Yalnız biz değil, yalnız Müslümanlar değil, bütün insanlık bu büyük insanın şahsiyetinde asalet ve necabetin, ahlâk ve faziletin ve bilhassa yüksek imanın bütün göz kamaştırıcı enmuzeçlerini temaşa edebilir. Bütün Türk çocukları, vatanlarının bu kadar ilâhî bir zekâya, bu kadar muhteşem bir şahsiyete, bu kadar temiz bir insana beşik vazifesi gördüğüne iftihar edebilirler.

Evvelki gün onun bir mahkemesi vardı. Bu mahkemeden iki şey öğrendik: Biri, asil ve genç Türk neslinin fazilet ve ulüvv-ü ahlâka, yüksek inanç ve iradeye olan derin saygısı ve yüksek alâkası... Diğeri de, lükslerini, zenginliklerini, rütbe ve mevkilerini ve bugünkü fâni ve sefil varlıklarını Türk milletinin sefalet ve geriliğinde arayan ve zehirli ilhamlarını ve direktiflerini ve kuvvetlerini milletlerarası gizli, devirici ve bozguncu Türk düşmanlarından alan bir soysuzlar ve nesepleri belirsiz insanların takındığı tavır. Binlerce münevver Türk gencinin teşkil ettiği büyük topluluktan bir miktar irkilerek zehirli, mel’un ve müfsit kalemlerini korkak ve titrek dahi olsa sinsi sinsi aleyhte kullanan ve artık modası geçmiş olan palavralarla bu kıymeti küçümsemek isteyen gürûh.

Şöyle bir mukayese yapabiliriz: Üstad-ı Âzamla—hâşâ, mason üstadı değil—muasır olan büyük adam ve Hindistan’ın kurtuluş rehberi Mahatma Gandi. Biri, İngiliz ceberutuna, İngiliz emperyalizmine ve onun korkunç istilâ ve istismarına baş kaldırmış ve yıllarca büyük dâvâsına hizmet ederek İngiltere’nin bütün haşmet ve kudretini, azîm iradesi önünde âciz ve meflûç bir hale getirmiştir. Bizim bu tipte yetiştirdiğimiz büyük insanın mücadele ve mesai hayatı ve şekli, birincisine çok benzemekle beraber, fazla olarak ona Cenab-ı Hakkın bahş buyurduğu Müslümanlık ve iman nuru da kendi ziyasını güneş gibi İslâm iklimlerine ve diyardan diyara aşırıp götürmüştür.

Arada sadece büyük ve şayan-ı esef bir fark vardır. Bu fark, birincisine dört yüz milyona yakın bir insan topluluğunun gösterdiği sarsılmaz inanç, hürmet ve bağlılık... Bizimkine karşı da mahdut bile olsa bazı asalet fukarası soysuzların açığa vuran istihfaf ve sinsi hücumları.

Ya Rabbi! Neden bizi böyle her kıymet ve fazileti paçavraya döndürecek kadar pespâyeleştirdin? Biliyoruz, sana karşı günahımız çok ve büyüktür. Yeter, yâ İlâhî, yeter bu sukut bize!
Cevat Rifat Atilhan
• • •
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Afyon Hayatı
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : zavallı, çaresiz
azîm : çok büyük
bilhassa : özellikle
ceberut : zulüm, baskı, despotluk
Cenab-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
direktif : emir
enmuzeç : örnek, model
fâni : gelip geçici, ölümlü
fazilet : güzel ahlâk, üstün değer, erdem
fukara : fakirler, bir mal ve değerden yoksul ve yoksun olanlar
gürûh : topluluk
hâşâ : asla, kesinlikle öyle değil
haşmet : güçlülük, görkemlilik
iftihar : övünme
İlâhî : Allah tarafından olan
ilham : kalbe doğan mânâ (şeytanların telkini)
irade : istek, dileme, seçim yapma gücü
istihfaf : hafife alma, küçümseme, aşağılama
istilâ : işgal etme
istismar : sömürü, sömürme
kudret : iktidar, güç
mahdut : sınırlı
meflûç : felç olmuş, kımıldayamaz hâle gelen
mel’un : lânetlenmiş, kınanmış
mesai : çalışma
mevki : makam, konum
muasır : çağdaş
muhakeme : duruşma, yargılanma
mukayese : karşılaştırma
müfsit : bozucu, bozguncu
münevver : nurlu, aydın
necabet : asil olma, temiz soylu olma
nesep : sülâle, soy sop
sefalet : perişanlık, yoksulluk
sefil : perişan, rezil
şayan-ı esef : üzücü, üzüntü verici
temaşa : ibretle seyretme, hoşlanarak bakma
ulüvv-ü ahlâk : yüksek ahlâk
Üstad-ı Âzam : büyük üstad
ziya : ışık
Yükleniyor...