Nur talebelerinin sadece Risale-i Nur okudukları, tenkit yollu olarak söyleniyor. Başka eserler okumuyor musunuz?

Nur talebelerinin sadece Risale-i Nur okudukları, tenkit yollu olarak söyleniyor. Başka eserler okumuyor musunuz?
Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Bir müellif eserini telif eder; ama o eserin kalitesini okuyucu takdir eder. Kimse bu eserleri zorla okutmuyor. Burada tamamen insanlar kendi ihtiyar ve iradesiyle ve ihtiyaç duyduğundan okumaktadırlar. Demek ki, kendisini okutma meziyeti Risale-i Nur’da var. Bir insan sevdiği bir şiir veya bir kasideyi birkaç defa okusa ondan usanır. Ama bu eserleri okuyanlar ondan asla usanmıyor, büyük bir şevkle tekrar tekrar okuyorlar. Risale-i Nurlar raflarda durmuyor, hep rahlelerin üzerinde, okuyucunun elinde ve cebinde dolaşıyor.

Elbetteki, namaz, hac, zekât, oruç, nikâh ve diğer fıkhi meseleleri ve hükümleri öğrenmek için fıkıh ilmine ve bu sahada yazılmış kitaplara müracaat etmek lazımdır. Nitekim Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bazı ihtisas gerektiren mevzuları, ehl-i ihtisasa havale etmiş, onlara atıflar yapmıştır. Mesela, Sözler’de, mütekellim ulemasının imkân ve hudusa dair delillerinin tafsilatı, “Şerhü’l-Mevâkıf” ve “Şerhü’l-Makasıd” gibi muhakkiklerin büyük kitaplarına havale edilmiştir. Muhakemat’ta, İmam-ı Râzî, İbrahim Hakkı, İmam-ı Gazali, Hüseyin-i Cisrî, İbn-i Hümam, İmam-ı Şafi gibi dahi imam ve ulemalar hakkında “onların halka-i dersinde otur, dinle..” “Arkalarına düş.” gibi ifadeler kullanmış, ihtisas icap ettiren meselelere ihtiyaç ve lüzum hissedildiğinde; işin ehillerinden öğrenilebileceği ve gerektiğinde o kitaplara müracaat edilebileceği ifade etmiştir. Akıl ve mantığın, ilim ve hikmetin de gereği budur. Üstad Bediüzzaman Hazretleri özellikle “İşârâtü’l-İ’caz” eserinin sonunda; Kur’an’ın ve İslamiyet’in ulviyetini beyan eden Prens Bismarck, Dr. Maurice, John Davanport, Carylyle ve Edward Gibbon gibi birçok ecnebi feylesofun düşüncelerine yer vermiştir. Bundan anlaşılır ki, bu noktada hiçbir taassup söz konusu değil. Üstad bu şahısların eserlerini okuduğu gibi, nur talebeleri de bu tür eserleri okuyup tetkik etmektedirler.

Üstad’ın kırk kitabı sürekli olarak mütalaa ettiği, Tarihçe-i Hayat adlı eserinde şöyle ifade edilir:

“Kur'an hakaikının anahtarı olacak ve şüpehata karşı muhafaza ve mukabele edecek hikmet ve fünun-u İslâmiyeye dair kırk risaleyi iki senede hıfzına aldı. Her gün bir parça ezberden okumak suretiyle, hepsini üç ayda ancak devrediyordu. 'Mirkat' ismindeki kitabı, haşiye ve şerh olmaksızın hıfzetmeye başladı.”(1)

Üstad Hazretleri şöyle buyurmaktadır:

“Risale-i Nur, hakaik-i İslâmiyeye dair ihtiyaçlara kâfi geliyor, başka eserlere ihtiyaç bırakmıyor.”(2)

Burada ifade edilmek istenen asıl maksat, Risale-i Nur’ların “iman hakikatları” noktasında başka eserlere ihtiyaç bırakmadığıdır. Yoksa Risale-i Nurlar her konuda ve her mevzuda kâfidir diye mutlak bir ifade yoktur.

Şunu da ifade edelim ki, her insan kendi mesleğinin detaylarını öğrenmek ve o sahada daha da ileri gitmek ister. Risale-i Nur bizim mesleğimizdir. Her nur talebesinin bu eserleri çok iyi okuması, anlaması ve hayatına tatbik etmesi lazımdır. Üstadımızın da beyan ettiği gibi, “Hakiki ve hakikattar Nur talebesi, mürşid aramaz, ihtiyaç da duymaz. Risale-i Nur, hakikat mesleğinde mürşid olarak kâfi ve vafidir.”

Evet, Kur’an’ın manevî bir tefsiri olan Risale-i Nurdaki ulvi hakikatler, iman, marifet, ahlak, edep ve irfan sahasında büyük fütuhatlar yapmış, başta Arapça ve İngilizce olmak üzere kırktan fazla dile çevrilmiş ve hamiyetli ve gayretli insanlar tarafından Avrupa, Amerika, Afrika ve Asya kıtalarına kadar ulaştırılmıştır.

Medrese ve tekkeler kapatılınca, Cenab-ı Hak lütuf ve kereminden Risale-i Nur gibi bir eser nasip etti. Eskiden Arapça, Kur’an, hadis, kelam ve fıkıh gibi dersler, müderrisler tarafından okutulurdu. Burada tedrisat görenler ise on beş yıl okutulduktan sonra ancak alî ilimlere çıkılabilirdi. Zaten o medreselerde herkes de okuyamazdı. İşte kapatılan o medrese ve tekkelere bedel, Risale-i Nur öyle bir mektep ve medrese oldu ki, her kesimden, her meslek grubundan talebesi var. Bu hizmet sadece belli bir yaş grubuna münhasır değildir. Çocuklar, gençler, ihtiyarlar, hanımlar, mütefekkirler, araştırmacılar, ilim adamları bu mektebin birer talebesidirler. Bu eserleri okuyan herkes istidat ve kabiliyeti nisbetinde ondan bir hisse alır, kalbine ve ruhuna nakşeder.

Üstad Hazretleri bu hakikatı şöyle ifade eder:

“Evet Risale-i Nur on beş senede kazanılan kuvvetli iman-ı tahkikîyi, on beş haftada ve bazılara on beş günde kazandırdığına, yirmi senede yirmi bin zât tecrübeleriyle şehadet ederler.”

“Tevfik-i İlahî refiki olan adam, tarîkat berzahına girmeden zahirden hakikate geçebilir. Evet Kur'an'dan, hakikat-ı tarîkatı -tarîkatsız- feyiz suretiyle gördüm ve bir parça aldım. Ve keza maksud-u bizzât olan ilimlere ulûm-u âliyeyi okumaksızın îsal edici bir yol buldum.”(3)

Risale-i Nur’daki bütün hakikatler, bu asırdaki insanların fıtratına uygun, fevkalade orijinal ve mükemmeldir. Risale-i Nur’un mevzuları gibi, o mevzuları meydana getiren cümleler ve kelimeler de gayet mükemmeldir ve orjinaldir. Onlar hiçbir kitaptan alınmamış, Üstadın kalbine doğrudan Kur’an’dan ilham edilmiştir.

Bu hizmet bir mekâna, belirli bir merkeze ve bir şahsa bağlı değildir. Bu hizmet bütün dünyayı içine alacak şekilde çok geniştir. Bu dersleri okuyanların hepsi talebe ve şakirttir. Bu talebelik ise bir ömür boyu devam etmektedir. Üstadımız bu zamanın “şahs-ı maneviye” zamanı olduğunu söylüyor ve “Said yoktur, Said’in ehliyeti de yoktur. Konuşan yalnız hakaik-i Kur’aniye’dir.” “Ben de sizin ders arkadaşınızım.” diyerek, kendisinin de Risale-i Nur’un bir talebesi olduğunu ifade ediyor.

Şimdi aktar-ı âlemde hem kemiyeten ve hem de keyfiyeten büyüyen azim bir cemaat var. Bediüzzaman Hazretlerinin “Ben rahmet-i İlâhîden ümit ederim ki, mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek...” müjdesi, bu cemaatın yapmış oldukları hizmetler ile tahakkuk etmektedir.

Evet, dünyanın hiçbir yerinde yaşları, meslekleri, branşları ayrı olan milyonlarca insanı bir araya getiren, birbiri ile kaynaştıran, onları bir akraba haline getiren, insan sevgisinin ve uhuvvetin ehemmiyetini ortaya koyan, onlara bir hedef gösteren bir başka ekol yoktur. Bu bakımdan Risale-i Nur, bir cihan üniversitesidir. Üstad Hazretleri Münâzarat adlı eserinde şöyle buyurur:

“İslâmiyet hariçte temessül etse; bir menzili mekteb, bir hücresi medrese, bir köşesi zâviye, salonu dahi mecmaü’lküll, biri diğerinini noksanını tekmil için bir meclis-i şûra olarak, bir kasr-ı meşîd-i nuranî timsalinde arz-ı dîdar edecektir. Âyine kendince güneşi temsil ettiği gibi, şu Medresetü’z Zehrâ dahi o kasr-ı İlâhîyi haricen temsil edecektir."(4)

Üstad'ın harika bir şekilde izah ettiği bu hizmeti, bu asırda Risale-i Nur hakkıyla ifa ve temsil etmektedir.

Risale-i Nur talebeleri büyük bir hamiyet, ciddî bir gayret, yüksek bir fedakârlık, azamî ihlas ve sebatla hizmetlerine devam ediyorlar. Onlar, vazifelerinin sadece tebliğ olduğunun şuurunda olarak, “Vazifeni yap, vazife-i İlahiye’ye karışma” düsturu ile hareket etmektedirler. Risale-i Nur hizmetinde, rekabeti intaç edecek hiçbir şey yoktur. “Fenafil ihvan” yani; kardeşinde fani olmak, en büyük bir düsturdur. Risale-i Nurlar, talebelerine en büyük bir haslet olan “başkalarını kendi nefsine tercih etmek” hasletini, maddî ve manevî menfaatten feragat etmeyi, tevazuyu, mahviyeti, ihlas ve sadakati ders veren büyük düsturlar ve hakikatler hazinesidir.

