Ey aziz ve necip kavm-i Arabın nûranî âzâları! Tarihin a’mâkına gömülen ve mâziden istikbale atlayan ecdadlarımıza, bu millet-i İslâmı parçalamak için bin dört yüz seneden beri hücum eden küffar orduları, en nihayet Birinci Harb-i Umumîde emellerine muvaffak oldular. Türk ve Arap iki hakikî Müslüman kardeşin bin senelik sarsılmayan muhabbetlerini pek çok desiselerle, yalanlarla söndürdüler. Ehl-i İslâmın ve nev-i beşerin medar-ı fahri ve bütün mevcudatın sebeb-i hilkati ve bütün füyuzat-ı İlâhiyenin mazharı o âlî Peygamberin Ravza-i Mutahharasına yüzler sürmek için pek büyük bir iştiyakı kalblerinde yaşattıklarına tahammül edemediler. O âli Peygamber-i Zîşanın küçücük bir iltifatına mazhar olmak için, ruhlarına varıncaya kadar herşeylerini feda ettiklerini hazmedemediler. Bin dört yüz seneden beri zeminin yüzünde, zamanın sahifeleri üzerinde ve şehidlerin ve gazilerin beyaz kılıç kalemleriyle, kırmızı mürekkepleriyle yazıp tarihe emanet bıraktıkları medar-ı iftiharları, muhteşem yazılarını Müslümanlara unutturmak istediler. Bu azimle yürüyen o amansız düşmanlar, pek acı işkenceler altında ezdikleri Türk ve Arap bu iki kardeşi, bir daha ittihad etmemek için en müthiş muahedelerin zincirleriyle bağladılar. Çelik zincirler altında senelerle inlettirdiler. Her türlü şenaati Müslümanlığa icra ettiler.

Heyhat! İnayet-i İlâhiyenin tekrar yar olacağını, Risale-i Nur gibi pek büyük ve pek harika bir tefsir-i Kur’ân’la ve onun âli müellifi Bediüzzaman’la, Müslümanlığın büyük zaferini bilemediler ve göremediler. O eserler ki, vahdaniyet-i İlâhiye ile risalet-i Muhammediyeyi (a.s.m.) ve hakikat-i haşriyeyi o kadar kuvvetli ve hakikatli burhanlarla o kadar parlak bir surette ispat ediyor ki, şimdiye kadar hiçbir feylesof, hiçbir âlim karşısına çıkıp itiraz edememiş.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Afyon Hayatı
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âli : yüce, yüksek
âlî : yüce, yüksek
azim : gayret, kararlılık
burhan : güçlü ve sarsılmaz delil
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
ecdad : atalar, cedler
feylesof : filozof, felsefe ile uğraşan, felsefeci
füyuzat-ı İlâhiye : İlâhi lütuf, feyiz ve bereketler
hakikat-i haşriye : haşir gerçeği; öldükten sonra yeniden diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma gerçeği
hayr-ı beşaret : hayırlı müjde, müjdeli haber
hazmetme : sindirme, kabullenme
hazret : saygıdeğer (saygı ve yüceltme maksadıyla kullanılan bir ifade)
heyhat : yazık, çok yazık
hürmet : saygı
icra etme : uygulama, tatbik etme
iltifat : teveccüh, yönelme, lütuf
inayet-i İlâhiye : Allah’ın inâyeti, yardımı
iştiyak : aşırı arzu, istek, özlem
ittihad : birleşme
kavm-i Arap : Arap kavmi, milleti
kesret : çokluk
Lûtf u kerem : kerem ve lütuf; Cenâb-ı Hakkın lütuf, bağış, yardım ve ikramı
mazhar : erişme, nail olma
mazhar : görünme yeri, ayna
medar-ı iftihar : iftihar vesilesi, övünç kaynağı
muahede : antlaşma
müellif : telif eden, yazan
necip : soyu temiz, nesli pak olan kimse, asil
nihayetsiz : sınırsız, sonsuz
Peygamber-i Zîşan : yüksek şan ve şeref sahibi olan peygamber, Hz. Muhammed (a.s.m.)
Ravza-i Mutahhara : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) kabri ile minberi arasındaki şerefli alan, Peygamber Mescidinin inşa edildiği ilk saha
risalet-i Muhammediye (a.s.m.) : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) peygamberliği
sahabe-i güzîn : Peygamberimizi (a.s.m.) dünya gözüyle görüp onun yolundan giden Müslümanlar, seçkin sahabeler
sebeb-i hilkat : yaratılış sebebi
seyyid : Resul-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.) mübarek torunu Hz. Hüseyin’in (r.a.) soyundan gelen kimse
suret : şekil, biçim
şenaat : kötülük, alçaklık, çirkinlik
tahammül : katlanma, dayanma
tefsir-i Kur’ân : Kur’ân tefsiri; Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan eser, kitap
a’mâk : derinlikler
alâka : ilgi, bağlantı
alâkadar : alâkalı, ilgili
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
âzâ : azalar, üyeler
aziz : izzetli, şerefli, çok değerli
bînazîr : eşsiz, benzersiz
Birinci Harb-i Umumî : Birinci Dünya Savaşı
cevabî : cevap olarak
desise : hile, aldatma
ecdad : atalar, cedler
ehl-i İslâm : Müslümanlar
emel : arzu, istek
fevkalâde : olağanüstü
fuhul-i müfessirîn : müfessirlerin en ileri gelenleri
fuhul-i ulema : âlimlerin ileri gelenleri, seçkin ilim adamları
hakikat-i Kur’âniye : Kur’ân’ın gerçeği, esas mânâsı
halef : birinin yerine sonradan geçen kimse
hazret : saygıdeğer (saygı ve yüceltme maksadıyla kullanılan bir ifade)
himayetkârâne : himaye ederek, koruyarak
hizbül-Kur’ân : Kur’ân taraftarları, Kur’ân hizmetkârları
istikbal : gelecek
kavm-i Arab : Arab kavmi, milleti
kıymettar : kıymetli, değerli
küffar : kâfirler, inanmayanlar
mâzi : geçmiş
medar-ı fahir : iftihar vesilesi, övünç kaynağı
mevcudat : varlıklar
millet-i İslâm : İslâm milleti
muhabbet : sevgi
muvaffak olma : başarılı olma
muvafık : uygun, uyumlu
mübarek : hayırlı, bereketli
mücahid : cihad eden, din uğrunda çaba harcayan
müterafık : beraber bulunan, bir arada olan
müteveccih : yönelen, yönelik
necip : soyu temiz, nesli pak olan kimse, asil
neşretme : yayma
nev-i beşer : insanlar, insan türü
nihayet : son, sonunda
Nur eczaları : Risale-i Nur’un bölümleri, kısımları
nûranî : nurlu
ruh u can : ruh ve can; samimiyetle, gönülden
şakirt : talebe, öğrenci
takdim : sunma
teşkil : oluşturma, meydana getirme
Üstad Bediüzzaman : Bediüzzaman Said Nursî
vahdaniyet-i İlâhiye : Allah’ın birliği, ortağı ve benzerinin olmayışı
yar : dost, sevgili
Yükleniyor...