Nefiy dahi iki kısımdır:

Birisi: “Has bir mevkide ve hususî bir cihette yoktur” der. Bu kısım ise ispat edilebilir. Bu kısım da bahsimizden hariçtir.

İkinci kısım ise: Dünyaya ve kâinata ve âhirete ve asırlara bakan imanî ve kudsî ve âmm ve muhît olan meseleleri nefiy ve inkâr etmektir. Bu nefiy ise, Birinci Meselede beyan ettiğimiz gibi, hiçbir cihetle ispat edilmez. Belki kâinatı ihâta edecek ve âhireti görecek ve hadsiz zamanın her tarafını temaşâ edecek bir nazar lâzımdır, tâ o gibi nefiyler ispat edilebilsin.

İkinci varta ve çare-i necat: Bu dahi iki meseledir:

Birincisi: Azamet ve kibriya ve nihayetsizlik noktasında, ya gaflete veya mâsiyete veya maddiyata dalmak sebebiyle darlaşan akıllar, azametli meseleleri ihata edemediklerinden, bir gurur-u ilmî ile inkâra saparlar ve nefyederler. Evet, o mânen sıkışmış ve kurumuş akıllarına ve bozulmuş ve mâneviyatta ölmüş olan kalblerine, çok geniş ve derin ve ihatalı olan imanî mes’eleleri sığıştıramadıklarından, kendilerini küfre ve dalâlete atarlar, boğulurlar.

Eğer dikkatle kendi küfürlerinin iç yüzüne ve dalâletlerinin mâhiyetine bakabilseler, görecekler ki, imanda bulunan mâkul ve lâyık ve lâzım olan azamete karşı, yüz derece muhâl ve imkânsızlık ve imtinâ o küfrün altında ve içindedir. Risale-i Nur yüzer mizan ve muvazenelerle bu hakikatı iki kere iki dört eder derecesinde kat’î ispat etmiş. Meselâ, Cenâb-ı Hakkın vücub-u vücûdunu ve ezeliyetini ve ihatalı sıfatlarını azametleri için kabul edemeyen adam, ya hadsiz mevcudata, belki nihayetsiz zerrelere, o vücub-u vücudu ve ezeliyetini ve ulûhiyet sıfatlarını vermekle küfrünü itikad edebilir. Veyahut ahmak sofestâîler gibi, hem kendini, hem kâinatın vücudunu inkâr ve nefyetmekle akıldan istifa etmelidir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Altıncı Şuâ / Sonraki Risale: Dokuzuncu Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem : yokluk, hiçlik
adem-i kabul : kabule yanaşmama, bir hükme varmama
âmm : genel, umumî
azamet : büyüklük
beyan etmek : açıklamak
cehil : cahillik
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah
cihet : şekil, yön
çare-i necat : kurtuluş çaresi
dalâlet : hak yoldan sapkınlık, inançsızlık
ezeliyet : varlığının başlangıcı olmaması, sonsuzluk
gaflet : âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli, umursamazlık
gurur-u ilmî : ilmin verdiği gurur ve enaniyet
hadsiz : sınırsız
hakaik-i imâniye : iman hakikatleri, gerçekleri
hakikat : doğru gerçek
hususî : özel
ihâta : kuşatma, kapsama
iltizam : taraf tutma, taraftarlık
imtina : imkansızlık
itikad : inanma, tasdik etme
kabul-ü adem : yokluğunu etme, inkâr etme
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
kat’i : şüphesiz, kesin
kibriyâ : büyüklük
kudsî : her türlü kusur ve noksandan uzak, mukaddes
küfür : inkâr, bile bile reddetme
maddiyat : maddi şeyler
mahiyet : esas, öz, asıl nitelik
makul : akla ve mantığa uygunluk
mânen : mânevî olarak
mâneviyat : mânevî âleme ait olan şeyler
mâsiyet : günah, isyan
mizan : ölçü, denge
muaraza etmek : mücadele etmek, karşı gelmek
muhal : imkansız, olmayacak şey
muhit : kuşatıcı
muvazene : karşılaştırma, kıyaslama
nazar : bakış, düşünce
nefiy/nefy : var olanı reddetme, inkâr etme
nihayetsiz : sonsuz
temâşâ etmek : seyretmek, bakmak
varta : tehlike
vücub-u vücud : Allah’ın varlığının zorunlu oluşu, var olmak için bir sebebe muhtaç olmaması
Yükleniyor...