"Külliyatı birkaç defa bitirip, başka kitapları okuyabilirsin." İfadesi doğru mu? Başka eserleri okumak sadakatsizlik mi?
Değerli Kardeşimiz;
Uzun zaman Bediüzzaman Hazretlerinin yanında kalıp kendilerine hizmet eden Bayram Yüksel Ağabey şöyle anlatıyor:
Üstadımız bize şu dersi verirdi: "Bakın ben başka kitaplarla meşgul olmuyorum. Siz de Risale-i Nur'dan başka kitaplarla meşgul olmayın. Risale-i Nur size kafidir." (Son Şahitler, Bayram YÜKSEL, III, 52.)
Tabi burada kasdedilen özellikle iman hususunda, Risale-i Nur eserleri, başka eserlere ihtiyaç bırakmamış. Yoksa Risale-i Nur'un dışında ihtiyaç duyulan kitaplar, elbette okunur ve okutulur. Yani bir kişi Risale-i Nur'da geçen haşir mevsusunu Külliyat'taki diğer yerlerle birlikte okuduktan sonra artık şöyle diyemez; "Bu eser beni tatmin etmedi bir de başka bir eserden istifade edeyim, bu konuyu belki diğer kitaplar daha iyi anlatmış..."
Bediüzzaman Hazretleri başka bir eserinde mevzuyu şu şekilde devam ettirmektedir:
"Hem vakit dar, hem bizler az olduğumuz için vakit bulamıyoruz ki, o nurani eserlerden de istifade etsek."
"Hem Risale-i Nur şakirtlerinin yüz mislinden ziyade zatlar, o kitaplarla meşguldürler ve o vazifeyi yapıyorlar. Biz de o vazifeyi onlara bırakmışız. Yoksa -hâşâ ve kellâ- o kudsi üstadlarımızın mübarek eserlerini ruh u canımız kadar severiz. Fakat herbirimizin bir kafası, birer eli, birer dili var; karşımızda da binler mütecaviz var; vaktimiz dar. En son silah, mitralyoz gibi Risale-i Nur burhanlarını gördüğümüzden, mecburiyetle ona sarılıp iktifa ediyoruz." (bk. Kastamonu Lahikası, 114. Mektup.)
"Yirmi İkinci Söz tashih edilirken dinledim. Gördüm ki, içinde hem küllî zikir, hem geniş fikir, hem kesretli tehlil, hem kuvvetli iman dersi, hem gafletsiz huzur, hem kudsi hikmet, hem yüksek bir ibadet-i tefekküriye gibi nurlar var. Bir kısım şakirtlerin ibadet niyetiyle risaleleri, ya yazmak veya okumak veya dinlemekliğin hikmetini bildim. Bârekâllah dedim, hak verdim." (bk. age., 161. Mektup.)
Bediüzzaman hazretleri Risale-i Nur eserlerini telif etmiş. Kendisinin de bu eserlerin talebesi olduğunu ifade etmiştir. Yine kendileri herhangi bir risale için ifade buyurmuşlar ki:
"Bu risaleyi, şimdiye kadar belki yüz defa okumuşum. Fakat şimdi yeni görüyorum gibi tekrar okumaya ihtiyaç ve iştiyâkım var." (Sözler, Konferans.)
Bu eserin müellifi bunu söyledikten sonra, artık bizlerin ne derece bu eserleri okumamız gerektiğini nazarlarınıza havale ediyoruz.
Bazı Nur talebelerinin bazı rakamları vermeleri, Risaleleri okumaya teşvik içindir. Yoksa beş defa oku, artık rafa kaldır demek değildir. Eğer öyle olsaydı yaşları yetmiş-sekseni bulan bu ağabeylerin, çoktan bu eserleri okumayı terketmeleri gerekirdi. Beş-on kez bu eserleri okuyan, eserlerin mahiyetini ve muhtevasını anlayan birisinin, artık bu eserlerden kopması âdeta imkansızlaşıyor. Diğer kitapların ne kadar cılız kaldığının idrakine vararak, artık bu eserleri günün belli saatlerinde ekmek ve su gibi okuması gerektiğinin kanaatine varıyor.
Yoksa hiç bir Nur talebesi, birkaç kez bu eserleri okuduktan sonra, "artık ben kâmilleştim, okumaya ihtiyacım kalmadı" dememiştir. Çünkü her an maneviyatsızlıkla, sefahetle ve ahir zamanın dehşetli hâdiseleriyle meşgul oluyoruz. Kendimizi muhafaza ve başkasının imanına kuvvet vermek için bu eserleri hiç ara vermeden ölene kadar okumamız icab edecektir.
Sualin ikinci kısmına gelince;
Risale-i Nurların haricinde kitap okumak, Risale-i Nurlara olan sadakate zarar vermez. Şayet "Ben Risale-i Nurlardan tatmin olmadım, onun yerine şunları okuyalım." denilirse, o zaman sadakate zarar verir.
Sadakat ile mukallidlik aynı şey değildir. Risale-i Nurların sadık bir mukallidi olmak yerine Risale-i Nurlara sadık bir mühakkiki olmak daha güzeldir.
Sadakat ile taassup arasındaki farka şöylece bakabiliriz: Cömertlik ile israf, cimrilik ile iktisat, tevazu ile zillet, vakar ile kibir, zahiren aynı gibi dururlar ama hakikatte sera ile Süreyya gibidir. Taassup ile sadakatte zahiren biribirine yakın gibi durur, ama hakikatte aralarında azim bir fark var.
Taassup; bir şeye delilsiz ve ispatsız, takliden tabi olmak demektir. Savunduğu şeyin doğruluğunu ve haklılığını sorgulamadan ve tahkik etmeden ona bağlanır. Sadakat ehli ise delil ve tahkik neticesinde savunduğu şeyin doğruluğunu ve haklılığını idrak eder ve sonra ona canı bahasına tabi olur.
Taassup, cehalet ve ihatasızlıktan uzak olan sadakat ise ilim ve ihatanın bir neticesidir. Taassup fanatizmdir, sadakat ise hakta şiddetli sebat etmektir. Taassup devamlılığı olmayandır, sadakat ise devamlıdır.
Taassubu anlamak için alametlerine bakmak lazımdır.
Meselâ; mutaassıp biri kendi arzusuna uygun zayıf bir şeyi çok kuvvetli bir delil gibi görür, kendi gibi düşünmeyen kimseleri yerin dibine sokar, kendi tarafında olan adi birini göğe çıkarır, kendi faziletini göstermek yerine başkaların kusurunu ilan eder, kendi nefsinden başka hiçbir şeyi sevmez, onun nazarında en kuvvetli delil kendi mesleğindeki adi ve basit fikirlerdir, en mühim ve en bariz alameti ise meseleleri ihata edememektir. Risale-i Nurların ismi altında benlik ve enaniyeti yatar, şeytan ona sağ taraftan yanaşır. Bencil birisinin bencilliğini milletinde görmesi gibi, bencil bir adam da bencilliğini cemaatinde görmek ister, tahammülsüzlük de buradan ileri geliyor.
Sadakat ehli ise, delil ve ispatın kuvvetine yaslanır ve ona dayanır, asla kendi gibi düşünmeyenleri yerin dibine batırmaz, hak ve hakikate bağlı olduğundan bazen hak muhalifinin elinde olursa onu inkâr etmez, o hususta ona tabi olur, kendi faziletini gösterir, başkasının kusuru ile uğraşmaz ve onu ilan etmez. Nefsine değil, hakka âşıktır, meseleleri geniş ve ihata ile idrak edebilendir.
“Risale-i Nurların dışında başka kitap okunmaz”, diyenler iki kesimdir. Birinci kesim mutaassıp olanlardır ki, bunu yukarıda izah ettik. Yani taassup ve taklit eseri olarak farklı kaynaklara yabani bakan müptedilerin ruh halidir.
