Eğer serbestiyeti tam muhafaza etmek isteyen ve hiçbir tesir karşısında mağlûp olmayan ve vicdanlarındaki hiss-i adaletle hükmeden bu mahkeme, bizi Şükrü Kaya Beyin şahsı hakkında dinleyeceklerini bilseydim, en evvel biz, Şükrü Kaya’nın şahsı aleyhine ikame-i dâvâ edecektik. Çünkü, bir seneden beri, hergün veya her hafta hakkımızda rapor isteye isteye aleyhimize casusların, zabıtaların nazar-ı dikkatini celb ettirip, kurban koyunu gibi kesmek için bizi beslettiriyordu. Mahkeme ise, adaletten başka hiçbir şey düşünmemek lâzım gelirken ve hakikaten mahkeme içindeki zatlar da adalete tam bağlı oldukları halde, yüksek makamdaki Şükrü Kaya gibi şahsın tesiratına karşı dayanamadıkları için, bizi tahliye edemeyip süründürüyorlar. Mahallî hükûmet olan Isparta Valisi ve zabıtası ise, herkesten ziyade bizi ve Ispartalı biçare, mâsum mevkufları himaye etmek ve bir an evvel kurtulmasına sa’y etmeleri vazife-i vicdaniyeleri iken, bilâkis çok mânâsız ve asılsız bahanelerle Isparta mevkuflarının, hususan muhtaç ve fakirlerin tayınlarını verdirmeyip, açlıkla sefalete düşmeleri için onları ezdirmeye çalışıyorlar. İşte bu hale şekva değil, belki ağlamanın nihayet derecesini gösteren bu acı hale, o çocuk gibi gülmekle mukabele ediyoruz ve tevekkül edip, işimizi Azîz-i Cebbâra havale ediyoruz.
• • •

Garip ve bana pek çok ağır gelen ve üç günde bir bardak ayran ve bir bardak sütten başka birşey yedirmeyen grip hastalığının üçüncü gününde, füc’eten hatırıma ihtar edildi. Ben de o hatırayı teberrük için, mahkemedeki müdafaatımın bir mukaddemesi olarak yazdım. Şiddet ve kusur varsa, hastalığıma aittir. Evet, yüz adamın müdafaa edeceği bir hakikatı yalnız başıma müdafaaya mecbur olduğumdan, taab-ı dimağî ve perişaniyete ve daha çok müz’iç ahval içinde, hakikati doğru olarak, olduğu gibi, bu kadar beyan edebildim.
• • •
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Barla Hayatı / Sonraki Risale: Kastamonu Hayatı
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Azîz-i Cebbâr : dilediği her şeyi yapabilecek kudrete sahip olan, her şeyi ve herkesi kudretine boyun eğdiren, izzet ve yücelik sahibi Allah
biçare : çaresiz
bilâkis : aksine, tersine
celb : çekme
cemiyet : topluluk, dernek
ecnebî : yabancı
ahvâl : haller, durumlar
beyan etme : açıklama
dergâh-ı İlâhiye : Allah’ın yüce katı, makamı
füc’eten : ansızın, birdenbire
hakikat : gerçek, doğru
himâye-i Rabbâniye : her bir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah’ın koruma ve himâyesi
ihtar : hatırlatma, uyarma
inayet-i Rahmâniye : kullarına karşı çok merhametli olan ve rahmet eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah’ın yardımı
keramet-i gaybiye : ileriye dönük, gelecekle ilgili kerâmet
mânen : mânevî yönden
mazlum : zulme, haksızlığa uğrayan
muhafaza-i İlâhiye : İlâhî koruma; Allah’ın yardıma ve korunmaya muhtaç olan kullarını muhafaza etmesi, koruması
mukabele : karşılık verme
mukaddeme : başlangıç, giriş
müdafaa : mahkeme huzurunda yapılan savunma
müdafaat : mahkeme huzurunda yapılan savunmalar
müfsid : bozguncu
münasebettâr : ilgili, bağlantılı
müz’iç : sıkıntı veren
perişaniyet : perişanlık
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet ve ihsan
Said Nursî : Bediüzzaman Said Nursî
sürur : mutluluk, sevinç
şakird : talebe, öğrenci
şekvâ : şikayet
taab-ı dimağî : beyin ve zihin yorgunluğu
teberrük : bereket vesilesi
teyid : destekleme, kuvvetlendirme
vakfetme : adama, bağışlama
zahir : açık, âşikar
entrika : dalavere, dolap çevirme
evrak : belge, vesika
fıkra : bölüm, kısa yazı
Hafîz-i Zülcelâl : sonsuz haşmet ve yücelik sahibi, yarattıklarını esirgeyip koruyan ve gözeten Allah
hakikaten : gerçekten
hıfz : koruma
himaye : koruma
himayet : koruma
hiss-i adalet : adalet hissi, duygusu
hususan : özellikle
hükûmet : idare, yönetim
ikame-i dâvâ : dâvâ açma
istintak : konuşturma; sorgulama
komite : kötü bir maksat için toplanmış gizli cemiyet
mahallî hükûmet : yerel yönetim, valilik
mahrem : başkalarından saklanan, yabancıların görmesine izin verilmeyen, gizli tutulan
mâsum : günahsız, suçsuz
mazlumiyet : zalimlerin zulmüne maruz kalma
mevcut : var olan
mevkuf : tutuklu
meyusiyet : ümitsizlik
muhafaza : koruma
muhalif : aykırı, karşıt
mukabele : karşılık verme
muvafık : uygun
münasebet : ilişki, bağlantı
münteşir : yayılmış olan
müteaddit : bir çok, çeşitli
nazar-ı dikkat : dikkat içeren bakış
nihayet : son
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
sa’y : çalışma
sefalet : perişanlık, yoksulluk
şekvâ : şikayet
tahliye : serbest bırakma
tayın : yiyecek, erzak
tesirat : tesirler, baskılar
tevekkül : Allah’a dayanma ve güvenme
vazife-i vicdaniye : vicdanî vazife, görev
zabıta : şehir güvenliğini sağlamakla görevli kurum, polis
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...