"Fasık" ile "Münafık" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
Kur’an-ı Kerîm’de, münafıklardan çokça bahsedilir. Bunlardan sadece birkaçını takdim ediyoruz:
“Onların kalplerinde bir hastalık vardır.” (Bakara, 2/10)
“Onlar için, yalan söylemeleri sebebiyle, elîm bir azab vardır.” (Bakara, 2/10)
“Onlara, 'yeryüzünde fesat çıkarmayın' denildiğinde, 'biz ancak ıslahçılarız' derler. Dikkat edin, onlar bozguncuların ta kendileridir. Lakin farkında değillerdir.” (Bakara, 2/11-12)
Bir hadis-i şerifte münafığın alametleri şöyle sıralanır:
“Konuştuğunda yalan söyler. Vaadini yerine getirmez. Emanete hıyanet eder.” (Müslim, İman,107)
Bir başka hadiste ise, bu üçüncüye bir dördüncü alamet eklenir: “Hasımlaştığında zulmeder” denilir ve devamında şu hususa dikkat çekilir:
“Her kimde bu dört özellik bulunursa, katışıksız münafıktır. Kimde de bunlardan herhangi birisi olsa, o kimse münafıklıktan bir özellik taşıyor demektir.” (Buhari, İman, 24)
Buna göre, yalan söylemek bir münafıklık alametidir; ama, yalan söyleyen bir mümin küfre girmediği gibi, kâfirden çok daha aşağı olan münafıklar sınıfına da dâhil edilemez. Bu hadis-i şerifte müminleri şöyle bir ikaz vardır: “Sakın yalan söylemeyin! Çünkü yalan söylemek, kâfirden daha aşağı olan münafıkların bir sıfatıdır.”
Bu nokta gayet mühimdir. Münafıklıktan bir alamet taşımakla, münafık olmak elbette bir değildir. Münafıklıktan bir alamet taşıyan kişi günahkâr mü’min olur. Katışıksız münafık ise, kâfirden daha beter bir haldedir. Aşağıdaki âyet böyle kişiler içindir:
“Münafıklar, cehennemin en alt tabakasındadırlar...” (Nisa, 4/145)
Şunu da önemle kaydedelim: Hadiste zikredilen dört özellik, münafıkların en meşhur sıfatlarıdır. Yoksa münafıkların özellikleri sadece bu dördüyle sınırlı değildir. Hz. Peygamber (asm), bu özellikleri misal olarak zikretmiştir.
Münafığın iki temel gayesi vardır: İslâm’ın nimetlerinden yararlanmak ve Müslümanları içten çökertmeye çalışmak.
Münafık, bukalemun gibidir; bulunduğu ortama ve araziye göre renk değiştirir. Zarar verme konusunda ise pirincin içindeki beyaz taşa benzetilmiştir.
Fısk, haktan sapmak, haddi aşmak, taatten huruc etmektir. Günahlara dalmayı alışkanlık haline getirenler, fasık adını alır. Hamdi Yazır’ın da dikkat çektiği gibi, “Fasık vasfı içinde kâfirler bulunabileceği gibi, imanını zayi etmemiş olanlar da bulunabilir.”
Kur’an’ın “Münafıklar fasıkların ta kendileridir” hükmü, bunu te’yid eder. (Tevbe, 67) Yani, fıskın en ileri derecesi münafıklıktır. Onların hayatı hep haktan sapma, haddi aşma ve itaatten ayrılmayla geçer.
Her münafık fasıkdır, fakat her fasık münafık değildir.
Fasık-ı mütecahir, günahı pişmanlık duymadan ve açıkça işlemekle Allah’a karşı manevî sorumluluk duygusunu kaybetmiş ve nefsinin arzularıyla baş başa kalmış, başıboş bir insandır. Kendi arzu ve isteklerinden başka bir değer ölçüsüne sahip değildir. Günahları, utanmadan ve sıkılmadan açıkça işlemekle başkalarını da günaha teşvik eder ve toplumun ahlâk yapısını sarsar.
Şüphesiz, günahın gizlisi de, açığı da fenadır; cezası vardır. Fakat günah açıkça işlense (veya gizli yapılmış olan günahları başkalara da anlatılsa) bu, günahları yayma ve teşvik etme demek olur. İşte bu ise ayrı bir günah ve büyük bir cürümdür.
Bunların şerlerinden insanları ikaz etmek maksadıyla, gıybet edilmeleri bile caiz sayılmıştır.
Bir hadis-i şerifte de mealen şöyle buyruluyor: “Bir hata, bir kabahat gizlice yapılmış olunca zararı yalnız onu yapana ait olur. Fakat aleni yapılır da menedilmez ise zararı ammeye dokunur.”
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü