MUSLİHİDDİN SÖNMEZ
1921 YILI Salihli doğumlu Muslihittin Sönmez Ağabey emekli savcıdır. Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin 1943 Denizli Mahkemesinin fahrî avukatı Ziya Sönmez’in oğludur; O, Üstad’ın ilk avukatıdır.
Muslihiddin abi iki kere Bediüzzaman’ı ziyaret etmiştir. 1944 Denizli beraatinden sonra evlerine mahkemeden gönderilen bir sandık dolusu risalelerden bir kısmını kendisine ayırmış... Kitaplar el yazması, çoğu Üstad’dan tashihli, orijinal. Bu tarihi, gazi kitapların üzerlerinde hâlâ mahkeme kayıt kaşeleri duruyor.
Muslihiddin Sönmez’in Hasan Feyzi Yüreğil Ağabey ile hususî münasebetleri ve mektuplaşmaları olmuştur. Nureddin Topçu ile de çok yakın olmuş.
Sönmez ailesinin bir hususiyeti de aile boyu hukukçu olmaları. Dedesi, babası, kendisi ve oğlu hepsi de hukuk adamı...
Muslihiddin Ağabeyin, Üstad Hazretlerinden naklettiği hatıralar fevkalede önemli. Bilhassa bugünlerde çok konuşulan Türk-Kürt meselesi hakkında naklettiklerini dikkate çekiyorum…
Muslihiddin Ağabeyi 1993’den beri tanıyorum, İzmir Karşıyaka’da ikamet ederken kendisiyle belli aralıklarla karşılıklı olarak çok sayıda ev ziyaretlerimiz oldu. Uzun bir süredir Ankara’da ikamet eden Muslihiddin Ağabeyi her sene ziyaret ediyorum.
Hasan Feyzi Yüreğil’in Mektupları
Muslihittin Sönmez’in Denizli kahramanı Hasan Feyzi Yüreğil’le çok yakın münasebetleri olmuş ve karşılıklı yazışmışlar. Yazıştıkları mektupları hâvi 33 sayfalık bir dosyayı bize hediye ettiler. Dosyanın başında, “Hz. Pîr Muhammed Nurü’l-Arabî halifesi Üsküplü Ferid Efendi’nin has ve mümtaz bir halifesi olan Denizlili Hasan Feyzi Efendi Hazretlerinin naçiz şahsıma gönderdiği tasavvufî değeri çok yüksek olan mektuplarını ve şiirlerini, bazı ihvanın ısrarlı rica ve talepleri üzerine derlemiş ve burada toplamış bulunuyorum. Muslihittin Sönmez.” yazmaktadır. Dosyada Hasan Feyzi Yüreğil Ağabeyin dokuz mektubu bulunmaktadır.
Risale-i Nur’un Fahrî Avukatı: Ziya Sönmez
Muslihittin Ağabeyimizin rahmetli babası Ziya Sönmez’in, herkesin ürküp korktuğu bir dönemde Risale-i Nur’un avukatlığını, hem de fahrî olarak üstlenmesinin Üstad Hazretlerini çok memnun ettiği anlaşılmaktadır. Bu kahramanlık Emirdağ Lâhikası’ndaki iki mektupta karşılığını bulmaktadır:
“Risale-i Nur’un avukatı Ziya’yı bizim tarafımızdan hem çok teşekkür, hem tebrik ediniz. Çoktan beri ruhuma ihtar edilmiş ki, Ziya namında birisi, Risale-i Nur namına büyük bir hizmet edecek. Bu mesele gösterdi ki o Ziya, bu Ziya’dır. Bizleri ebede kadar minnettar eyledi..."
"...Ve Risale-i Nur’un fahrî avukatı Ziya’ya, kısm-ı mühimmini yazdırıp ona hediye etmek niyetindeyim.” (Emirdağ Lâhikası-I, 24. Mektup, s. 47)
“Feyzi’nin mektubunda isimleri bulunan ve bilhassa hâkim-i adille beraber hakikî adalete çalışanlar (Ç.H.M.) ve Av. Ziya gibi bütün o zatlar, değil yalnız bizi, belki Anadolu’yu ve âlem-i İslâm’ı manen minnettar eylemişler. Onlar, bizim gibi Risale-i Nur’a sahiptirler.” (Emirdağ Lâhikası-I, 31. Mektup, s. 59)
Ziya Ağabey, İzmir Karşıyaka mezarlığında medfundur.
Nureddin Topçu: “Bediüzzaman Mehdî’dir.”
Üstad’ı ilk ziyaretim Denizli Şehir Oteli’nde olmuştu. Üstad 1944 senesinde serbest kalınca Şehir Oteli’ne yerleşmişti. Avukatı olan babam haber verdi bana. Tahliyeden bir gün sonra gittik otele, Nurettin Topçu ile gittik, çok samimîydik onunla. Nureddin Topçu’yu ablam vasıtasıyla tanıyordum. Aynı lisede ablam Seher Sönmez tarih hocası, o da felsefe hocasıydı. Üstad’a çok hayranlığı, çok muhabbeti vardı, çok takdir ediyordu Üstadı. “Bediüzzaman Mehdî’dir.” derdi. Hakperest bir ilim adamıydı Nureddin Topçu.
O Sorbon’da okumuştu. Bir gün bana: “Ben Fransa’ya dinsiz gittim, dindar döndüm.” demişti. Orada Katolik hocalarını görünce, “Bunlar Hristiyan oldukları halde kendi dinlerine bağlılar…” diye çok etkileniyor. Allah da O’na hidayet veriyor, intibaha geliyor. Nureddin Topçu ile çok uzun yıllar yakın oldum ben.
Allah’a Giden Üç Yol Vardır; Felsefe, Bilim, Din...
Şehir Oteli’nde Üstad Nureddin Topçu’ya “Sen ne hocasısın?” diye sordu. O da “Ben lisede felsefe hocasıyım.” dedi. O zaman Üstad: “Allah’a giden üç yol vardır; Felsefe, bilim, din...” dedi ve şöyle izah etti:
“Birinci yol, yerin altından tünel kazarak gitmektir. İkinci yol, yerin üstünden yürümektir. Üçüncü yol ise, en kısa ve süratlidir ki, uçarak gitmektir. İşte bu üçüncü yol din yolu, Kur'ân yoludur."
Üstad sonra bana döndü: “Nazarımda on şeyhten daha değerlisin.” dedi.
Üstad "Savcılıktan istifa etme." Dedi
Ben Balıkesir’in bir kazasına savcı olarak tayin oldum. O zaman İstanbul’da ikinci ziyaretim gerçekleşti. Gazeteler yazıyordu, Bediüzzaman İstanbul’da diye. 1952 İstanbul Gençlik Rehberi Mahkemesi dolayısı ile Üstad’ın Sirkeci’de bulunan Akşehir Palas Oteline yerleştiğini duydum. Hemen boş bir oda kiralayıp otele girdim.
Genç bir savcı olarak huzuruna girdim ve: “Şapka kanunu gibi bazı kanunlar beni zorluyor, istifa edeyim mi Üstadım?” diye sordum. Üstad: “İstifa etme vazifene devam et, öyle davâları muâvinlerine havâle et.” dedi. Çok şükür böyle davalarla da meslek hayatımda hiç karşılaşmadım.
Bediüzzaman: Türk–Kürt Ayrılığı Yok, Türk-Kürt Kardeştir
Üstad: “Bana eskiden Said-i Kürdî diyorlardı, şimdi Nursi oldu. Ben Kürtçü değilim.” Üstad bir ara, iki ellerinin parmaklarını birbirine kenetleyerek:
“Türk–kürt ayrılığı yok. Türk–Kürt kardeştir. Eskiden bana Said-i Kürdî derlerdi, ben kürtçü değilim, ırkçı değilim. Kur’an’da Türk Milletine işâretler olduğunu çıkardım ve eserlerimde yazdım.” dedi.
Bir Zaman Gelecek Sakallı Olanlara Hücum Edilecek
Bir de sakal bırakma mevzuunu sordum. Üstad sakal bırakmayla alâkalı:
“Ben sakal uzatınca cildim tahriş oluyor. Onun için sakal uzatamıyorum. Sonradan anladım ki bir zaman gelecek sakallı olanlara hücum edilecek, kesmek zorunda bırakılacaklar. Rahmet-i İlâhiyenin beni muhafaza ettiğini anladım. Yoksa bütün talebelerim de sakal bırakırdı.”
(bk. Ömer ÖZCAN, Ağabeyler Anlatıyor-I)
***
Bediüzzaman'ın avukatlarından, Ziya Sönmez'in oğlu, Hasan Feyzi Yüreğil'in yakın talebesidir. 1921'de Salihli'de doğdu.
İstanbul'da Üstad'la Görüşme
1952 senesinde, henüz vazifesinin ilk senelerinde iken, İstanbul Sirkeci Akşehir Palas Otelinde Bediüzzaman Said Nursî'nin bulunduğunu işitince kalbi heyecan ve sevinçle dolmuştu Muslihiddin Sönmez'in.
Ellerinde bavullarla, dilinde dualarla, Akşehir Palas Otelinin bir odasında yer bulabilmenin ümitleriyle doluydu. Ya yer bulamazsa ne olacaktı? Havf ve reca arasında otelin yolunu tutmuştu. Maksadı, otele yerleştikten sonra, tecessüslü bakışlardan kurtularak, babasından sitayişle, hürmet ve sevgi ile dinlediği "Bediüzzman" namındaki muhteşem şahsiyete mülaki olmaktı.
Otele geldiğinde boş oda sormuştu. Bu soruştaki heyecan ve iştiyak az sonra tatlı bir sükûnet ve sevince dönüşmüştü. Otelde boş oda vardı. Hem de Bediüzzaman'ın kaldığı odaya çok yakın bir oda boştu.
Muslihiddin Sönmez Bey, otele yerleştikten sonra, akşamın sakin ve tenha vakitlerini bekliyordu artık. Nihayet Bediüzzaman'ın kapısını tıklatarak huzura kabul edildi. O günden sonra sık sık, hemen her gün akşamüzeri Bediüzzaman'la mülâki oluyordu.
"Türk-Kürt Ayrılığı Yok"
Muslihiddin Sönmez, Bediüzzaman'la olan hatıralarını bütün samimiyetiyle anlatıyordu:
"Üstada sorduğum suallere cevaplar almanın bahtiyarlığını duyuyordum. Bana şunları anlatmıştı:
'Bana eskiden Said Kürdî derlerdi. Ben Kürtçü değilim. Müslüman bir kimse kavmiyetçi olamaz. Türk-Kürt yok. İslâmlık hepsini birleştirmiştir. (Ellerini birleştirerek, birliğe işaret etti.)"
"Ben nasıl Kürtçü olabilirim? Ben Kur'ân'da Türklere dair işaretler bulunduğunu, tefsirimde zikretmişimdir.'
"Ayrıca eserlerine temas ederek, 'Risale-i Nurlar mirî malıdır. Herkes ondan istifade edebilir.' dedi.
"Ben kendisinin ne yiyip ne içtiğini, nasıl yaşadığını merak ediyordum. Zihnimden geçen bu hususları daha kendisine sormadan, bu mevzulara girdi. İktisadın ehemmiyetinden bahsetti. Kendisi pek az yiyip içiyordu, bir parça kuru ekmek ve kaynayan çay, onun günlük maişetiydi. 'Kur'ân'ın iktisat emrine uymaya çalışıyorum.' derdi.
Allah'a Giden Üç Yol
"Denizli'de Nureddin Topçu ile ziyaret ettiğimizde Allah'a giden üç yoldan ve bu yolların en ehemmiyetlisinden bahsetti. Bu üç yolu şöyle sıraladı:
"Felsefe, bilim, din...
"Birinci yol, yerin altından tünel kazarak gitmektir.
"İkinci yol, yerin üstünden yürümektir.
"Üçüncü yol ise, en kısa ve süratlidir ki, uçarak gitmektir. İşte bu yol din yolu, Kur'ân yoludur."
Bediüzzaman bu görüşmelerde Muslihiddin Sönmez'e iltifatlarda bulunuyor: "Kalbini muhafaza et. Nazarımda sen on şeyhden daha hayırlısın!" diyordu.
(bk. Necmeddin ŞAHİNER, Son Şahitler-IV)