Bir de iyi bir niyet ile nazarların dağılmaması için Risale-i Nurlardan başka kaynaklara yabani bakanlar var. Bunlar, bu zamanda her şeyin esası olan imanı tehlikede gördükleri için, haklı olarak bütün dikkat ve nazarların imanı kurtaran Risale-i Nurların üstünde olmasını istiyorlar ta ki, nazarlar dağılmasın, iman hizmeti sekteye uğramasın. Böyle bir mülahaza ile farklı kaynakları men etmek kısmen doğru olabilir.
Öyle ise Risale-i Nurları eksik ve yanlış gördüğünden dolayı değil, sırf daha iyi anlamaya kuvvet vermek maksadı ile başka kaynaklardan istifade etmek de hiçbir mahzur olmasa gerek. Nitekim Risale-i Nurların birçok yerinde birçok kaynaklar referans olarak bizzat Üstad Hazretleri tarafından veriliyor. Hal böyle iken farklı kaynaklara yabani bakmak, Risale-i Nurların kabul ettiği bir bakış açısı değildir.
Nitekim Risale-i Nurların sahası imana dair mevzulardır. Bunun dışında kalan birçok ilim dalını mecburen başka kaynaklardan talim edeceğiz. Risale-i Nurları her noktada kâfi görmek ve farklı kaynakları men etmek cahillik olur.
Mesela, Risale-i Nurlarda namazın nasıl kılınacağı anlatılmaz, zekât kimlere verilir, kimlere verilmez, neden ne kadar verilir, bunlar anlatılmaz. Bunları öğrenmenin yolu fıkıh kaynaklarıdır
Hadislerin büyük bir kısmı insanları güzel ahlaka ve ibadete teşvik eder. Hadisler okunmasın dense, büyük bir vebale de girmiş oluruz. Risale-i Nurları okumak ile hadisleri okumak çelişki değil ki men edilsin. Bunları iyi tahkik edilmeden hüküm vermek çok vahim netice doğurur, dikkat etmek lazımdır.
Yine farklı bir mülahaza ile meseleye şöyle bakabiliriz:
Risale-i Nur'un haricindeki İslami kaynaklarda imana ve Kur'an'ın inceliklerine dair meseleler dağınık ve zamanlarının ihtiyacına göre şekillenmiş ve ona göre tarif edilmiştir. İmani mevzular ayrı ayrı ve teknik tariflerle ehil olanlara izah edilmiştir. Her bir âlim bir meseleyi eserinde güzelce izah etmiş, ama temsil ve teşbih ile avamın idrakine hitap etmediği için istifade umumi değil hususi kalmış.
Mesela, kader konusunu SadıTaftazani elli sayfalık izah ile havassa tam anlatmış, ama avam istifadesiz kalmış. İmam Gazali çok güzel telifatlar ile felsefeye derin darbeler vurmuş, ama bu telifatlardan sadece ehil olan ulema istifade ediyor. Bu yüzden, bu zamanda bütün İslami kaynaklara tam vukufiyet ve tam mesai mümkün olmadığı için, meseleleri çözmekte zorlanılıyor ve tam itminan sağlanamıyor. Bu da biraz bu zaman şartlarının müsaadesizliği, o eserlerin kendi döneminin şartlarına göre yazılması ve havassa hitap etmesi gibi sebeplerden dolayı zamanın ihtiyaçlarına tam cevap veremiyor.
Ama yine de "İmana dair konuları, Kur'an’i incelikleri Risale- Nur’dan başka hiçbir alim ve evliya halledememişler, ifade edememişler." demek, hem Risale-i Nur'a hem de hakikate zıt bir görüştür. Risale-i Nur'un diğer eser ve kaynaklardan farkı; o kaynaklarda dağınık ve hususi olan imani ve Kur'an’i meseleleri temsil ve teşbihlerle toplatıp, herkesin anlayacağı seviyeye indirmesidir. Aynı zamanda günümüz meselelerine de ışık tutması, Risale-i Nur'u daha tesirli ve parlak yapmıştır. Risale-i Nur temsil ve teşbih dürbünü ile en derin ve dağınık meseleleri, en avam insanın idrak edebileceği bir kıvama getirmiştir.
