İKİNCİ REMİZ

Kur’ân’ın el-âyetü’l-kübrası olan تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَاْلاَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ1 'nin hakikat-ı kübrâsını ve tefsir-i ekberini gösteren ve Ramazan-ı Şerifin ilhâmî bir hediyesi bulunan Yedinci Şuâ risalesine Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) Mektubat’a işaretten sonra Lem’alar’a işaret içinde Şuâlar’a bakarak 2 وَبِاْلاٰيَةِ الْكُبْرٰى اَمِنِّى مِنَ الْفَجَتْ HAŞİYE deyip ilm-i belâğatçe “müstetbeatü’t-terakîb” ve “maarîzü’l-kelâm” denilen mânâ-yı zâhirinin tebaiyetiyle ve perdesinin arkasıyla müteaddit karinelerin kuvvetine göre işaret eder. Ve o acip ve yüksek ve tevhidin hüccetü’l-kübrâsı ve el-âyetü’l-kübrânın bir alâmet-i kübrâsı ve bir tefsir-i âzamı olan risaleye “Âyetü’l-Kübrâ” namı veriyor. Ve o namla, hem menbaı olan âyetü’l-kübrânın azametini, hem bu Yedinci Şuâ olan vahdâniyetin ve tevhidin burhan-ı âzamının fevkalâde kuvvetini ilân eder, haber verir. Hazret-i İmam-ı Ali’nin (r.a.) bu büyük iltifatına, bu risalenin liyakatine her kimin bir şüphesi varsa, gelsin, bir defa o risaleyi okusun. Eğer “Evet, lâyıktır” demezse, bana tuh desin!

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Yedi gökle yer ve onların içindekiler Onu tesbih eder. Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
2 : Ey Mevlâm! Âyetü’l-Kübrâ hürmetine, beni bütün sıkıntılardan kurtar.
HAŞİYE : İmam-ı Ali bu fıkra ile işaret eder ki, Âyetü’l-Kübrâ risalesi yüzünden şakirtleri bir musibete düşecekler ve onun kerameti ve bereketiyle emniyete ve selâmete çıkacaklar. Evet, bu keramet-i Aleviye tam tamına çıktı ki, o risale için hapse düşüp ve onun kuvvetli hakikatleriyle kurtuldular.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Birinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

alâmet-i kübrâ : büyük işaret
Âyetü’l-Kübrâ : en büyük delil; Yedinci Şua
azamet : büyüklük
bereket : bolluk
binaen : -dayanarak
burhan-ı âzam : çok büyük ve kesin delil
el-âyetü’l-kübra : (mânâca) en büyük âyet
emare : belirti, işaret
emniyet : güven içinde olma
fevkalâde : olağanüstü
hakikat-ı kübrâ : büyük hakikat
haşiye : dipnot açıklayıcı not
hüccetü’l-kübrâ : büyük delil
ilhâmî : ilham şeklinde
ilm-i belâğat : belâğat ilmi
işârî : işâret tarzında olan
karine : karışık bir iş veya gizli bir meselenin anlaşılmasına, çözümlenmesine yarayan durum, ipucu
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü hal ve fiiller
kerâmet-i Aleviye : Hz. Ali’nin (r.a.) kerameti
liyakat : lâyık olma
maarîzü’l-kelâm : kapalı mânâlar; birden fazla anlamlı kelimelerin en uzak mânâsı
mânâ-yı zâhirî : bir ifadeden ilk başta anlaşılan mânâ
mecmu : bir şeyin tamamı
menba : kaynak
musibet : belâ, felaket, dert
müstetbeatü’t-terakîb : üslup içindeki cümle ve kelimelerin çağrıştırdıkları mânâlar
müteaddit : bir çok, çeşitli
nam : ad, isim
remiz : işaret
risale : mektup; Risale-i Nur’da yer alan bölümlerden her birisi
sair : diğer, başka
sarîh : açık
selâmet : esenlik, güven
şakirt : talebe, öğrenci
şuâ : parıltı
tebaiyet : tabi olma, uyma
tefsir-i âzam : çok büyük tefsir
tefsir-i ekber : büyük tefsir
tevhid : birleme; her şeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma
vahdâniyet : Allah’ın benzersiz ve bir oluşu ve ortağının bulunmayışı
Yükleniyor...