İKİNCİ SEBEP: Nokta-i istinattır. Evet her bir Hıristiyan başını kaldırıp, müteselsil ve mütedahil maksatların birine el atsa, arkasına bakar ki, istinat edecek, kuvve-i mâneviyesine daima imdat edip hayat verecek, gayet kavî bir nokta-i istinat görür. Hatta en ağır ve büyük işlere karşı mübarezeye kendinde kuvvet bulur.

İşte, o nokta-i istinat, her taraftan ellerini uzatan dindaşlarının uruk-u hayatına kuvvet vermeye ve İslâmların en can alacak damarlarını kesmeye her vakit âmade ve dessas, medenî engizisyon taassubuyla, maddiyunun dinsizliğiyle yoğrulmuş ve medeniyetlerinin galebesiyle mest-i gurur olmuş bir müsellâh kitlenin kışlası veya büyük bir kilisesi olan Avrupa’nın medeniyetidir.

Görülmüyor mu ki, en hürriyetperver maskesini takan, (İ.G.) elini uzatıp arıyor. Nerede Hıristiyan bulsa hayat veriyor. İşte Habeş, Sudan. İşte Tayyar, Artuşi. İşte Lübnan, Huran. İşte Malsor ve Arnavut. İşte Kürt ve Ermeni, Türk ve Rum, ilâ âhir...

Elhasıl: Onları canlandıran emeldir ve bizi öldüren yeistir. Meşhurdur ki, biri demiş: “Eğer bir nokta-i istinat bulsam, küre-i zemini yerinden oynatırım.” Bu faraziyede acip bir nokta vardır. Demek, bu küçücük insan, nokta-i istinat bulsa, küre gibi büyük işleri çevirebilir.

Ey ehl-i İslâm! İşte, küre-i zemin gibi ağır ve âlem-i İslâmiyete çökmüş olan mesâib ve devâhiye karşı nokta-i istinadınız, muhabbetle ittihadı, mârifetle imtizac-ı efkârı, uhuvvetle teavünü emreden nokta-i İslâmiyettir.

Bak, âlem-i İslâmın şu büyük dairenin nokta-i uzmâsından tut, ta en küçük dairenin—meselâ medrese talebelerinin—birer ukde-i hayatiyesi vardır. Heyet-i içtimaiyenin efrad ve revabıtı birbirine istinadı gibi, o ukdeler dahi birbirine merbut, müteselsilen o nokta-i uzmâya müstenittir. Demek, bütün o ukde-i hayatiyelerini boğmak değil, belki tenebbüh ve neşvünemâ vermekle İslâm tenebbüh edip, terakkiye başlayabilir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

(İ.G.) : İngilizler
acip : acayip, şaşırtıcı
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
âmade : hazır, hazır vaziyette olma
Artuşi : Van çevresinde bulunan büyük aşiretlerden birisidir, “Ertoşi” ve “Ertuş” adıyla da anılmaktadır
dessas : hilebaz, aldatıcı
devâhi : büyük belâlar, afetler
efrad : bireyler
ehl-i İslâm : Müslümanlar, İslâm toplumu
elhasıl : kısaca, özetle
emel : ümit
engizisyon : 16. ve 17. yüzyılda Hıristiyan Katolik mezhebinden ayrılan veya papaya karşı gelen kimseleri cezalandırmak için kurulan kilise mahkemelerinin adı
faraziye : varsayım
galebe : yenme, üstün gelme
heyet-i içtimaiye : sosyal yapı
Huran : Dimeşk eyaletine bağlı çok geniş bir bölgenin adı
hürriyetperver : hürriyetçi, özgürlük taraftarı
ilâ âhir : ve diğerleri
imtizac-ı efkâr : fikirlerin kaynaşması; düşüncelerin birbiriyle uyuşması
İslâmlar : Müslümanlar
istinad : dayanma, destek verme
istinat etme : dayanma
ittihad : birleşme, bir araya gelme
kavî : güçlü, kuvvetli
kuvve-i mâneviye : mânevî güç, moral
küre : yerküre, dünya
küre-i zemin : yerküre, yeryüzü
maddiyunun dinsizliği : materyalistlerin dinsizliği; herşeyi madde ile açıklamaya çalışanların dinsizliği
mârifet : karşılıklı tanışma, birbirini yakından bilme
medrese : dinî ilimleri öğreten yüksek eğitim kurumu
mesâib : musibetler, belâlar
mest-i gurur : gururla sarhoş olan
muhabbet : sevgi
mübareze : karşı koyma, mücadele
müsellâh : silâhlı
mütedahil : birbiri içinde; iç içe geçmiş daireler halinde
müteselsil : zincirleme; peş peşe birbirine bağlı olarak
nokta-i İslâmiyet : (dayanak noktası olarak) İslâmiyet noktası
nokta-i istinad : dayanak noktası
nokta-i uzmâ : en büyük nokta
revabıt : bağlar, münasebetler
taassub : körü körüne aşırı derecede bağlılık
talebe : öğrenci
teavün : yardımlaşma
uhuvvet : kardeşlik
ukde : düğüm, çekirdek
ukde-i hayatiye : hayat düğümü, çekirdek
uruk-u hayat : hayatın damarları
yeis : ümitsizlik
Yükleniyor...