Aziz, sıddık kardeşlerim; Meyve Risalesi çok ehemmiyetli ve çok kıymetlidir. Ümit ederim, bir zaman büyük fütuhat yapacak. Sizler tam kıymetini anlamışsınız ki, bu dershaneyi derssiz bırakmadınız. Ben, kendi hesabıma derim: Bu kadar zahmet ve masrafımızın meyvesi, yalnız bu risale ve Müdafaa Risalesi ve sizlerle beraber bir yerde bulunmak dahi olsa, o masraf, o zahmeti hiçe indirir ve bu musibetin on mislini de çeksem yine ucuz düşer.

Çok tecrübelerle ve bilhassa bu sıkı ve sıkıntılı hapiste kat’î kanaatim gelmiş ki, Risale-i Nur ile kıraeten ve kitabeten iştigal, sıkıntıyı çok hafifleştirir, ferah verir. Meşgul olmadığım zaman o musibet tezâuf edip lüzumsuz şeylerle beni müteessir eder. Bazı esbaba binaen, ben en ziyade Hüsrev’i ve Hâfız Ali (r.h.), Tahirî’yi sıkıntıda tahmin ettiğim halde, en ziyade temkin ve teslim ve rahat-ı kalb, onlarda ve beraberlerinde bulunanlarda görüyordum. “Acaba neden?” derdim. Şimdi anladım ki, onlar hakikî vazifelerini yapıyorlar; mâlâyani şeylerle iştigal etmediklerinden ve kaza ve kaderin vazifelerine karışmadıklarından ve enâniyetten gelen hodfuruşluk ve tenkit ve telâş etmediklerinden, temkinleriyle ve metanet ve itmi’nan-ı kalbleriyle Risale-i Nur şakirtlerinin yüzlerini ak ettiler, zındıkaya karşı Risale-i Nur’un mânevî kuvvetini gösterdiler. Cenâb-ı Hak, onlardaki nihayet tevazu ve mahviyette tam izzet ve kahramanlık seciyesini umum kardeşlerimize teşmil ettirsin. Âmin.
• • •

Kardeşlerim; Gaflet ve dünyaperestlikten çıkan dehşetli bir enâniyet bu zamanda hükmediyor. Onun için ehl-i hakikat -hattâ meşrû bir tarzda dahi olsa- enâniyetten, hodfuruşluktan vazgeçmeleri lâzım olduğundan, Risale-i Nur’un hakikî şakirtleri, buz parçası olan enâniyetlerini şahs-ı mânevîde ve havz-ı müşterekte erittiklerinden, inşaallah bu fırtınada sarsılmayacaklar.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On İkinci Şuâ / Sonraki Risale: On Dördüncü Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âmin : “Allah’ım kabul eyle”
aziz : çok değerli, izzetli
bilhassa : özellikle
binâen : dayanarak, dolayı
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
dünyaperestlik : dünyaya tutkunluk
ehemmiyetli : önemli
ehl-i hakikat : doğru ve hak yolda olan kimseler
enâniyet : benlik, gurur
esbab : sebebler
fütuhat : fetihler, zaferler
gaflet : âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli, umursamazlık
hakikî : asıl, gerçek
hodfuruşluk : kendini beğendirerek satmaya çalışmak
iştigal : meşgul olma, uğraşma
itmi’nan-ı kalb : yürekten inanma, kalbinde şüphe ve vesvese bulunmaksızın tam bir kanaatla inanma
izzet : şeref, üstünlük, yücelik
kader : Allah’ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce bilmesi, takdir etmesi, plânlaması
kanaat : görüş, inanç
kat’î : kesin olarak
kaza : olacağı Allah tarafından bilinen ve takdir olunan şeylerin zamanı gelince yaratılması
kıraeten : okuyarak, okumak suretiyle
kitabeten : yazarak, yazma suretiyle
mahviyet : alçakgönüllülük
mâlâyâni : anlamsız, faydasız
meşru : dine uygun, helâl
metanet : sağlamlık, kararlılık
Meyve Risalesi : On Birinci şua
misl : eş, benzer
musibet : belâ, dert, felâket
Müdafaa Risalesi : Üstad Bediüzzaman ve Risale-i Nur talebelerinin çeşitli mahkemelere sundukları savunmaların yer aldığı risale
müteessir etmek : üzmek, etkilemek
nihayet : son
rahat-ı kalb : kalb rahatlığı
risale : mektup, küçük çaplı kitap; Risale-i Nur Külliyatı’nda bulunan her bir bölüm
seciye : huy, karakter
sıddık : çok doğru ve bağlı
şakirt : talebe, öğrenci
temkin : ağırbaşlılık, ihtiyatlı hareket etme
teşmil : umumileştirme, kapsamlı olma
tevazu : alçakgönüllülük
tezâuf etmek : katlanmak, şiddetlenmek
umum : bütün
zındıka : dinsizlik, inançsızlık
ziyade : çok
Yükleniyor...