1 وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىİşte siyaset-i şahsiye, cemaatiye, milliyeye dair en âdil bir düstur-u Kur’ânî.

2 اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولاً İşte mâhiyet-i insaniyede dehşetli kabiliyet-i zulüm.

Sırrı şudur: Beşerde, hayvanın aksine olarak, kuvâ ve müyul fıtraten tahdit edilmemiş. Meyl-i zulüm, hubb-u nefis dehşetli meydan alıyor.

Evet, ene ve enaniyetin eşkâl-i habîsesi olan hodgâmlık, hodbinlik, hodendişlik, gurur ve inat o meyle inzimam etse, öyle ekberü’l-kebâiri icad eder ki, daha beşer ona isim bulmamış. Cehennemin lüzumuna delil olduğu gibi, cezası da yalnız Cehennem olabilir.

Evvelâ: Şahıs itibarıyla, bir şahıs çok evsafa câmidir. Onların içinde bir sıfat, adaveti celb etse, birinci âyetteki kanun-u İlâhî iktiza eder ki, adavet o sıfata inhisar etsin, mecma-i evsaf-ı masume olan şahsına yalnız acısın ve tecavüz etmesin.

Hâlbuki o zalûm-u cehûl, tabiat-ı zâlimaneyle, bir câni sıfat için, o evsaf-ı mâsumenin hakkına da tecavüz edip, mevsufa da husumet, hatta onda da iktifa etmiyor; akrabasına da, hatta meslektaşına da zulmünü teşmil eder. Birşeyin müteaddit esbabı olduğundan; olabilir, o câni sıfat da kalbin fesadından değil, belki hariç bir sebebin neticesidir. O halde sıfat caniye değil, kâfire de olsa, o zât câni olamaz.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.” En’âm Sûresi, 6:164; İsrâ Sûresi, 17:15; Fâtır Sûresi, 35:18; Zümer Sûresi, 39:7.
2 : Gerçekten o (insan), çok zâlim ve çok câhildir.” Ahzâb Sûresi, 33:72.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdil : adaletli
aksülâmel : tepki, reaksiyon
âlim : bilen, bilgin
azîmet : her meselede takvâya göre hareket etme; İlâhî emirleri tam yapıp günahlardan en üst seviyede kaçınma
bakiye-i iştiha-i şevk : geri kalan iştah ve şevk; arta kalan istek ve tutku
becayiş etme : değiş-tokuş etme, karşılıklı değiştirme
beşer : insanlık
cebbarlık : zorbalık, zâlimlik
cihad : Allah için kutsal şeyleri koruma gayret ve mücadelesi
düstur-u Kur’ânî : Kur’ân tarafından ortaya konulan kanun, prensip
emsile : misâller, örnekler
halef : bir kimse ve topluluğun yerine sonradan geçenler
husumet : düşmanlık
izzet-i nefs : insanın vakar, şeref ve haysiyetini muhafaza etmesi
kabiliyet-i zulüm : zulüm yapma kabiliyeti, potansiyeli
kâmil : olgun, kemâl ve fazilet sahibi
kazâ-i vatar etmek : ihtiyacını gidermek
küffar : kâfirler, inkârcılar
lâkayt : duyarsız, ilgisiz
mâhiyet-i insaniye : insanın temel özelliklerini meydana getiren bünye; insanın temel yapısı, aslı ve esası
mebde : başlangıç
mebde-i Hürriyet : Hürriyet’in başlangıcı; Meşrutiyet’in ilânı
mevki : konum, yer
meyl : eğilim, istek ve arzu
meyl-i teceddüd : yenilenme meyli, eğilimi
miskinlik : âcizlik, uyuşukluk, beceriksizlik, güçsüz ve tepkisiz kalma
mutaassıp : kendi tarafını (din, inanç, düşünce vs.) aşırılıkla tutan ve bu konuda çok katı olan; bağnaz, fanatik
müncer olma : sonuçlanma, son bulma
müsahele : kolaylık gösterme, kolaylaştırma
