90. "Said Nursi, Amerika gibi zalim bir devletin uyguladığı şeytani siyaseti anlayamamış ve Amerika’yı övmüştür…"
Değerli Kardeşimiz;
Bediüzzaman’ın ifadelerinin tümünü, ön yargılardan dolayı okumaz veya görmezden gelirseniz, bu yanlış zanları ortaya koyarsınız. Aşağıda orijinal ifadelerini verdiğimiz cümleleri okursanız, mesele netleşir.
Şunu da söylemeliyiz ki, Üstad günlük siyasetin boğuşmalarına bakmıyor. O, ilerde İslam’ın lehine olacağını düşündüğü cereyanlara bakıyor. Buna rağmen daha sonra İslam ve Kur’an’ın lehinde olacağını düşündüğü devletlerin ve cereyanların halihazırdaki zulümlerine ortak olmamak için onların -ilerideki müspet hareketlerinin hatırı için şimdiki menfi olan- davranışlarını tasvip etmenin büyük bir vebal olduğunu söylüyor. Şimdi Üstad’ın konuyla ilgili sözlerine bakalım:
“...Küre-i Arz'da çarpışan, mücadele eden cereyanlardan her halde birisi İslâmiyete ve Kur'ana ve Risale-i Nur'a ve mesleğimize tarafdar olacak; bu noktadan ona karşı bakmak gerektir. Bakmamak için bir-iki mektubda yazdığım sebebler çendan kalbe, akla kâfidir; fakat meraklı ve hevesli olan nefse kâfi gelmiyor diye kalbime geldi. Aynen tesbihatta ihtar edildi ki:”
“(Şimdilik o ileride İslam’a taraftar olacak cereyana bakmamanın) Ehemmiyetli sebebi ise: Bakmakta bir tarafa tarafgirlik hissi uyanır; tarafgir nazarı, tarafdar olduğu taraf cereyanın kusurunu görmez, zulmüne rıza gösterir belki alkışlar. Hâlbuki küfre rıza, küfür olduğu gibi, zulme razı olmak dahi zulümdür. Elbette zemin yüzünde bu dehşetli düelloda, semavatı ağlatacak zulümler ve tahribat oluyor; çok masum ve mazlumların hukukları kayboluyor, mahvoluyor. Mimsiz gaddar medeniyetin zalimane düsturu olan, ‘Cemaat için ferd feda edilir, milletin selâmeti için cüz'î hukuklara bakılmaz.’ diye, öyle dehşetli bir zulüm meydanı açmış ki, kurûn-u ûlâ vahşetlerinde de emsali vuku' bulmamış. Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın adalet-i hakikiyesi, bir ferdin hakkını cemaata feda etmez; ‘Hak, haktır; küçüğe büyüğe, aza çoğa bakılmaz.’ diye kanun-u semavî ve hakikî adalet noktasında Risale-i Nur şakirdleri gibi hakikat-ı Kur'aniye ile meşgul adamlar, zaruret olmadan lüzumsuz, yalnız hevesli bir merak için, netice itibariyle faidesi bulunan ve netice daha gelmeden evvel lüzumsuz bakmak ve zalimane tahribatlarını alkışlamak suretiyle İslâmiyet ve Kur'an lehine (ileride) hizmet edeceği (hizmet edecek olan) o cereyanın harekâtını fikren takib etmekle meşgul olmak münasib olmadığı için; nefis de, akıl ve kalbe tâbi' olup merakını bırakmış diye anladım.”(1)
(1) bk. Kastamonu Lahikası, (104. Mektup)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü