Bütün semavî kitapların ve bilumum peygamberlerin yegâne dâvâları olan “Hâlık-ı Kâinatın ulûhiyet ve vahdaniyetini ilân” ve bu büyük dâvâyı da ilmî, mantıkî ve felsefî delillerle ispat eylemektir. O halde Üstadın mantık, felsefe ve müspet ilimlerle de alâkası var.

Evet, mantık ve felsefe, Kur’ân’la barışıp hak ve hakikate hizmet ettikleri müddetçe, Üstad en büyük mantıkçı ve en kudretli bir feylesoftur. Mukaddes ve cihanşümul dâvâsını ispat vâdisinde kullandığı en parlak delilleri ve en kat’î burhanları, Kur’ân-ı Kerîm'in Allah kelâmı olduğunu hergün bir kat daha ispat ve ilân eden müsbet ilimdir.

Zaten felsefe, aslında hikmet mânâsına geldikçe, Vacibü’l-Vücud Tealâ ve Tekaddes Hazretlerini, Zât-ı Bâri’sine lâyık sıfatlarla ispata çalışan her eser en büyük hikmet ve o eserin sahibi de en büyük hakîmdir.

İşte Üstad, böyle ilmî bir yolu, yani Kur’ân-ı Kerîm'in nurlu yolunu takip ettiği için, binlerle üniversitelinin imanını kurtarmak şerefine mazhar olmuştur. Hazretin bu hususta hâiz olduğu ilmî, edebî ve felsefî daha pek çok meziyetleri vardır. Fakat onları, eserlerinden misaller getirerek inşaallah müstakil bir eserde arz etmek emelindeyim. Ve minallahi’t-tevfik.

Tasavvuf cephesi:

Nakşibendî meşâyihinden, her harekâtını Peygamber-i Zîşan Efendimiz (asm) Hazretlerinin harekâtına tatbik etmeye çalışan ve büyük bir âlim olan bir zâta sordum: “Efendi Hazretleri, ulema ile mutasavvife arasındaki gerginliğin sebebi nedir?”

“Ulema, Resul-i Ekrem Efendimizin (asm) ilmine, mutasavvıflar da ameline vâris olmuşlar. İşte bu sebepten dolayıdır ki, Fahr-i Cihan Efendimizin (asm) hem ilmine ve hem ameline vâris olan bir zâta ‘zülcenaheyn,’ yani ‘iki kanatlı’ deniliyor.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Sonraki Risale: Giriş
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

amel : davranış, uygulama
arz etmek : sunmak
bilumum : bütün
burhan : güçlü delil
cihanşümul : dünya çapında, evrensel
dâvâ : iddia
emel : arzu, ümid
Fahr-i Cihan : bütün dünyanın kendisiyle övündüğü Peygamberimiz (a.s.m.)
filozof : felsefeci
hâiz : sahip olan
hakikat : gerçek, doğru
hakîm : bilge, hikmetli
Hâlık-ı Kâinat : bütün kâinatı ve içindeki herşeyi yaratan Allah
harekât : hareketler, davranışlar
hazret : hürmet ve saygı maksadı ile büyüklere verilen unvan; Bediüzzaman Said Nursî
hikmet : ilim, yüksek bilgi
inşaallah : Allah izin verirse
kat’î : kesin, doğruluğu tartışılmaz olan
kelâm : ifade, söz
kudretli : güçlü; otoriter
mazhar : ayna olma, erişme
meşâyih : şeyhler
meziyet : üstün özellik
mukaddes : her türlü çirkinlikten ve eksiklikten arınmış, kutsal
mutasavvife/mutasavvıf : tasavvuf ehli, kalbi dünyanın gelip geçici işlerinden ayırıp Allah sevgisi ile bağlayan tarikat ehli kimseler
müddet : süre
müsbet ilim : pozitif ilim; matematik, fizik gibi
müstakil : bağımsız, farklı
Nakşibendî : Nakşî tarikatına mensup olan kişi
Peygamber-i Zîşan : şan, şeref sahibi Hz. Muhammed (a.s.m.)
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
semâvî : İlahî, vahiyle gelen
tasavvuf : kişinin kalbini dünya ilgilerinden kesip gönlünü Allah sevgisine bağlaması, tarikat ehli olma
tatbik etme : uygulama
ulema : âlimler
ulûhiyet : ilâhlık, Allah'ın kâinattaki hâkimiyeti ile her şeyi kendisine ibâdet ve itaat ettirmesi
Üstad : bir ilim ve san’at alanında bilgi ve söz sahibi olan âlim; Bediüzzaman Said Nursî
Vacibü’l-Vücud Tealâ ve Tekaddes Hazretleri : varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan; sonsuz yücelik sahibi; bütün kusur ve noksanlıklardan münezzeh olan Allah
vahdâniyet : Allah’ın bir ve benzersiz olması ve ortağının bulunmaması
vâris : mirasçı
ve minallahi’t-tevfik : başarı ve muvaffakiyet Allah’tandır
yegâne : tek
Zât-ı Bâri : herşeyi takdir ettiği şekle uygun olarak yaratıp varlığa çıkaran ve yaratan Zât, Allah
Yükleniyor...