Aynen öyle de, Bediüzzaman, şu kâinatın ve umum zamanların mânevî güneşi olan Kur’ân-ı Hakîme ve din-i mübin-i İslâmın mübelliği Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma müteveccih olmuştur. Ve onların ziyasına mâkes Risale-i Nur’un zuhuruna, inkişafına vesile olduğu için, eserinden ışık alan, dâvâsından feyiz ve kuvvet alan yüz binler, hattâ milyonlarca insanın âyine-misâl akıl, kalb ve ruhlarında mânen yaşamakta ve örnek bir insan, büyük bir mütefekkir olarak kabul ve yad edilmektedir.

İşte onu mânen yaşatan bu gibi kıymetlerdir. Dalâlet cereyanlarının karşısında ehl-i iman fedakârlarından büyük bir şahs-ı mânevî meydana çıkararak, muhkem bir sedd-i Kur’ânî ve imanî tesis edip mü’minlerin nokta-i istinadı olmasıdır. İnandığı kudsî dâvâya gösterdiği azim ve sebatla, mü’minlerin kalblerini ihtizaza vererek, ruhlarda İslâmî aşk ve heyecanı uyandırmasıdır. Fânilere perestiş eden biçare insanlara bâkî ve lâyemut bir hakikati gösterip nazarları oraya çevirmeye çalışmasıdır. Vazifesinin böyle ulviyetiyle beraber—fakat beşeriyet itibarıyla—ubudiyet vazifesiyle de kendini herkesten ziyade kusurlu, noksan ve âciz gören ve öyle bilen, dergâh-ı rahmette acz ve fakr ile niyaz eden ve insanlığa rahmeti, saadeti talep eden bir abd-i azizdir, bir fakir-i müstağnidir. Evet o, “Bir kimsenin imanını kurtarırsam, o zaman bana Cehennem dahi gül-gülistan olur” demektedir. Nefsindeki enaniyet ve gurur putunu kırmakla kalmamış; âlemdeki tabiatperestlerin putlarını dahi târümar etmek gibi bir vazife gördüğü, dost ve düşman, herkesin malûmu olmuştur.

İşte Bediüzzaman hakkında takdir ve tebriki ifade eden bütün yazılar bu mânâ içindir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Önsöz / Sonraki Risale: İlk Hayatı
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abd-i aziz : izzetli kul, Allah’tan başkasına müracaat etmeyen ve minnet duymayan kul
âciz : güçsüz, elinden bir şey gelmeyen
acz : acizlik, güçsüzlük
Aleyhissalatü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
ayna-misal : ayna gibi
azim : kararlılık, gayret
bâkî : devamlı, kalıcı, ölümsüz
beşeriyet : insanlık
biçare : çaresiz
cereyan : hareket, akım
dalâlet : hak yoldan ayrılma, inkârcılık
dergâh-ı rahmet : Allah’ın rahmet kapısı
din-i mübin-i İslâm : hak ve hakikatı açıklayan İslâm dini
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler, mü’minler
enaniyet : benlik
fakir-i müstağni : elindekiyle yetinip kanaat eden ve ihtiyacını başkasına bildirmeyen fakir
fakr : fakirlik, ihtiyaç hâli
fâni : gelip geçici olan, ölümlü
feyiz : ilham, bolluk, bereket
gülistan : gül bahçesi
hakikat : gerçek, doğru
ihtizâza verme : sarsma, titretme, hareketlendirme
inkişaf : açığa çıkma, gelişme
itibarıyla : özelliğiyle, -den olayı
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
kudsî : her türlü kusur ve noksandan uzak, mukaddes
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
lâyemut : ölümsüz
mâkes : yansıma yeri, ayna
malûm : bilinen, belli
mânen : mânevî yönden
muhkem : sağlam, kuvvetli
mübelliğ : tebliğ edici, bildirici
mütefekkir : düşünür, bilgin
müteveccih : yönelik, yönelmiş
nazar : dikkat, bakış
nefis : bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu
niyaz etme : dua etme, yalvarıp yakarma
noksan : eksik, yetersiz
nokta-i istinad : dayanak noktası
perestiş etme : bir şeye aşırı derecede değer verme, düşkünlük gösterme
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet ve ihsan
saadet : mutluluk
sebat : kararlılık, sabit olma
sedd-i Kur’ânî ve imanî : Kur’ân ve iman hakikateriyle kurulan ve inançsızlığın önünü kesen set, hisar
şahs-ı mânevî : mânevî şahıs, belli bir ideal ve gaye etrafında bir araya gelen topluluğun oluşturduğu mânevî şahsiyet ve ortak kimlik
tabiatperest : herşeyin tabiatın tesiriyle meydana geldiğini iddia eden, tabiata tapan
talep eden : isteyen
târümar etme : dağıtma, parçalama
tesis etme : kurma
ubudiyet : kulluk
ulviyet : yücelik
umum : bütün
vesile : araç, vasıta
yad edilme : anılma, dile getirilme
ziya : ışık, parlaklık
ziyade : çok, fazla
zuhur : görünme, ortaya çıkma
Yükleniyor...