51. "Kâinatta meydana gelen birçok olay ve hayvanların hâlleri Risale-i Nur ile ilişkilendirilmiştir."
Değerli Kardeşimiz;
İslam akidesine göre, kâinatta her şeyin dizgini Allah’ın elindedir, her şeyin anahtarı onun yanındadır, her şeyin yegane yaratıcısı odur. O halde kâinat çapında meydana gelen bütün olaylar Allah’ın iradesiyle olmaktadır. Allah ise, kendi emir ve yasaklarına riayet edilmesinden hoşlanır, karşı gelinmesinden ise gazaplanır. Bu kesin mantık penceresinden bakıldığı zaman, kesin olarak denilebilir ki, kâinatta, özellikle insanı ilgilendiren olayların seyrinde yegâne hâkim unsur Allah’ın hoşnutluğu ve hoşnutsuzluğudur. Allah’ın hoşnutluğu, insanlara yardımların; hoşnutsuzluğu ise bela ve musibet gelmesini gerektirir. Tarih boyunca, azgınlık yapan kavimlerin helak olması, aynı kaos ortamından peygamberlerin ve onlara iman edenlerin kurtulması bunun en açık göstergesidir.
- Bedir savaşında meleklerin sahabenin imdadına koşmaları, Uhud savaşında ise, birkaç kişinin yaptığı yanlışlarının yetmiş sahabenin canına mal olması Kur’an’la sabit olan hakikatlerdir.
“Âd ve Semûd halklarını da imha ettik. Siz ey (Mekkeliler) bunu, kalan ev harabelerinden anlıyorsunuzdur. Şeytan onlara yaptıkları kötü işleri süsledi ve onları yoldan çıkardı. Hâlbuki onlar aklı fikri yerinde, açıkgöz kimselerdi.
“Karun’u, Firavun’u ve Haman’ı da helâk ettik. Mûsa kendilerine belgelerle, mûcizelerle geldi, ama onlar o ülkede kibirlendiler, büyüklük tasladılar, fakat hükmümüzden kurtulamadılar.”
“Onlardan her birini kendi suçu sebebiyle cezaya çarptırdık. Kiminin üzerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik, kimini korkunç bir gürültü bastırıverdi, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmedi, onlar asıl kendi kendilerine zulmettiler.”(Ankebut, 29/38-40)
mealindeki ayetlerden ve benzeri ayetlerden açıkça anlıyoruz ki, su, hava, toprak, ateş unsurları Allah’a karşı isyan edenlere -Allah’ın emriyle- hücum ederler.
- Kur’an’ın bize öğrettiği ve gözle görülen bu hakikatlerden yola çıkan her iman, izan ve insaf sahibi kolaylıkla şunu anlar, hatta görür gibi inanır ki, bu asırda en şiddetli zulümlere ve Allah’a karşı yapılan en alçak isyanlara karşı, iki tane dünya savaşı başta olmak üzere, pek çok semavî ve arazi musibetler ve belalar birer tokat olarak gelmiş ve Allah’ın hoşnutsuzluğunu ilan etmiştir.
Diğer yandan, İslam alemi dinsizliğin pençesine düştüğü bu asırda, bütün hayatını iman ve Kur’an hizmetine adamış, gerektiğinde cansiperane maddi savaşlara katılmış, milis alay komutanlığı yapmış, gerektiğinde manevi cihat yolunda hiç feragatten çekinmemiş Bediüzzaman Hazretlerinin bu tavrı, elbette Allah’ın hoşnutluğunu celp etmiştir. O halde, Bediüzzaman’la mücadele eden dinsizlerin durumu Allah’ın gazabını celpettiği gibi, Bediüzzaman Hazretlerinin Risale-i Nur vasıtasıyla yaptığı iman ve Kur’an hizmetleri de Allah’ın rızasını, rahmetini ve iltifatını celp edecektir.
İşte, Bediüzzaman Hazretlerinin bu konuda söylediklerinin hepsi Kur’an’ın hakikatlerine tamamen uyan ve tarihî tekerrürün bir yansıması olarak tekrarlanan olaylar tarafından tasdik edilen gerçeğin ta kendisidir.
Gece ile gündüz bir araya gelmediği gibi, iman hizmeti ile küfür hizmeti de aynı kefede olamaz. Böyle bir düşünce Kur’an’ın pek çok ayetlerini tekzip anlamına gelir.
Taberanî (el-Evsat) bize aktarmıştır. Hz. Cabir anlatıyor: Resul-i Ekrem şöyle buyurdu:
“Hayırlı şeyleri öğreten muallim için her şey, hatta denizlerdeki balıklar da istiğfar eder/dua eder.”
Hafız Heysemî bu hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.(1).
- Taberanî’nin el-Kebir’de zikrettiği diğer bir rivayet ise şöyledir:
“Allah, melekleri, yuvalarındaki karıncalar, hatta denzideki balıklar insanlara hayrı öğreten kimseye salat ederler.”(2).
- Diğer bir rivayette -meal olarak- özetle şu ifadelere yer verilmiştir:
“Allah’ın kendisine lutfettiği ilmini sırf Allah adına, hiçbir menfaat gözetmeden, hiçbir karşılık beklemeden, insanların yararına kullanan kişi için denizin balıkları, karanın canlıları ve semanın kuşları dua edip istiğfar ederler.”(3).
- Acaba bu asırda milyonlarca insanın imanını kurtarmış veya pekiştirmiş, ortaya koyduğu İslam’ın hoşgörü ve kavl-i leyyin prensipleriyle milyonlarca insanın gönlünü fethetmiş, İslam’a ısındırmış, milyonlarca insana Kur’an’ı sevdirmiş Bediüzzaman gibi asrın müceddidi bir zat, bu hadislere mazhar olmazsa, başka kim olabilir?..
Nurs köyünün -Risale-i Nur sayesinde- dünyaca meşhur olduğu bir realitedir. Hiss-i kablelvuku denilen önsezi ise, herkes için söz konusu olduğu da bir realitedir. Acaba bu muterizler, herkes gibi Nurs köylüleri olan insanların da böyle bir hiss-i kablelvukua sahip olmalarına neden ve hangi ilmi kriterlere göre izin vermiyorlar? Elbette onların o kör hissiyatı, Nursluların hiss-i kablelvuku sahibi olmalarına engel olamaz.
Dipnotlar:
(1) bk. Mecmau’z-Zevaid, h. no: 512.
(2) bk. age., h. no: 513.
(3) bk. Kenzu’l-Ummal, X/206.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü