21. "Said Nursi, inananlarına cennet müjdesini vermekten de geri kalmaz."
Değerli Kardeşimiz;
İftiracı şahsın saldırdığı noktalardan biri de, Bediüzzaman Hazretlerinin, Risale-i Nur eserlerini okuyup, iman-ı tahkiki denilen delile dayalı olan iman mertebesine erişen talebelerinin, Allah’ın lütfuyla kabre imanla girebilecekleri müjdesinin geçtiği yerdir:
“Risale-i Nur dairesi içine girenler tehlikede olan imanlarını kurtarıyorlar ve imanla kabre giriyorlar ve Cennete gidecekler.”(1)
Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur talebelerinin kabre imanla gireceklerini neye istinaden söylediğini Kastamonu Lahikası isimli eserinde izah etmektedir:
“İman-ı tahkikî ilmelyakînden hakkalyakîne yakınlaştıkça daha selb edilmeyeceğine ehl-i keşif ve tahkik hükmetmişler ve demişler ki: ‘Sekerat vaktinde şeytan vesvesesiyle ancak akla şüpheler verip tereddüde düşürebilir.’ Bu nevi iman-ı tahkikî ise yalnız akılda durmuyor. Belki hem kalbe, hem ruha, hem sırra, hem öyle letâife sirayet ediyor, kökleşiyor ki, şeytanın eli o yerlere yetişemiyor. Öylelerin imanı zevalden mahfuz kalıyor…”
“... iman-ı bilgayb cihetinde, sırr-ı vahyin feyziyle, burhanî ve Kur’ânî bir tarzda, akıl ve kalbin imtizacıyla, hakkalyakîn derecesinde bir kuvvetle zaruret ve bedâhet derecesine gelen bir ilmelyakînle hakaik-i imaniyeyi tasdik etmektir.”
“ … Risaletü’n-Nur’un esası, mayası, temeli, ruhu, hakikati olduğunu has talebeleri görüyorlar. Başkalar dahi insafla baksa, Risaletü’n-Nur hakaik i imaniyeye muhalif olan yolları gayr-ı mümkin ve muhal ve mümteni derecesinde gösterdiğini görecekler.” (2)
Şimdi bu paragraflarıı insafla değerlendirelim:
1.“İman-ı tahkikî ilmelyakînden hakkalyakîne yakınlaştıkça daha selb edilmeyeceğine ehl-i keşif ve tahkik hükmetmişler ve demişler ki: “Sekerat vaktinde şeytan vesvesesiyle ancak akla şüpheler verip tereddüde düşürebilir. Bu nevi iman-ı tahkikî ise yalnız akılda durmuyor. Belki hem kalbe, hem ruha, hem sırra, hem öyle letâife sirayet ediyor, kökleşiyor ki, şeytanın eli o yerlere yetişemiyor. Öylelerin imanı zevalden mahfuz kalıyor.”
Özetle: Tahkiki imanı (delile ve ispata dayalı) ilimle elde edilen yakin seviyesinden, yaşanan mertebesi olan hakkalyakin mertebesine ulaşan bir iman sahibinin imanı, sekerat vaktinde şeytanın tüm aldatmalarına rağmen muhafaza olunur. Çünkü bu iman mertebesine ulaşan şahsın imanı, şeytanın basit hileleri ile çalınabilecek seviyede değildir.
2. “... iman-ı bilgayb cihetinde, sırr-ı vahyin feyziyle, burhanî ve Kur’ânî bir tarzda, akıl ve kalbin imtizacıyla, hakkalyakîn derecesinde bir kuvvetle zaruret ve bedâhet derecesine gelen bir ilmelyakînle hakaik-i imaniyeyi tasdik etmektir.”
Risale-i Nur eserleri baştan sona iman hakikatlerinin ispatına dair olduğundan, bu eserleri mütalaa eden ve insafla okuyanların imanları ilmelyakinden, aynelyakine ve hakkalyakine ulaşır. Dolayısıyla iman esaslarına bu derece kuvvetle iman eden zatların imanlarına da şeytanın ulaşması ve sekeratta imanlarını çalması imkansızlaşır. Bu şekilde inşaallah imanla kabre girerler.
Şimdi insafla Risale-i Nur eserlerine bakan bir şahıs; baştan sona, “Allah’a iman, Kur’an’a iman, nübuvvet, haşir, ibadet” gibi iman esaslarını derinlemesine ele alan, ispatını yapan ve şeytanın bütün vesveselerini Allah’ın izni ile izale eden böyle bir eserle, imanını tahkiki yapanların kabre imanla girmeyeceğini söyleyemez.
Dipnotlar:
(1) bk. Şualar, Birinci Şua, Beşinci Âyet.
(2) bk. Kastamonu Lahikası, (13. Mektup)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü