ed-Dâî
Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde
Said’den altmış dokuz emvât bâ-asâm 1 âlâma,
Yetmişinci olmuştur o mezara bir mezar taşı,
Beraber ağlıyor hüsrân-ı İslâma.
Ümidim var ki, istikbâl semâvâtı zemin-i Asya,
Bâhem olur teslim yed-i beyzâ-i İslâma,
Zira yemin-i yümn-i imandır;
Verir emn ü emân ü emniyeti enâma.

• • •

Aziz, sıddık kardeşlerim; Sizin tesanüdünüze benim ziyade ehemmiyet verdiğimin sebebi, yalnız bize ve Risale-i Nur’a menfaati için değil, belki tahkikî imanın dairesinde olmayan ve nokta-i istinada ve sarsılmayan bir cemaatin kat’î buldukları bir hakikate dayanmaya pekçok muhtaç bulunan avâm-ı ehl-i iman için dalâlet cereyanlarına karşı yılmaz, çekilmez, bozulmaz, aldatmaz bir merci, bir mürşid, bir hüccet olmak cihetiyle, sizin kuvvetli tesanüdünüzü gören kanaat eder ki, bir hakikat var, hiçbir şeye feda edilmez, ehl-i dalâlete başını eğmez, mağlûp olmaz diye kuvve-i mâneviyesi ve imanı kuvvet bulur, ehl-i dünyaya ve sefahete iltihaktan kurtulur.
• • •

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ 2

Aziz, sıddık kardeşlerim; Sakın, sakın münakaşa etmeyiniz; casus kulaklar istifade ederler. Haklı olsa, haksız olsa bu halimizde münakaşa eden haksızdır. Bir dirhem hakkı varsa, münakaşa ile bin dirhem bizlere zararı dokunabilir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Günahlar” demek.
2 : Her türlü kusur ve noksandan yüce olan Allah’ın adıyla.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On İkinci Şuâ / Sonraki Risale: On Dördüncü Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : hayret verici, şaşırtıcı
âciz : güçsüz, zayıf
âdi : sıradan, basit
âhir : son
alâkadar etmek : ilgili kılmak
âlâm : elemler, acılar
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
bâ-âsâm : günahlarla, hatalarla
bîçare : çaresiz
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cihetiyle : yönüyle
ed-dâî : dua eden
ehl-i sadâkat : doğruluk ve bağlılıkta kusur etmeyenler
emvât : ölüler
fena : kötü, çirkin
ferâset : çabuk sezme ve anlama kàbiliyeti
gayet : son derece
hüsn-ü zan : güzel zanda bulunma
hüsrân-ı İslâm : İslâmın maruz kaldığı zarar
ıslah : düzeltme, iyileştirme
irşad : doğru yolu gösterme, uyarma
keyfiyet : durum, nitelik, oluşum
lemeat : parıltılar, Risale-i Nur Külliyatı’nda Sözler kitabının sonunda yer alan bir bölüm
matbu : basılmış
musibet : belâ, dert, felâket
muvafık gelmek : denk, uygun gelmek
müdafaat : savunmalar; Üstad Bediüzzaman ve Risale-i Nur talebelerinin çeşitli mahkemelere sundukları savunmaların yer aldığı risale
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen kişi
münasip : uygun
mürid : Allah’ın rızâsına kavuşmayı isteyen, bir mürşidin talebesi
mürşid : irşad eden, doğru yolu gösteren
mürşid-i hakikî : gerçek irşad edici, yol gösterici
sene-i ömr : ömrün senesi
siyaset-i diniye : din siyaseti
sukut : alçalma, düşüş
şe’n : bir şeyin gereği; hâl, özellik
şeyh : tarîkat kurucusu; bir tekke ve zaviyede ders veren ve müridleri bulunan zât
tağyir : değiştirme
terakki etmek : ilerlemek
tesanüd : dayanışma
uhuvvet : kardeşlik
umum : bütün
vukua gelmek : meydana gelmek
ziyade : çok
asabiyet : sinirlilik
avâm-ı ehl-i iman : inanmış halk tabakası
aziz : çok değerli, izzetli
bâhem : birlikte, beraber
cereyan : akım, hareket
cihetiyle : yönüyle
dalâlet : sapıklık, inançsızlık, inkâr
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapan kimseler, inkârcılar
ehl-i dünya : dünyaya dalıp, âhireti düşünmeyenler
emn ü emân ü emniyet : emniyet, korkusuzluk ve güvenlik
enâm : yaratılmışlar, halk, insanlar
had : sınır
hakikat : asıl, gerçek, doğru
hüccet : güçlü delil
iltihak : katılma
istifade : faydalanma, yararlanma
istikbâl : gelecek
kanaat etmek : inanmak, yetinmek
kat’î : kesin olarak
kuvve-i mâneviye : mânevî kuvvet, moral gücü
mağlup olmak : yenilmek
merci : başvurulacak, sığınılacak yer
mürşid : irşad eden, doğru yolu gösteren
nokta-i istinad : dayanak noktası
sefahet : yasak zevk ve eğlencelere düşkünlük
semâvât : gökler
sıddık : çok doğru ve bağlı
şimâl : kuzey
tahkikî iman : araştırarak ve kesin delillere dayanarak elde edilen iman
tesanüd : dayanışma
teveccüh : ilgi, yönelme
yed-i beyzâ-yı İslâm : İslâmın temiz ve pâk eli
yemin-i yümn-ü iman : imandan gelen kuvvet ve bereket
zabit : subay
zemin-i Asya : Asya kıtası
ziyade : çok
Yükleniyor...