43. “İlmi cifir itibarıyla, makamı ebcedi hesabıyla, bin üç yüz otuz altıyı gösterir. Demek Hazreti Gavs, bu tarihte, istikbalde gelecek müridini emri ilahi ile muhafaza edecek…” ifadesine itiraz
“Ben müridimin muhafızıyım.” Yine Abulkadir Geylani’ye atfedilen bu söz ise şöyle açıklanmıştır:
“İlmi cifir itibarıyla, makamı ebcedi hesabıyla, bin üç yüz otuz altıyı gösterir.
Demek Hazreti Gavs, bu tarihte, istikbalde gelecek müridini emri ilahi ile muhafaza edecek…”
Değerli Kardeşimiz;
İtirazcı, Gavs-ı Azam’ın öyle bir ifadesinin bulunmadığını ima eden “Yine, Abdulkadir Geylani’ye atfedilen bu söz...” ifadesiyle ta işin başında palavracı tavrını, cerbezeci kimliğini ortaya koymuştur.
Zira Gavs-ı Azam’ın ilgili sözleri meşhur bir kasidesinde yer almaktadır. Bu kaside, Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî’nin meşhur “Mecmuatu’l-Ahzab” adlı kitabının 560-562 sayfalarında yer almaktadır.
- İkincisi peygamberlerden başka kimsenin gaybı bilemeyeceğine delil olarak getirdikleri
“O bütün görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttali kılmaz. Ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar.”(Cin, 72/26, 27)
ayet hakkında çok farklı yorumlar var.
- Fahruddin Razî’ye göre, bu ayetten “Allah’ın peygamberlerden başka hiç kimseye gaybını açmayacağını” anlamak, isabetli bir yaklaşım değildir. Çünkü; Araplar arasında gaybten haber vermekle meşhur olmuş Şak ve Satih adındaki iki kâhinin Peygamberimizin (asm) zuhurundan önce, onun geleceğini haber verdikleri, tevatür (kesin bilgi) derecesinde bir katiyetle bilinmektedir.(bk. Razî, ilgili ayetin tefsiri).
- Elmalılı Hamdi Yazır’a göre, “gaybını kimseye açmaz”dan maksat, Allah mutlak gaybını kesin olarak hiç kimseye açmaz, demektir.
“Ne insan, ne cin, ne melek, ne de bir başka varlık mutlak gaybı yakînen bilmez. Böyle olması, izafî gayba dair bazı bilgiler edinilebilmesine aykırı değildir.”(1).
Müştak Dede’nin Kerameti:
Müştak Dede, daha başşehir olmadan yüz sene önce, hiç yoruma gerek kalmadan, üsûlüne uygun olarak, ama ehlinin anlayacağı şekilde Ankara'nın, İstanbul gibi başşehir olacağını haber vermiştir. Bu şiir, İstanbul'da Takvimhâne-i Âmire'de, Hicri 1268 senesinde taş basma olarak basılan divanın 29. sayfasında mevcuttur:
1. Me'vâ-yı nâzenîne ki(m) "Elf" olursa "Efser" Elif=A
2. Lâbût olur o me'vâ İslambol ile hemser
3. "Nun ve Kalem" başından alınsa "Nun"u Yunus, Nun=N
4. Aldıkça harf-i diğer olur bu remz azhar.
5. Miftah-ı Sûre-i Kaf serhadd-i Kaf tâ "Kaf" Kaf=K
6. Munzam olunmak ister "Ra"yı Resul-i Peygamber Ra=R
7. Hâ-yı hû ile âhir maksud oldu zâhir Hû=H
8. Beyt-i Veliyyu'l-Ekrem Elhâc Abd-i Ekber
9. Ey Pâdişah-ı Fahham Sultan Hacı Bayram
10. Ruhundan ister ikram Müştak-ı abd-i çâker.
Bu şiirin 1, 3, 5, 6 ve 7. mısraları "elif", "nun", "kaf", "ra" ve "he" ile, yani aslî harflerle Osmanlıca yazılışa uygun olarak Ankara'yı,
* İkinci mısra, rumuzlu olarak haber verilen bu şehrin başşehir olacağını,
* Yedinci mısra, bu oluşun "Hâ-yı hû" ile yani İstiklâl Savaşı'na işaretle, gürültü ve patırtı ile vuku bulacağını,
* Birinci mısra, bunun ebced hesabı ile 341 tutan Efser'e "Elf" yani bin ilâve olunmak suretiyle 1341’de vukua geleceğini göstermektedir.
* İkinci mısrada İstanbul ile hemser = başabaş olacağı bildirilen şehrin Ankara olduğu, birinci mısradaki “Me'vâ-yı nâzenin” kelimeleriyle 8 ve 9. mısralardaki ifadelerle de açıklanmış bulunmaktadır. Zîrâ Bayram Veli'nin türbesi Ankara'dadır.
Dipnotlar:
(1) bk. Elmalılı Hamdi YAZIR, Hak Dini, Kur’an Dili, ilgili ayetin tefsiri.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü