Lügatler :
ahvâl-i âcizâne : bir tevazu ifadesi olarak “Allah’ın âciz ve zavallı bir kulu olarak sağlık durumum, halim” mânâsında bir ifade
âmin : “Allah’ım kabul eyle”
arz etme : söyleme, ifade etme
Asâ-yı Mûsa : Mûsâ’nın (a.s.) Asâsı anlamına gelen Risale-i Nur Külliyatı’nda yer alan bir eser
baki : kalan, devam eden
behreyab olma : pay sahibi olma, hisse alma
bîhaber : habersiz
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
Cenâb-ı Kadîr-i Mutlak : nihayetsiz kuvvet ve kudret sahibi, şeref ve azamet sahibi olan Cenâb-ı Allah
din-i Mübin-i İslâm : hak ve hakikati açıklayan İslâm dini
emel : arzu, istek
faziletmeab : çok faziletli, erdemli, üstün özelliklere sahip
hasebiyle : dolayısıyla, itibariyle
hazret : saygıdeğer (saygı ve yüceltme maksadıyla kullanılan bir ifade)
himaye : koruma
hürmet-i mahsus : özel saygı ve hürmet
imrar-ı hayat etme : hayat sürme, yaşama
inkılâb-ı zaman : zamanın değişimi; yönetimdeki değişim süreci
inşaallah : Allah izin verirse
istifsar buyurulma : sorulma, bir durum hakkında açıklama istenme
Kadîr-i Zülcelâl : sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan ve kudreti her şeyi kuşatan Allah
karye : köy
kıymettar : kıymetli, değerli
lehülhamd ve’l-minne : ezelden ebede her türlü hamd ve minnet Allah’a mahsustur
lütuf : iyilik, ihsan
mahal : yer, mekân
masun ve mahfuz buyursun : sağlam bir şekilde korusun ve muhafaza etsin
muhterem : hürmete lâyık, saygıdeğer
mukim : ikamet eden, oturan
müstağrak : dalmış, bir şeyle meşgul olup dalma
mütehassis olma : duygulanma, hislenme
nahiye : bucak
niyaz : dua, yalvarıp yakarma
Nur’un İlk Kapısı : Üstad Bediüzzaman tarafından “Risale-i Nur’un bir fihristesi, bir listesi ve bir çekirdeği” olarak isimlendirilen ve 1925 yılında sürgün edildiği Burdur’da yazılan bir eser
Rehberü’ş-Şebab : Gençlik Rehberi; gençlere hak ve doğru yolu göstermek ve onları inançsızlık tehlikelerinden korumak için Risale-i Nur’dan derlenen bir eser
saadet : mutluluk
şükür : Allah’a karşı minnet duyma, teşekkür etme
tâbi : bağlı
takdim : sunma
Fahrü’l-İslâm : İslâm dünyasının iftihar vesilesi, övünç kaynağı
hâk-i pâ-yi âlileriniz : mübarek ve yüce zatınızın ayağının tozu, toprağı
hâk-i pâ-yi zât-ı âlileriniz : mübarek ve yüce zâtınızın ayağının tozu, toprağı
Hâlık-ı Mutlak : bütün kâinatın sınırsız güç ve kudretiyle mutlak yaratıcısı olan Allah
hâtime : sonuç
hatmetme : tamamlama, bitirme
hatt-ı şerîfiniz : şerefli yazınız, kendi mübarek hattınız, el yazınız
hazret : saygıdeğer (saygı ve yüceltme maksadıyla kullanılan bir ifade)
içtinab : kaçınma, çekinme
kemâl-i ihtiram : kusursuz ve mükemmel saygı, hürmet
lütufname : hoş, güzel yazı, mektup; bir saygı ve hürmet ifadesi olarak saygın bir zatın cevap olarak yazmış olduğu yazıya verilen isim
muhib : seven, dost
mübeşşer : müjdelenmiş, kendisine müjdeli haber verilmiş
nahiye : bucak
niyaz : dua, yalvarıp yakarma
peder : baba
Ramazan-ı Şerif : şerefli Ramazan ayı
Şevval : Hicrî ayların onuncusu
tâbi : bağlı
tasdî : baş ağrıtma, rahatsız etme
temenni : dileme, isteme
ümitvar : ümitli
Üstad-ı Âzam : en büyük Üstad
vücud-u muhterem : saygıdeğer ve hürmete lâyık varlık; değerli şahsiyet
zât-ı maâl-i sıfat-ı âli : yüksek vasıf ve niteliklerin sahibi olan şerefli, yüce zât
telifat : telifler; yazılmış eserler
temenni : dileme, isteme
Üstad-ı muhterem : muhterem, saygıdeğer Üstad; Bediüzzaman Said Nursî
vilâyet : il
vücud-u fâni : geçici, ölümlü varlık, beden
vücud-u muhterem : saygıdeğer ve hürmete lâyık varlık; değerli şahsiyet
zarfında : içinde