Üstadımız "Risaletü’n-Nur hakaik-i İslâmiyeye dair ihtiyaçlara kâfi geliyor, başka eserlere ihtiyaç bırakmıyor." İfadesini başka yerlerde de “haslar için” diye tahsis eder. Üstad'ın zamanında hizmetle ve telifatla alakadar olanların çok az olması itibariyle, bu umumi ve yüce hizmet onların mesailerine terettüb ettiğinden başka şeylerle iştigal etmeleri hizmete sekte vuracağından, o zamanki Nur talebelerinin tümü Risalelerle meşgul olmuş, başka şeylerle ilgilenmemişlerdir.

Ayrıca bu zamanda herkes belli konularda ihtisaslaşmakta, ihtisası dışındaki eserlere fazla zaman ayırmamaktadır.

“Umuma el atmak, umumu terk etmek demektir.” (Muhakemat, Birinci Makale / Unsuru'l-Hakikat, Altıncı Mukaddime)

Dolayısıyla kendilerini bu davaya adamış ve Risalelere hizmet etmeyi gaye edinmiş bir kimsenin, başka şeylerle fazlaca meşgul olması ihtisasını zedeler ve motivasyonunu bozar. Zaten ihtisaslaşmanın mahiyeti ve icabı bunu iktiza eder.

Üstad, bu zamanın hastalığını zaaf-ı diyanet olarak belirlemiş, batıl felsefi cereyanlarla nice insanların imanlarının zedelendiğini görmüş, bütün bunlara karşı iman hakikatlerini izah ve ispata ağırlık vererek, bu zamanın hastalıklarına tam deva olacak Nur Külliyatı'nı telif etmiştir. Nur talebeleri de bu eserleri muhtaç olanlara ulaştırmayı, bu zamanın en büyük bir manevî cihadı olarak benimsemişler ve bunu hayatlarının gayesi yapmışlardır.

Bununla birlikte, Nur talebeleri bilgilerini artırmak için başka faydalı eserleri de okurlar. Ama bu okuyuş şahsi kalır. Birlikte neşir ve ilan için çalıştıkları eserler Nur Külliyatı'dır. Bunun normal karşılanması gerekir. Her fakültede bütün bilim dalları okutulmadığı, her tarikatta bütün zikirler çekilmediği, her sanayici her çeşit mamülün üretimine çalışmadığı gibi, Nur talebeleri de iman kurtarma davasına öncelik vermekte ve çalışmalarını bu sahada yoğunlaştırmaktadırlar. Kaldı ki, Nur talebeleri, imani ve Kur'ani hakikatlerin öğrenilmesinde bir tefsir olarak Risaleleri okumayı tercih etmekle birlikte, okudukları tek kitap Risaleler değildir.

Nur talebeleri Risalelerden namazın niçin kılınacağını öğrenirler, ilmihal okuyarak ise namazın nasıl kılınacağını öğrenirler. On Birinci Lem'a' okuduklarında Peygamber Efendimiz (asm)'in sünnetine uymanın lüzumunu anlarlar, siyer kitapları okuyarak ise sünnetin ayrıntılarını öğrenirler.

Bugün Nur talebelerince kurulmuş birçok yayınevi vardır. Buralarda basılan kitaplara bakılırsa meselenin boyutları görülebilir.

Dipnotlar:
(1) bk. Tarihçe-i Hayat, İlk Hayatı.
(2) bk. Kastamonu Lahikası, (48. Mektup)
(3) bk. age., (84. Mektup)
(4) bk. Münazarat, Sualler ve Cevaplar.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

