İkinci Bab


(Berâhin-i Tevhidiyeye dairdir.)

Dünyaya iman için gönderilen ve bütün kâinatta fikren seyahat eden ve herşeyden Hâlıkını soran ve her yerde Rabbini arayan ve hakkalyakîn derecesinde İlâhını vücub-u vücud noktasında bulan dünya misafiri, kendi aklına dedi ki:

“Gel, Vâcibü’l-Vücud Hâlıkımızın vahdet burhanlarını temâşâ için yine beraber bir seyahate gideceğiz.”

Beraber gittiler. Birinci menzilde gördüler ki, kâinatı istilâ eden dört hakikat-i kudsiye, vahdeti bedahet derecesinde istilzam edip isterler.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Altıncı Şuâ / Sonraki Risale: Dokuzuncu Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

bab : bölüm, kısım
bedâhet : açıklık, aşikâr olma
berâhin-i tevhidiye : Allah’ın birliğini gösteren kesin deliller
burhan : mantıkî kesin delil, kanıt
cemâdat : cansız varlıklar
fıtrî : doğal
hakikat : doğru, gerçek
hakikat-i kudsiye : mukaddes gerçek
hakikî : gerçek doğru
hakkalyakin : bizzat yaşamak suretiyle, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kesin bilme
Hâlık : yaratıcı, herşeyi yaratan Allah
hamd : övgü ve şükür
hükümfermâ : hüküm süren
ihsan : bağış, ikram
istilâ : kuşatma
istilzam : gereklilik
iştirak : ortak olma, katılma
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
mâbud : ibadet edilen
mâbudiyet : ibadet edilmeye lâyık olma
menzil : durak, yer
minnettar etmek : yapılan bir iyiliğe karşı teşekkür hissi uyandırmak
nev-i beşer : insanlar, insanlık türü
nevi : çeşit, tür
nihayet : son
Rab : herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
sâir : diğer, başka
tahakkuk : gerçekleşme
taife : grup, topluluk
temâşâ : seyir, hoşlanarak bakma
tereşşuhat-ı gaybiye : gaybî sızıntılar, damlalar
tezahürat-ı mâneviye : mânevî açılımlar, görünümler
ulûhiyet : Cenâb-ı Allah’ın ilâhlığı
ulûhiyet-i mutlaka : hiçbir kayda ve şarta bağlı olmaksızın ilâh olma, mutlak ilâhlık
Vâcibü’l-Vücud : varlığı zorunlu olan ve var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Allah
vahdet : birlik
vücub-u vücud : Allah’ın varlığının zorunlu oluşu, var olmak için bir sebebe muhtaç olmaması
zîhayat : canlı, hayat sahibi
zîşuur : şuur sahibi, bilinçli
Yükleniyor...