Yine Denizli hapsi hâdisesinden evvel buyurdular ki: “Kardeşlerim, çoktandır sekiz seneden fazla bir yerde kalmamışım. Şimdi buraya geleli sekiz sene oluyor. Bu sene, herhalde ya vefat edeceğim veya başka yere nakledeceğim” diye Kastamonu’dan teşrifini haber veriyorlardı.

Hem Denizli hapsi musibetinden evvel Üstadımız buyururlardı ki: “Kardeşlerim, Risale-i Nur’a birkaç cihette hücum hissediyorum, ziyade ihtiyat ediniz.” Hakikaten çok geçmedi, İstanbul’da bir ihtiyar hoca, bilmeyerek, bir Risalenin bir meselesine itiraz ediyor. Sonra eski fetva emini merhum Ali Rıza Efendi Hazretleri, o hocanın itirazını red ve Risale-i Nur’un hakkaniyetini tam tasdik ediyor…

Bir müddet sonra, bir hayvan ürküp, Üstadımızın bacağını incitiyor. Aylarca, ıztıraplar içinde, vazife-i ubudiyetini ve Risale-i Nur’un hizmet-i kudsiyesini çok müşkülâtla ifa edebildi. Sonra dağda müthiş bir zehirlenmeden mütevellid gayet ağır surette hasta iken, Denizli hapsi tevkifi meydana çıktı. Fakat o ferd-i ferîd, tahammülü pek müşkül bu dehşetli halde, hem hizmet-i imaniye ve Kur’âniyedeki azm-i metînini, hem ubudiyetteki vezâifi ifaya son derece gayret edip asla fütur getirmeden ulü’l-azmâne bir sabır ile sebat ediyordu.

Yine, Üstadımız tevkifimizden evvel mükerreren buyururlardı ki: “Ehl-i dünya, Risale-i Nur’a ilişmesinler, ilişirlerse, âfetlerin hücumuna sebep olurlar.” Hakikaten herkesçe malûmdur ki, Risale-i Nur şakirtleri tevkif edilir edilmez her tarafta âfetler, zelzeleler, hastalıklar başlardı; tâ Risale-i Nur’un hakkaniyeti tasdik olunup vatana faideli olduğu itiraf edilinceye kadar çok yerlerde, ezcümle Kastamonu’da zelzele devam etti. Hattâ Kastamonu’nun tarihî yüksek ka’lası -ki bazı risalelerin medresesi hükmüne geçti- Risale-i Nur’a ve müellifi olan Üstadımıza iştiyak ve hasretinden matem tutup, en sağlam köklü taşlarını aşağı atarak, Üstadımızın ihbar-ı gaybîsini maddeten tasdik etmiştir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Eskişehir Hayatı / Sonraki Risale: Denizli Hayatı
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âfet : felâket, musibet, belâ
azm-i metîn : sağlam azim, büyük gayret
beyan : açıklama, anlatma
cihet : yön, taraf
ehl-i dünya : dünyaya dalıp, âhireti düşünmeyenler, dünyayı âhirete tercih edenler
ezcümle : meselâ, örneğin
ferd-i ferîd : eşi-benzeri olmayan kişi
fetva emîni : şeyhülislâmlıkta fetva işleriyle meşgul olan dairenin başkanı
fütur : usanç, gevşeklik
hakikaten : gerçekten
hakkaniyet : doğruluk, gerçekçilik
hazret : saygıdeğer (saygı ve yüceltme maksadıyla kullanılan bir ifade)
hizmet-i imaniye ve Kur’âniye : Kur’ân ve iman hizmeti
hizmet-i kudsiye : kutsal, mukaddes hizmet
ızdırap : aşırı sıkıntı, elem
ifa : yerine getirme
ihbar-ı gaybî : gelecekten, bilinmeyen âlemden haber verme
ihtiyat : önlem alma, tedbirli hareket etme
iştiyak : çok güçlü arzu ve istek
keşfen : bilinmeyen bir gerçeği ortaya çıkararak; mânevî âlemlere ait bazı olayları ve hakikatleri görerek
maddeten : maddî olarak
malûm : bilinen, belli
matem : yas
merhum : rahmete kavuşmuş, vefat etmiş
musibet : belâ, felaket, sıkıntı
müellif : telif eden, yazan
mükerreren : defalarca, tekrarla
müşkül : zor, güç
müşkülât : zorluklar, güçlükler
mütevellit : meydana gelen, doğan
nakl : bir yerden başka bir yere taşıma
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
sebat : kararlılık, sabit olma
suret : biçim, şekil
şakirt : talebe, öğrenci
tasdik : doğrulama, kabul etme
teşrif : şereflendirme, başka bir yere gitme
tevkif : tutuklama
ubûdiyet : Allah'a kulluk ve ibadet
ulü’l-azmane : büyük sabır ve metanet sahibi olan büyük insanlara yakışır şekilde
vazife-i ubûdiyet : kulluk vazifesi, ibadet görevi
vezaif : vazifeler, görevler
zelzele : deprem, sarsıntı
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...