Malûmdur ki, Risale-i Nur, başta otuz üç adet Sözlerdir ve “Sözler” nâmıyla yâd edilir. Fakat, Otuz Üçüncü Söz müstakil değil, belki otuz üç adet Mektubattan ibarettir. Ve “Mektubat” namıyla zikredilir. Sonra Otuz Birinci Mektup dahi müstakil değil, belki otuz bir adet Lem’alardan mürekkeptir ve “Lem’alar” adıyla müştehirdir. Sonra Otuz Birinci Lem’a dahi müstakil olmamış; o da inşaallah otuz bir adet Şuâlardan mürekkep olacak. El-Âyetü’l-Kübrâ Yedinci ve bu risale Sekizinci Şuâlardır. Demek Sözlerin hâtimesi Otuz İkinci Sözdür.

Hem Risale-i Nur’un yıldızları içinde bir güneş hükmünde şakirtlerince telâkki edilen Otuz İkinci Söz nâmındaki üç mevkıflı risale-i harika ve câmia ve Sözler’in bir cihette hâtimesi ve cemiyetli neticesi olan o risaleye Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) onun fevkalâde ehemmiyetini ve câmiiyetini göstermek için Kur’ân’ın çok sûreleriyle birden otuz ikinci mertebede 1 وَبِسُوَرِ الْقُرْاٰنِ حِزْبًا وَاٰيَةً kasemiyle otuz ikinci mertebede bulunan o câmi’ risaleye işaret eder. Risale-i Nur’un Otuz Üçüncü Sözü ise, bundan evvel beyan ettiğimiz gibi otuz üç adet mektuplardan ibaret ve “Mektubat” namında otuz üç kitap ve yüzden ziyade risalelerdir. İşte Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) otuz üçüncü mertebede ve kaseminde Otuz Üçüncü Sözün eczaları olan o yüz on kitap ve Mektubat’a birden işaret etmek için yüz on semâvî suhuf nâmında yüz on muhtasar kitaplar ve o büyük mukaddes kitaplardan istimdat mânâsında olan şu
فَاَسْئَلُكَ يَا مَوْلاَىَ بِفَضْلِكَ الَّذِى - عَلٰى كُلِّ مَااَنْزَلْتَ كُتْبًا تَفَضَّلَتْ 2
kelâmıyla işaret eder. Malûmdur ki, ilm-i belâğatte ve fenn-i beyanda uzak ve gizli mânâlara delâlet etmek için “karine” tabir ettikleri emarelerden ve münasebetlerden birisi bulunsa, uzak bir mânâ ve gizli ve işârî olan bir mefhum, karinenin kuvvetine göre sarîh ve zâhir mânâsı gibi kabul edilir. İşte bu kaideye binaen, bu işârî mânâların herbirisine müteaddit karineler, emareler bulunduğu gibi, sair arkadaşları da ona karineler olur. Risale-i Nur’un mecmuundan haber veren sarîh fıkralar dahi herbirisine kuvvetli bir karinedir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Hizb hizb, âyet âyet Kur’ân sûrelerinin hakkı için.
2 : Ey Mevlam, lütfunla indirdiğin bütün faziletli kitaplarının hakkı için Senden yardım diliyorum.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Birinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

beyan : açıklama, izah
câmi’ : kapsamlı
câmiiyet : geniş kapsamlı olma
cihet : yön, şekil
delâlet : delil olma, işaret etme
ecza : bir bütünü oluşturan parçalar
ehemmiyet : değer, önem
el-Âyetü’l-Kübrâ : en büyü delil; Şuâlar’da yer alan Yedinci Şuâ
emare : belirti, işaret
fenn-i beyan : konuşma ve üslup san’atı
fevkalâde : olağanüstü
hâtime : sonuç, son bölüm
ilm-i belâğat : sözün düzgün, kusursuz, yerinde, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesini esas alan ilim
inşaallah : Allah’ın dilemesiyle
istimdat : yardım dileme
işârî : işâret tarzında olan
kaide : kural
karine : karışık bir iş veya meselenin anlaşılmasına, çözümlenmesine yarayan durum, ipucu, ek belirti
kasem : yemin
kelâm : cümle, ifade
lem’a : parıltı
malûm : bilinen, belli
mefhum : bir sözden çıkarılan mânâ
mevkıf : bölüm, kısım
muhtasar : kısa, özet
mukaddes : her türlü çirkinlik ve eksiklikten arınmış
münasebet : bağlantı, ilişki
müstakil : bağımsız, başlı başına
müştehir : meşhur olma, bilinme
nâm : ad, isim
risale : mektup; Risale-i Nur’da yer alan bölümlerden her birisi
risale-i harika ve câmia : harika ve pek çok özelliği üzerinde barındıran risale
sarih : açık
semâvî : Allah tarafından olan, İlâhî
suhuf : bâzı peygamberlere gelen ve sayfalar halindeki küçük İlahî kitap
şakirt : talebe, öğrenci
şuâ : ışık kaynağından çıkan ışık okları
telâkki etme : anlama, kabul etme
yâd etme : anma, ifade etme
zâhir : açık, gözle görülür
zikredilme : anılma
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...