48. "Saidi Nursi, Abdulkadir Geylani’nin, öldükten sonra, tıpkı hayattaki gibi tasarrufunun devam ettiğini iddia etmekte ve tasavvuf ehlinin kabul ettiği 'Gavsı Azam' veya 'Kutbu Azam' yakıştırmalarına o da inanmaktadır."

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

“Kutub: Her asırda Allah’ın rahmetinin cazibe merkezi olan bir zattır. İstimdad edenlerin imdadına koştuğu için de “Gavs” unvanını alır.”

“Kutub,Allah’ın kendi katından ledünni bir tılsım-ı azam verdiği kimsedir. Şahsiyet-i manevi itibariyle dört büyük meleğin bazı özelliklerini taşır. Madde-i hayatiye itibariyle Hz. İsrafil (as)’e, nefs-i natıkasıyla Hz. Cebrail (as)’e; kuvve-i cazibesi itibariyle Hz. Mikail (as)’e; kuvve-i dafia itibariyle de Hz. Azrail (as)’e benzer.” (1).

Meleklerine değişik işler yaptıran Allah, meleklerden daha üstün olan insanlardan da en üst seviyedeki bazı insanlara bazı işleri yaptırması yadırganacak bir şey değildir. Melekler bu işleri yaparken Allah’ın şeriki olmadıkları gibi, kutup ve gavs-ı azam gibi, unvanlarla anılan bazı büyük insanların tasarrufu da şirk sayılmaz. Zira, ne melek ne de bu insanların yaptıkları işler bir yaratma işi değildir. Bizim yaptığımız bütün işlerin yaratıcısının Allah olduğu Ehl-i sünnetin tartışılmaz akidesindendir. Onlarınki de bunlardan farksızdır. Sadece onların ve melekelerin tasarruf alanı daha geniştir.

Allah meleklere ve bir nevi melekleşmiş bu gibi insanlara bu tasarrufu vermekle, onlara mülk ve melekutundaki harika icraatını uygulamalı olarak göstermekte ve onları daha da şevkli bir tesbihat yapmaya sevk etmektedir.

Müddeinin, iddiasına gerekçe gösterdiği Neml suresi 62. ayette, müşriklerin taptığı putların hiçbir şekilde, tapanlarına yardım edemediklerine dikkat çekilmiş, böylece, ne zararları ne de faydaları olmayan nesnelere tapanlar daha akıllı olmaya davet edilmiştir. Yoksa Hz. Peygamberi (asm) vesile olarak kullanan sahabelere de müşrik demek gerekir ki, bu büyük bir bühtan ve iftira olur.

Buhari (tarihinde) ve Ebu Nüaym’in rivayet ettiğine göre, Bekr b. Vaile kabilesinin bazı fertleri -cahiliye adetleri üzerine- hac yapmak için Mekke’ye gelmişler. Hz. Peygamber (asm) onlara davasını anlattı ve onları Müslüman olmaya davet etti. Onların reisi el-Haris adındaki şahıs: “Bizimle Farsların arasında bir savaş devam etmektedir. Bu savaş bitsin, düşünürüz dediler. Sonra gidip onlar da savaşa devam ettiler. El-Haris (Hz. Muhammed’i kast ederek) sizin o adamınızın ismi neydi, diye sordu ve Muhammed olduğunu öğrenince “Allah’ım Muhammed’in yüz suyu hürmetine bizi zafere ulaştır.” diye dua edelim dedi ve öyle yaptılar. Netice itibariyle zafer kazandılar. Hz. Peygamber (asm) bu olayı duyduğunda “Onlar benimle zafer kazandılar.” diye buyurdu.

Yine adamın biri kör olan gözlerinin açılması için Hz. Peygamber (asm)’e dua etmesini rica etti. Buyurdu ki:

“Git abdest al ve iki rekat namaz kıl ve şöyle dua et:

‘Allah’ım, senin rahmet peygamberin olan elçini vesile yaparak sana yöneliyor sana yalvarıyorum. Ya Muhammed! Ben seni vesile kılarak gözümü açması için Rabbine yöneliyor, yalvarıyorum. Allah’ım! onu benim için şefaatçi kıl, beni de kendim için şefaatçi kıl.’diye yalvar.”

Gitti öyle yaptı ve gözleri açılmış olarak geri döndü.”(2)

İşte kutupların yaptıkları, velilerin yaptıkları tasarruf da bu şekilde Allah’a yalvarmak ve Allah’ın kendilerine lütfettiği şefaat haklarını kullanmaktır.

Dipnotlar:

(1) bk. Seyyid Şerif Cürcanî, et-Tarifat, I/177.

(2) bk. Nesai, Tirmizi, İbn Mace, İbn Huzeyme, Hakim.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

aynurkus
Aslında kuluna destek veren ve müşkülünü çözen Allah’tır. Peygamber olsun, veli olsun, diğer varlıklar vasıtadan başka bir şey değildir. Bu hakikati Rasulullah (A.S.) Efendimiz şöyle ifade buyuruyor: “Asıl veren Allah’tır, ben ise verileni taksim edip yerine ulaştırmakla görevliyim.” (Buhari, Müslim) O halde bu iş kaderin sırlı işlerindendir. Demek ki Melekleri hayra, yağmuru nimete, ilacı şifaya, çalışmayı rızka; duayı da inayetine vesile etmek lutfunda bulunan Alemlerin Rabbi olduğu gibi; Alemlerin Hükm-ü Ezel’deki kaderleri takdir edilirken, bu vesileleride Rahmetine perde olarak takdir edip Levh-i Mahfuz’da ta işin başında kader defterlerine kaydeden yine ‘Mukaddir’ olan Allah’tır.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
oğuzhangözüpek
Bu güzel izahata ilave olarak;Nasılki Katip melekler bizim icraatımızı yazar kalbimizdeki niyeti Cenabı Allah izin vermedikçe bilemez ve yazamazlar.Çünkü'' Kalplerin içini yalnız Allah bilir.Ayet meali.''Bu ayet Rabbimizin herşeye Nüfus ettiğini,Ahirette ise Mutlak Adaletini Cümle Aleme göstermesi cihetiyle tecellisini izhar ettiğini düşünebiliriz.Aynen bunun gibi Hak Tealanın nice nice tecellilerini izhar açısından Sevgili Kullarına verdiği Ruhsat/iltifat/yetki/tercih /lütuf- v.b- şeklinde düşünebiliriz.Bizler hayatın daha çok fiziki boyutlarına vakıf olduğumuz için metafizik boyutta cereyan eden hadisatı anlamakta güçlük çekebiliriz.Renk körü veya AMA birisinin görmemesi IŞIĞIN/renklerin OLMADIĞININ DELİLİ SAYILAMAYACAĞI gibi ,metafizik boyutu görmememiz de bu boyut/boyutların olmayacağı anlamına gelmez.Aslında yaşantımızı biraz dikkatle gözden geçirdiğimizde Varlık Aleminin metafizik boyutunu da hissedebilir veya anlayabiliriz.Zaten Kur'anımız bu Yüce şahsiyetler için'' Ölü demeyiniz'' diye bizleri ikaz ediyor.Hal böyle iken yaratılışın sırlarına İzni İlahi ile vakıf olduğu daha dünyada iken Malum olmuş Zatlar ın bu şekildeki tasarruflarının olması niçin Akla uzak olsun ki?
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...