yuvam
Sevgili Hocam,Biz kimsenin ne okuduğuna karışmıyoruz,ama bizim ne okuduğumuza karışılıyor.Bu muhteşem din sadece namazdan ibaret değil ki...Çok basit bir örnek vereyim.Bir insanın içinde bulunduğu halin-ilmini bilmesi farzdır.Adam karısını boşamış.Talaklar bitmiş.Haberi bile yok.Bunu risaleden mi öğrenecek.Kaldıki risaleler bir fıkıh kitabı değildir.İmanı güçlendiriyor.O zaman bırakalım imamı azamı,imam şafiyi,islamın ekonomik boyutunu,islamın pedegojik boyutun,islamın pskososyal hayata ne getirdiğini vesaire...Bunu sadece risaleyle sınırlamak çok iddialı olmaz mı? Zaten Üstad Bediüzzaman imana dair konularda diye şerhini düşmüş.Demekki herkes mesleğinde en iyi olacak ve o konuda islamın hükümlerini bilecek.Bugün nlp kitapları kişisel gelişim kitapları ekmek-peynir gibi gidiyor.Bizim alimlerimiz Peygamber efendimizin bu yönünü ortaya koyan eserler koyamadılar ne yazıkki.Boşluklar dolmaya mahkummuş.Ben bu alanda çalışıyorum.çevremdeki kardeşler hem çalışmadıkları gibi hemde çalışana mani oluyorlar.Sadece paylaşmak istedim.Selam ve muhabbetle...
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
NELEZ
güzel izah etmişini zmesleğimizde taassup yok. ama başka kitapları okuyalım derken de risalelerden uzaklaşmayalım. türlü türlü kitaplar var bazıları zarar verebiliyor. bence başka kitapları okumak ruhsat ise sadece risaleleri okumak azimettir selam ve dua ile
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
hasanhuseyin-77
Risale-i Nur mesnevi nuriye şemme bahsinde "Ham de ayetler,şuunat ve efalinden bahseder... Hem adi şeylerden bahsi hariküladedir.Şiirin hariküladelerden bahsi,alel-ekser adidir. Buradan gayet açık olarak anladığım. Ayetler adi konuları harikalede anlatırken,kurandan başka harükülade bir meseyi bile hariküladelikten düşürüyor,adileştiriyor. R.nur Kuran tefsiri olduğuna göre anlattığı her konu adi konularda olsa harikülade anlatılıyor. harikülade konuyu bozan kuran tefsiri dışındakilerle zaman neden harcansın? Kim vaktini boş ve hariküleleikten düşen işlerle harcamak ister. O gaflettir.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
yuvam
Hasan Hüseyin Beye; Değerli Beyefendi Farklı şeylerden bahsediyoruz.Editör benim derdimi anlamış. Saygılarımla.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
hayrülnisa
bende çok istiyorum okumayı :(ama bi türlü nasip olmuyor:(:(
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
mehmetyeyzi
selam ve dua ile başlıyorum,
bu mevzuda "nur talebeleri " olarak kendimize bir öz eleştiri yapmamız lazım geldiğine inanıyorum. zira üstadımız imani meselelerde risale-i nur başka eserlere ihtiyaç bırakmıyor! derken sahih ve lüzumlu kitaplardan okumayın? demiyor. Demesi de zaten islamın ruhuna ters olurdu? zira bir mümin; Kuran-ı Azimüşşanı ve tefsirlerini, ehadis-i şerifleri ve izahatlarını, siyer ya da islam tarihini, fıkıh yahut ilm-i hal kitaplarını okuması ve de bilmesi gerekir. Hele bir nur talebesi, kanaatimce 19.mektup, 25.söz, 27.söz, muhakemat, mesnevi vb.eserlerde işaretler edindiği üzre bu konuları herkesten ziyade bilmeli ve çok yönlü olmalı. derslerde suver-i kuraniye ya da ibare-i arabiyeleri okurken" ila-ahiri..."deyip hemen geçen çok kardeşimiz var ki bu bizim zaafiyetimiz. "ikra!emr-i sübhaniyesi ile nazil olan Kuran ne emrediyorsa, biz de ona intisaben okuyacağız. Eminim "kuranı ve hadis külliyatlarını" tedkik ederek okuduğunuzda "risale-i nur" cümlelerinin nasıl o kudsi kaynaklardan katre katre döküldüğünü tesbit ve ifşa edeceksiniz. bizim kusurumuzu üstadımıza havale etmeyelim.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
ebu-la-shey
Bence Hocamiz her sheyi iknaedici shekilde anlatmish, diger izahlara ihtiyac burakmamish, Allah hepsinden razi olsun...
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Ziyaretçi (doğrulanmadı)
Aydınlattınız hocam, Allah razı olsun...
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Ay Yüzlüm
Allah razı olsun hocam çok güzel izah etmişsiniz hakikaten bu zamanda ikna ve ispat edici özelliğinden doayı ^^RİSALE-İ NUR^^ ama yazınızı okuduktan sonra kendimde bazı eksikliler gördüm anladımki daha çok okumam lazım.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
musabnur
bir arkadaş ta bana neden Kur'an okunmuyu evlerde en çok risale var dedi halbuki kendisi Kuran okumayı bile bilmiyordu bizim kardeşlerin dönerli hatimden haberi bile yoktu
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
içtimaiyatçı
Saygıdeğer hocam, değerli ifadelerinizden dolayı teşekkür ederim. Bir yerde "Risale-i Nur'daki hakikatlar aklen iknave tatmin ettiği gibi, kalbe de iman hali telkin ediyor, ruha da manevilezzet veriyor" şeklin bir ifade geçiyor. Böyel bir asırda zaten islami hakikatlarla meşguliyete vakit ayırmak (hele de nefis ve şeytan ve de zamanın cazibedarlığı düşümüldüğünde) o kadar zorlaşmış ki,Acaba İman-i hakikatlarla meşgul olma cihetinde böyle çok yönlü bir eser varken vaktimizi başka şeyler harcamak (bu farklı İslamî eserler Olabilir) ne kadar doğru olur. Bunun ölçüsü ne olamlıdır ki hem Nurları okumaktan uzak kalmayalım hem de okuduğumuz diğer eserler Nurlardaki hakikatları daha iyi alnlamamıza vesile olsun.! Saygılarımla, Dua Buyurun...
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
yaşaröz