Ama yine de imana dair meselleri, Kur'anî incelikleri Risale- Nur’dan başka hiçbir âlim ve evliya halledememişler, ifade edememişler demek, hem Risale-i Nur'a hem de hakikate zıt bir görüştür. Risale-i Nur'un diğer eser ve kaynaklardan farkı, Risale-i Nur temsil ve teşbih dürbünü ile en derin ve dağınık meseleleri, en avam insanın idrak edebileceği bir kıvama getirmiştir. Sair kaynaklar hususi insanlara hitap ederken, Risale-i Nur umuma hitap ediyor. Bu da Risale-i Nur'u daha tesirli ve daha parlak yapmıştır Mesela, İbni Arabî gibi zatlar, "Bizim eserleri anlamak için bizim makamımıza çıkmak lazımdır" diyor. Ama Risale-i Nur ise her makam ve mevkideki insana; “Yalnız kulağını ve gözünü aç” diyor, başka şart istemiyor.
Risale-i Nur'un dışındaki diğer İslami eserler ve kaynaklar da Kur'an’ın malıdır, bizim iftihar tablomuzdur, onları eleştirmek ve kıymetsiz görmek çok yanlıştır. Kendi meslek ve meşrebimizi yüceltmek, başkalarını yermekten ve kıymetsiz görmekten geçmez. Risale-i Nurlar ortada yokken, İslam’ın sancağını onlar taşımış ve dünyaya İslam’ın parlaklığını onlar ilan etmişler. Sonra bayrak ve sancak Risale-i Nurların eline geçmiştir. Bu bir bayrak yarışı gibidir, biri diğerine rakip değil, dost ve kardeştirler. Meseleye bu şekil bakmak daha uygun olur kanaatindeyiz.şekil bakmak daha uygun olur kanaatindeyiz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Bir nevi ilim var ki, bir defa bilinse ve bir-iki defa düşünülse kâfi gelir. Diğer bir kısmı, ekmek gibi, su gibi, her vakit insan onu düşünmeye muhtaç olur. Bir defa anladım, yeter diyemez. İşte ulûm-u imaniye bu kısımdandır. Elinizdeki Sözler ekseriyet itibarıyla inşaallah o cümledendir. Hergün ihtiyaç gıdaya hissedildiği gibi, her vakit bu gıdâ-yı ruhânîye ihtiyaç hissedilir. Senin gibi ruhu inkişaf edip kalbi intibaha gelen zatlar okumaktan usanmaz. Bu Kur'ânî risaleler, sair risaleler gibi tefekküh nev'inden değil ki, usanç versin. Belki tagaddîdir. Yukarıdaki ifadelerde Nurların mahiyeti ifade ediliyor kanaatindeyim. Naçizane ben kendi yaşadığımı söyleyebilirim.Küliyatı dört beş defa bitirene kadar eser eser okudum.Fakat daha insan hakikatlara vakıf olmaya başlayınca bazı yerleri kendine daha çok hitap eder görüyor. Genelde oraları okuyor.Mesela Kastamonu lahikasını diğer lahikalardan çok daha fazla okumuşumdur.Çünkü orada bir anlamda kendimi buluyorum.Ayrıca belli müddet sonra hangi meselenin nerede geçtiğini bildiği için insan daha çok ihtiyaç duyduğu yerleri ihtiyaç duyduğu zaman okuyor. Herkese göre değişebilir.Fakat hakikatları anlama azmiyle ihlasla istifade etme niyeti içinde olursak zaman içinde bazı vicdani kanaatler içimizde oluşur ve su mecrasında akmaya başlar inşallah. Mesele biraz uzadı ama müsaadenizle ifade etmek istediğim başka bir şey daha var.Risale-i Nurun beni en meftun yönü umuma şamil olması, herkesin fıtratına muvafık cereyan verebilmesi.Biz Allahın kulu olduğumuza göre fıtratımızı, karakterimizi, istidatlarımızı ancak Allah mutlak olarak bilir.Öyleyse öyle bir eser lazım ki Allahtan gelsin ve herkese hitap etsin.Zira biz birbirimizi layıkıyla bilemez doğru telkinlerde bulunamayabiliriz.Hatta faydalı olmak isterken zararlı olmak da mümkün.Risale-i Nur Said Nursinin mahsulatı fikriyesi değil, ilham eseri ve bu sistemde herkes talebe.Üstad bile ders arkadışımız olduğunu söylüyor.Şahıslara değil hakikate bağlanıyoruz.Bundan ötürü mezkur abilerin ifadeleri çok önemli olsa da bağlayıcı değil tavsiye edici nitelikte olsa gerek.
