, gerçek
hâmi : koruyucu
hayrat : hayırlar, iyilikler
hüsn-ü misâl : güzel örnek
iftirak : ayrılma
imdad : yardım
inâyet-i İlâhiye : Allah’ın şefkati, yardımı
kader : Allah’ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce bilmesi, takdir etmesi, plânlaması
kaza : olacağı Allah tarafından bilinen ve takdir olunan şeylerin zamanı gelince yaratılması
kemâl-i rahat-ı kalb : kalbin tam rahatlığı
kuvve-i mâneviye : mânevî güç, moral
medar-ı teselli : teselli kaynağı
meşakkat : güçlük
minnettar : iyilik yapan birisine karşı duyulan teşekkür hissi
mukabele etmek : karşılık vermek
musibet : belâ, dert, felâket
muvaffak : başarılı olan, gayesine ulaşan
müferrah : ferah duyan, huzurlu
sıddık : çok doğru ve bağlı
suret : biçim, şekil
şekvâ : şikayet
temin etmek : garanti vermek, güvence sağlamak
tesanüd : dayanışma
teşekkî : şikâyet
vâris : mirasçı
zâyiat-ı mâliye : ekonomik, mâli kayıplar
zevâl : geçip gitme, ölme
ziyade : çok
Yükleniyor...