Kıymetli kardeşlerim, nur talebesi olmaya çalışan biri olarak uzun zamandır dikkatimi çeken ve bir parça da rahatsız eden bu mesele biraz daha geniş biçimde izah edilse iyi olur diye düşünüyorum. Rahatsız eden husus, risalelerin kıymetinin takdirinde hata yapılarak Kur'an ve hadisin zaman zaman önüne konulmasıdır. Bazı yerlerden duyduğum, "risalelerde yeteri kadar hadis var, hadis kitabı okumaya ihtiyaç yok", "kur'an meali okunması zarar verir, risaleler aynı vazifeyi görüyor, ihtiyaç bırakmıyor", "10 defa külliyatı bitirmeden meal ve hadis kitabı okunmaz, okunsa zarar verir" mealindeki sözler, risale-i nura sadakatmış gibi gösterilip insanlar yanıltılıyor. Bu şekilde konuşmak, zaten risaleleri anlamadığına bir delil oluyor. Ancak bunu söyleyen kişiler abi - abla konumunda olunca insanların onlara itimadı kullanılarak hataya düşülüyor. Bu umum bir hata olmamasına rağmen, yine de bu kişilerin uyarılıp sadakatla ahmaklığı birbirine karıştırmaktan uzaklaştırılmaları gerekir diye düşünüyorum. Risaleler, iman hususunda nihai noktayı koymuş büyük bir tefsirdir. Ancak, iman yanında salih amel gerekir ve salih amelin niteliği, şekli sair kitaplarda neşredilmiştir. Mesela; risalelerde hac ile ilgili hadis bulamazsınız. Bu ibadeti ancak başka bir kitaptan okumanız icab eder. Evet, bu zamanda Kur'an ve hadis'e gerçek değerini hakiki nur talebeleri veriyor, fakat bahsettiğim husus konusunda biraz dikkat edilmesi gerek diyorum.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
nurcu56
Çok yerinde ve yeterli bir cevap, Allah razı olsun.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
murats
Risale-i Nur'a mesafeli olunmasına "Kur'an-ı Kerim ikinci planda bırakılıyor, Üstad, Hz. Peygamber'in önüne geçiriliyor" şeklindeki tenkitler sebep olarak gösteriliyor. Pek çok kişi risalelerin Kur'an-ı Kerim'in önüne geçirilmeye çalışıldığına inanıyor. Açıkçası izahınız oldukça güzel fakat mesafeli duranların içini ferahlatmaya yetecek kadar kapsamlı olmadığını düşünüyorum. Özellikle "Nur talebelerinin tümü Risalelerle meşgul olmuş, başka şeylerle ilgilenmemişlerdir." ifadesini okuyan bir kişi "Kur'anı, Hadis külliyatını, fıkıh kitaplarını, ilmihalleri gereksiz görüyorlar" diye yanlış bir fikre kapılabilir. Daha iki gün önce risaleler hakkında olumsuz kanaat taşıyan birine bunun sebebini sorduğumda beni oldukça hayrete düşüren bir cevap verdi. Katıldığı bir cenazede vefat eden kişinin arkasından Risale-i Nur okunduğuna şahit olmuş ve "Kuran'ı Kerim'in yerine koymaya çalışıyorlar" zannını destekleyen bir tablo ortaya çıktığı için eserlere ve Üstad'a karşı hep mesafeli kalmış.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
hamditas
mucizat-ı ahmediye risalesinde, peygamber efendimizin namaz kılarken önünden geçen çocuğa beddua etmesini, Ebu Davudun yaptığı nakilde okuyunca daha iyi anlamıştım, ebu davudun nakli, üstadın anlattığı olayı daha iyi anlamamı sağladı, şimdi birisi o bedduayla ilgili soru sorsa daha iyi cevap verebilirim, yani o rivayet risale-i nur dan öğrendiğim bir olayı tekmil etti, bir gün dersanede çay içerken 2 kişi geldi kurbanla ilgili fıkhi bir soru sordu, biz tam mukni bir cevap veremedik, soruyu soran da da çekti gitti, eğer biz mukni, tatmin edici bir cevap verseydik, o kişi sürekli risale derslerine gelirdi, hem bir Müslümanın kuranı kerimi çok iyi bilmesi gerekiyor, kuran mealini okumamız lazım, sonuçta, kuran mealini, hadis külliyatını, risale-i nur külliyatını, birbirine paralel bir şekilde okumalıyız.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
oğuzhangözüpek
'''BİLİM MÜSLÜMANIN kaybedilmiş malıdır(veya ziynetidir).Nerede bulursa alsın. Hadisi Şerif'''' Size bir misal vereyim...''' Ümmetimin ihtilafı rahmettir''' Hadisi şerifi zihnimiz meşgul ediyordu... İhlas Risalelerindeki BU bahse dair açıklamalar,daha çok İHTİLAFIN PSİKOLOJİK BOYUTUNU ORTAYA KOYUYOR VE BUNA KARŞI islamın temel ilkelerine sarılmamızı tavsiye ediyordu. Yine de bir boşluk hissettiğimi söylemeliyim. Samimiyetinden emin olduğum bir ARKADAŞIM bu ihtilaf meselesindeki HADİSİ ŞERİFİ ne şekilde anlamalıyız diye sorunca ; Birden aklıma ŞURA 38. ayeti geldi. Sonra bu ayetin Önündeki ve ardındaki ayetlere baktık. Bizde şu kanaat hasıl Oldu. İhtilaf farklı FİKİR VE GÖRÜŞLERİ çağrıştırıyor.Elbette İSTİŞARE EDERKEN farklı fikir ve düşünceler,yollar ortaya çıkacak.Ancak aklın yolu birdir.İşte O farklılıklar ortamında ÜMMET; en faydalı,makul yolu tercih edecek. HALİYLE ZITLARIN VE BENZERLİKLERİN ARASINDAN EN HAYIRLI NETİCE ELDE EDİLECEK.Bu ise RAHMETTİR.....Zaten Şura 38.ci ayetin öncesine ve sonrasına bakarsak bu anlamın PEKİŞTİRİLDİĞİNİ görebiliriz. ****İslam Dünyasını geri bıraktıran en önemli sebeplerden biride BİR NOKTAYA çakılıp kalarak oraya sabitlenmektir. İçtihatların Amele indirgenerek sabitleştirilmesi,tarikat usullerinin ve tarzlarının değiştirilmeden yüzyıllarca aynı noktada bırakılması gibi....ŞAHSEN ŞUNU DİYEBİLİRİM Kİ ne zaman gerek KUR'andan, Gerek H.Ş lerden gerekse TARİHEN SABİT tecrübelerden ,bilgilerden yola çıkarak bir farklı fikir veya izah beyan etsem Bazen ŞİDDETLİ bir MUARAZA ile karşılaştım diyebilirim. Yirminci lem'anın ilk maddelerinde yazılı tesbitlerin aynısı vukua geliyordu.. Halbuki ÇAREDE hemen sonraki sayfalarda yazılıydı...Mesele Bir Yılda ZİKİR EHLİ GİBİ RİSALELERİ DEVİR YAPA YAPA OKUMAK DEĞİL MESELE oKUDUĞUNU KAİNAT ile birleştirerek kendi şahsında Ruhen ve Fiziken İMTİZAC ettirmek meselesidir. CENAZE EVİNDE RİSALE DERSİ ; Ölümün Ne kadar güzel bir nimet,sevgililere kavuşmanın VUSLATI ..vs vs vs olduğunu anlatmak ve AİLE efradına teselli ve İNŞİRAH vermek amacıyla yapılmıştır. Yoksa BAZILARININ yaptıkları gibi Yüzeyden KUR'an okuyup Sevabını şuna buna bağışlamak niyetiyle değil. ÖLÜNÜN arkasından KUR'AN okunacak diye DİNİN bir emri yok. Ama Cenaze sahiplerini TESELLİ EDİN diye var. Adetler HAKİKATLERİN yerine gelenek belası ile ikame edilirse yanılırız...Aynen bunun gibi RİSALELERİ OKUMAYI ve DERS YAPMAYI ;TEFEKKÜR VE BİLGİ DÜNYAMIZI BİR merdiven YAPARAK HAKİKATE ulaşmayı GAYE edinirsek zaten ilk İşimiz KURANIMIZI ELİMİZE almak, DİĞER AYETLERİDE aynı merceğin altına alarak öğrenmek olur. HİÇ AKIL karı mıki RAB'BİMİZ BİZE ''oKUYUN ANLAYIN DİYE SİZE kur'anı İNDİRDİK DİYECEK'' BİZDE YOK ALLAH'IM Seni anlamak için bize Risle-i Nur yeter, artık senin Kitabına ihtiyaç yok diyeceğiz. '' Böyle ANLAMA gelecek her türlü söylem ve davranıştan şiddetle kaçınmak LAZIMDIR. Aksi takdirde Gayrettullah'a dokunur.Allah'ın Hukukunu zedeler.Yarın ahirette Yüce ALLAH TIPKI İSA Nebiye sorduğu gibi ÜSTADIMIZA DA SORAR.'' Said sen mi söyledin BUNLARA,KUR'AN OKUMAYIN,Öğrenmeyin sadece Risale okuyun diye?''' Sorar mı ? SORAR. O sebeple İFRAT VE TEFRİTTEN kaçınmalı ASIL MAKSADIN ALLAH'A VUSLAT OLDUĞUNU hiç mi hiç Unutmamalıyız. Kalın sağlıcakla ve Selamla.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Ziyaretçi (doğrulanmadı)