abilerin ifadeleri külliyatı sırasıyla hepsini 5 defa veya 10 defa okuyup daha sonra sıra takip etmeden ihtiyaca binaen haerhangi birini takip etmemiz hususunda olsa gerek
Ben Risaleleri bilen bir abiyle oturup soru sora sora 1 kere bitirmiştim..O bana;sen risalelere vakıf olmaya başladın demişti. Şimdi ise 1 kere de size sora sora ilerliyorum.Şimdi anladımki;Risalelere vakıf olmak diye birşey yok. Abilerin;belli bir kişi için risalelere vakıf demesinin artık hüsnü zan olduğu kanaatine vardım.Çünkü ben 5-6 kere okudum.Şu anda vakıfım diyemiyorum.Hatta ne kadar eksiğim olduğunu anladım... Doğru mu düşünüyorum? Vakıflık yok,sizin gibi bilenlerle beraber düşünerek ortak bir fikre varmak var diye anladım..
Üstadımızın yakın talebeleri Risale i Nur haricinde bir eser okumamışlarmı hiç , kendi ilmi çalışmaları , kitaplığı ve kütüphanesi olan bir ağabeyimiz yok mu, varsa nasıl bir okuma şekilleri olmuş , lahikalarda ahmet feyzi ağabeyin 500 den fazla kitapları olduğu mahkeme savunmasında söylüyordu ilme olan ilgisi münasebetiyle. Ha keza Abdülkadir BADILLI ağabeyin kendisine ait yüzlerce eserleri olduğunu duymuştum. Yukarı da ki ve sitenizde ki benzer izah yönleri haricinde böyle bir fikire karşı yapıcı ve insaflı bir cevap nasıl olmalı hakikati ortaya koyan ..
Risale-i Nur dersanelerinde başkta tefsirlerin okunması ya da ders verilmesi özü itibariyle uygun değildir bu açıdan kardeşimizin ifadesi doğrudur. Çünkü Nur dershanelerinde sadece Risale-i Nur okunur başka kitapların okunması doğru değildir.
Nasıl tıp fakültesinde sadece tıp okutulur hukuk, sosyoloji, felsefe gibi farklı dersler okutmak müfredata aykırıdır. Yine Nakşi tekkesinde Kadiri tarikatının dersi vermek nasıl uygun olmaz ise aynı şekilde Risale-i Nurun talim ve tebliğ edildiği Nur medreselerinde başka kitapların okunması doğru olmaz bu aynı zamanda branşlaşmanın da bir gereğidir.
Lakin Nur talebeleri bireysel olarak kendi evinde kendi şahsi dünyasında diğer tefsirlerden diğer kitaplardan istifade edebilir bu kitapları kütüphanesinde bulundurabilir buna karşı çıkmak ifrat bir yaklaşım olur.
Nur dairesi geniştir içinde ehl-i ilim, ehl-i medrese, ehl-i fen, ehl-i tahkik insanlarda bulunuyor onları bu kitaplardan men etmek şahsi kütüphanesine müdahil olmak onları bu hususta tenkit etmek ifrat ve yanlış olur.
Kişi bireysel anlamda ben Risale-i Nurdan başka kitap okumam evimde başka kitapları barındırmam diyebilir bu kişisel bir tercihtir ama bir başkasına bunu dayatırsa yani başka kitapları okumak ve bulundurmakla Risale-i Nura sadakatsizlik ediyorsunuz derse bu tavır doğru olmaz bizim kanaatimiz bu yönde.