müsamaha : hoşgörü
nâkıs : eksik, noksan
nihayât : nihayetler; sonlar
nihayet : son, en sonunda
ruhsat : takvâ sınırları içinde olmakla birlikte dinen ruhsat verilen geniş hareket alanı
salâbet : katılık, metanet, sağlamlık
selef : bir kimse veya topluluğun yerinde önceden bulunanlar
sırr-ı düstur : düsturun, kanunun sırrı
siyaset-i şahsiye, cemaatiye ve milliye : kişisel, toplumsal ve millî siyaset
taassup : aşırı derecede, körü körüne bağlılık
tecellüd : kendini cesaretli ve kahraman gösterme; sertlik, direnme
tevarüs : birinden diğerine irsî olarak geçme
tezyid eyleme : arttırma, geliştirme
veled : çocuk
adalet : hak sahibine hakkını verme, haksızı terbiye etme ve cezalandırma
adavet : düşmanlık
beşer : insanlık
câmi : içine alıcı, kapsamına dahil eden
caniye : cani; acımasız ve gaddar; cinayet işlemiş olan
celb etme : çekme
cemaat : topluluk; bir dine, mezhebe veya ekole bağlı olanların oluşturduğu topluluk
cerbeze : hakkı bâtıl, bâtılı hak gösterecek derecede aldatma
ekberü’l-kebâir : büyük günahların en büyükleri
el’iyazübillah : “Allah korusun” mânâsında bir ifade
enaniyet : benlik
ene : ben
esbab : sebepler
eşkâl-i habîse : pis ve çirkin şekiller
evsaf : vasıflar, nitelikler
evsaf-ı mâsume : mâsum sıfatlar, günahsız nitelikler
evvelâ : ilk olarak, öncelikle
fesad : bozukluk
fıtraten : yaratılış itibariyle
gururiyet : gururluluk, kibirlilik
hasım : düşman
hilâfet : halifelik; Peygamberimizin vekili olarak din ve dünya işlerinde genel reislik
hodbinlik : kendini görme, kendini düşünme; bencillik
hodendişlik : kendi için kaygılanma, endişe etme; kendini düşünme; bencillik
hodgâmlık : kendi keyfini, istek ve arzularını düşünme; bencillik
hubb-u nefis : kendini sevme, nefse düşkünlük
husumet : düşmanlık
icad etme : meydana getirme, ortaya çıkarma
iktifa etme : yetinme
iktiza etme : gerektirme
inhisar etme : yalnız birşeye ait ve mahsus kılma
inzimam etme : eklenme, katılma
itibariyle : açısından
kâfire : inkârcı; Allah’ın kesin olarak bildirdiği birşeyi inkâr eden
kanun-u İlâhî : İlâhî kanun, Allah’ın koyduğu kanun
kuvâ : güçler, duygular, hisler
mecma-i evsaf-ı masume : masum sıfatların bir araya toplandığı yer
meş’um : kötü, uğursuz
mevsuf : nitelenmiş, nitelikleriyle belirlenmiş
meyl : eğilim, istek ve arzu
meyl-i zulüm : zulüm yapma meyli, eğilimi
muntakim : intikamcı, intikam davası güden
müteaddit : bir çok, çeşitli
müyul : meyiller, eğilimler
perişaniyet : perişanlık, parçalanma ve dağılma
sıfat : nitelik, özellik
şahs-ı muhteris : ihtiraslı, hırs sahibi olan kişi
tabiat-ı zâlimane : zâlim tabiat, zulmeden karakter
tahdit etme : sınırlandırma
tatmin : doyurma, doygunluğa erme
tazammun eden : içine alan
tecavüz etmek : haddi aşmak, saldırmak, (başkasının) hakkına el uzatmak
teşmil etme : genelleme, yaygın hale getirme
tevil : yorum
uhuvvet-i İslâmiye : İslâm kardeşliği
zalûm-u cehûl : çok zâlim ve çok cahil
zulm-ü kâfirane : bir kâfir tarafından yapılabilecek zulüm
Yükleniyor...