üstadın tavsiyesi varmı kurandan günde şu kadar. ilmihalden şu kadar. fıkıhtan şu kadar. siyerden şu kadar. okuyun şu kitapları okuyun. veya buna benzer tavsiyeler. üstad "Bizim cemâatimizin meşrebi, muhabbete muhabbet ve husûmete husûmettir. Yani beyne’l-İslâm muhabbete imdâd ve husûmet askerini bozmaktır. Mesleğimiz ise, ahlâk-ı Ahmediye (asm) ile tahalluk ve Sünnet-i Peygamberîyi (asm) ihyâ etmektir. Ve rehberimizşerîat-ı garrâ ve kılıcımız da berâhîn-i kātıa ve maksadımız i‘lâ-yı Kelimetullâhtır. Cemâatimize her bir mü’min ma‘nen müntesibdir. Sûreten intisâb ise, sünnet-i Nebeviyeyi (asm) kendi âleminde ihyâya azm-i kat‘î iledir. En evvel mürşid-i umûmî olan ulemâ ve meşâyih ve talebeyi şerîat nâmına ittihâda da‘vet ederiz." "Biz Kālû Belâ’dan Cem’iyet-i Muhammediye’de (asm) dâhiliz. Cihetü’l-vahdet-i ittihâdımız tevhîddir. Peymân ve yeminimiz îmân­dır. Mademki muvahhidiz ve müttehidiz. Her bir mü’min i‘lâ-yı Kelimetullâh ile mükelleftir. Bu zamanda en büyük sebebi maddeten terakkî etmektir. Zîrâ ecnebîler, fünûn ve sanâyi‘ silâhıyla bizi istibdâd-ı ma‘nevîleri altında eziyorlar. Biz de fen ve san‘at silâhıyla i‘lâ-yı Kelimetullâhın en müdhiş düşmanı olan cehil ve fakr ve ihtilâf-ı efkârla cihad edeceğiz. Ama cihâd-ı hâricîyi şerîat-ı garrânın berâhîn-i kātıasının elmas kılıçlarına havâle edeceğiz. Zîrâ medenîlere galebe çalmak iknâ‘ iledir. Söz anlamayan vahşiler gibi icbâr ile değildir. Biz muhabbet fedâîleriyiz. Husûmete vaktimiz yoktur. Cumhuriyet ki, (Hâşiye) adâlet ve meşveret ve kanunda inhisâr-ı kuvvetten ibârettir. On üç asır evvel şerîat-ı garrâ teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, dîn-i İslâma büyük bir cinâyettir ve şimâle müteveccihen namaz kılmak gibidir. Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa istibdâd tevzî‘ olunmuş olur. اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْقَوِيُّ الْمَت۪ينُ hâkim ve âmir-i vicdânî olmalı. O da ma‘rifet-i tâm ve medeniyet-i âmm veyahud dîn-i İslâm nâmıyla olmalı. Yoksa istibdâd dâimâ hükümfermâ olacaktır. İttifâk hüdâdadır. Hevâda ve heveste değil. İnsanlar hür oldular, ama yine abdullâhdırlar. Her şey hür oldu, şerîat da hürdür, meşrûtiyet de. Mesâil-i şerîatı rüşvet vermeyeceğiz. Başkasının kusuru insanın kusuruna sened ve özür olamaz." "Tarîk-i Muhammedî (asm) şübhe ve hileden münezzeh olduğun­dan, şübhe ve hileyi îmâ eden gizlemekten de müstağnîdir. Hem o derece azîm ve geniş ve muhît bir hakîkat, bâhusus bu zaman ehline karşı hiçbir cihetle saklanmaz. Bahr-i ummân nasıl bir destide saklanacak? Tekraren söylüyorum ki: İttihâd-ı İslâm hakîkatinde olan İttihâd-ı Muhammedî’nin (asm) cihetü’l-vahdeti, tevhîd-i İlâhîdir. Peymân ve yemini de îmândır. Encümen ve cem‘iyetleri, mesâcid ve medâris ve zevâyâdır. Müntesibîni umum mü’minlerdir. Nizâmnâmesi sünen-i Ahmediyedir (asm). Kanunu, evâmir ve nevâhî-i şer‘iyedir. Bu ittihâd, âdetten değil, ibâdettir. İhfâ ve havf, riyâdandır. Farzda riyâ yoktur. Bu zamanın en büyük farz vazîfesi, ittihâd-ı İslâmdır. İttihâdın hedef ve maksadı, o kadar uzun ve münşaib ve muhît ve merâkiz ve maâbid-i İslâmiyeyi birbirine rabt ettiren bir silsile-i nûrâniyeyi ihtizâza getirmekle, onunla merbût olanları îkāz ve tarîk-i terakkîye bir hâhiş ve emr-i vicdâniyle sevk etmektir. Bu ittihâdın meşrebi muhabbettir. Husûmeti ise, cehâlet ve zarûret ve nifâkadır. Gayr-i müslimler emîn olsunlar ki, bu ittihâdımız bu üç sıfata hücumdur. Gayr-i müslime karşı hareketimiz iknâ‘dır. Zîrâ onları medenî biliriz. Ve İslâmiyet’i mahbûb ve ulvî göstermektir. Zîrâ onları munsıf zannediyoruz. Lâubâlîler iyi bilsinler ki, dinsizlikle kendilerini hiçbir ecnebîye sevdiremezler. Zîrâ mesleksizliklerini göstermiş olurlar. Mesleksizlik, anarşilik sevilmez. Ve bu ittihâda tahkîk ile dâhil olanlar, onları taklîd edip çıkmazlar. İttihad-ı Muhammedî (asm) olan ittihâd-ı İslâmın efkâr ve meslek ve hakîkatini efkâr-ı umûmiyeye arz ederiz. Kimin bir i‘tirâzı varsa etsin, cevaba hazırız." "Şöyle ki: İttihâd-ı İslâm olan İttihâd-ı Muhammedî (asm) dedi­ği­miz vakit, umum mü’minlerin mâbeyninde bilkuvve veya bilfiil sâbit olan ittihâd muraddır. Yoksa İstanbul ve Anadolu’daki cemâat murad değildir. Ama bir katre su da sudur. Bu ünvandan tahsîs çıkmaz. Ta‘rîf-i hakîkîsi şöyledir: Esas temeli şarktan garba, cenûbdan şimâle mümted; ve mer­kezi Haremeyn-i Şerîfeyn; ve cihet-i vahdeti tevhîd-i İlâhî; peymân ve yemini îmân; nizâmnâmesi sünnet-i Ahmediye; (asm) kanunnâmesi, evâmir ve nevâhî-i şer‘iye; kulûb ve encümenleri, umum medâris mesâcid ve zevâyâ; o cemâatin ilel-ebed ve muhalled nâşir-i efkârı, umum kütüb-ü İslâmiye; ve her vakit nâşir-i efkârı, başta Kur’ân ve tefsîrleri ve bu zamanda bir tefsîri Risâle-i Nûr ve i‘lâ-yı Kelimetullâhı hedef ve maksad eden umum dînî ve müstakîm cerâiddir. Müntesibîni, umum mü’minlerdir. Reisi de Fahr-i Âlem’dir. (asm)" burda diyor müslümanların "o cemâatin ilel-ebed ve muhalled nâşir-i efkârı, umum kütüb-ü İslâmiye; ve her vakit nâşir-i efkârı, başta Kur’ân ve tefsîrleri ve bu zamanda bir tefsîri Risâle-i Nûr ve i‘lâ-yı Kelimetullâhı hedef ve maksad eden umum dînî ve müstakîm cerâiddir." burdan bütün islamı kitaplardan ve kuran tevsirlerinden ve i‘lâ-yı Kelimetullâhı hedef ve maksad eden umum gazetelerden yaralanmayı göstermiyormu. üstad risale-i nura talebelerinin islam hakikatleri bakımında risale-i nur kapsayıcıdır kafanızı dağıtmayın diyor, çalışmalarındada bütün bunlardanda yararlanabilirler diyor anlıyorum.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
b.nur_korkut

Risale-i Nur, hakaik-i İslâmiyeye dair ihtiyaçlara kâfi geliyor, başka eserlere ihtiyaç bırakmıyor. Kat'î ve çok tecrübelerle anlaşılmış ki, imanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve tahkikî yapmanın en kısa ve en kolay yolu Risale-i Nur'dadır. Evet onbeş sene yerine, onbeş haftada Risale-i Nur o yolu kestirir, iman-ı hakikîye îsal eder. Bu fakir kardeşiniz yirmi seneden evvel, kesret-i mütalaa ile bazan bir günde bir cild kitabı anlayarak mütalaa ederken; yirmi seneye yakındır ki, Kur'an ve Kur'an'dan gelen Resaili'n-Nur bana kâfi geliyorlardı. Bir tek kitaba muhtaç olmadım, başka kitabları yanımda bulundurmadım. Risale-i Nur çok mütenevvi hakaika dair olduğu halde, te'lifi zamanında, yirmi seneden beri ben muhtaç olmadım. Elbette siz, yirmi derece daha ziyade muhtaç olmamak lâzım gelir. ❗❗❗ Hem madem ben sizlere kanaat ettim ve ediyorum, başkalara bakmıyorum, meşgul olmuyorum. Siz dahi Risale-i Nur'a kanaat etmeniz lâzımdır, belki bu zamanda elzemdir. Kastamonu - 77 Üstad ben sizlere kanaat ettim ve ediyorum siz de Risale-i Nur'a kanaat ediniz diyor peki buna ne demeli ???

Bunun ölçülerini Üstadımız ilgili mektubun hemen başında koymuştur, şöyle ki:

"Risaletü'n-Nur hakaik-i İslamiyeye dair ihtiyaçlara kâfi geliyor, başka eserlere ihtiyaç bırakmıyor. Kat'î ve çok tecrübelerle anlaşılmış ki, imanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve tahkiki yapmanın en kısa ve en kolay yolu Risaletü'n-Nur'dadır. Evet, on beş sene yerine on beş haftada Risaletü'n-Nur o yolu kestirir, iman-ı hakikîye isal eder."

Yani yukarıda sınırları çizilmiş sahalarda başka eserlere ihtiyaç bırakmayacak derecede Risaleler yeterli bilgiyi vermektedir. Ancak yukarıda sınırları çizilmiş konuların dışında kitap okumamak şeklinde anlamak doğru değildir.  Hem kaldı ki bu mektup herkese hitap etmiyor, belli bir daireye hitap ediyor. O daireler ise mektbun başında şöyle ifade edilmektedir:

"Risale-i Nur talebelerinin hasları olan sahip ve vârisleri ve haslarının hasları olan erkân ve esasları olan kardeşlerime bugünlerde vuku bulan bir hâdise münasebetiyle beyan ediyorum"(1)

(1) bk. Kastamonu Lahikası, (48. Mektup)

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...