İman kardeşliği ve nesebî kardeşlik arasında nasıl bir fark vardır, hangisi önce tercih edilmelidir?
Değerli Kardeşimiz;
İman kardeşliği, aynı Allah’a, aynı kitaba ve aynı dine inanmaktan gelen inanç birliği ve yakınlığıdır.
Nesep kardeşliği, aynı ana ve babadan olmaktır ki, kan bağı ile yakınlık demektir. Bu da insanın elinde ve iradesinde olan bir şey değildir; bunun takdiri Allah’a aittir. Aynı anne ve babadan dünyaya gelen iki kardeş arasında kuvvetli bir bağ ve sıkı bir akrabalık münasebeti olur. Hâlbuki bu münasebetin nisbeti birdir; aynı anne babadan olmaktır. Bazen karakter ve huy olarak kardeşler arasında hiçbir münasebet olmaz, hatta farklı fikirlerden dolayı düşman bile olabilirler. Ama kardeşlik bağı asla bitmez ve sönmez, ölene dek devam eder.
Din kardeşliği; bir bağ ile değil, bin bağ ile insanları birbirlerine bağlar. İman bağı, en kuvvetli en köklü olanıdır. İman kardeşliği ve yakınlığı, bütün yakınlıkların ve bütün akrabalıkların fevkindedir. Nesep kardeşi aynı zamanda iman kardeşi ise o zaman nurun ala nur (nur üstüne nur) olur, kardeşlik daha bir tatlı olur.
İki mümin arasındaki imanî alakalar saymakla bitmez. Aynı Allah’a, aynı peygambere, aynı kitaba, aynı meleklere iman etmek, aynı Kâbe’ye müteveccih olmak, aynı dine gönül vermek, bunların başında gelir. İşte bu bağlar öyle bir kuvvet kazanır ki, nesebî kardeşliği çok gerilerde bırakır. Sahabelerin harp meydanında Müslüman olmayan kardeşleri ve babası ile göğüs göğüse çarpışması, meselemizi izah ve ispata kâfidir.
Bunun en güzel bir tablosu, Bedir savaşında sergilenmiştir. İslam’ın tesisine temel olan bu mukaddes muharebede Hz. Resûlullah (asm), amcası Abbas ve kayınbiraderi Nefec’e karşı savaştı. Hz. Ebû Bekir de oğlu Abdurrahman’ı, Hz. Ömer dayısını, Hz. Ali de kardeşi Ukeyl’i öldürmek için kılıç sallıyorlardı. Zira bunlar henüz Müslüman olmamışlardı.
İman birliği, kalplerin ittihadını, o da uhuvvet ve muhabbeti, huzur ve saadeti netice verir. Muhabbet ve uhuvvetin olduğu bir cemiyette hariçten gelebilecek fitne, fesat ve tehlikelerin de fazla tesiri olmaz. Zira aynı Allah'a ve aynı dine inanmış müminler arasında ayrılık gayrılık kalmaz, âdeta et ile tırnak gibi iç içe olurlar.
"Evet, mümin olan kimse, iman ve tevhid iktizasıyla, kâinata bir mehd-i uhuvvet nazarıyla baktığı gibi; bütün mahlukatı, bilhassa insanları, bilhassa İslamları birbiriyle bağlayan ip de ancak uhuvvettir. Çünkü iman bütün müminleri bir babanın cenah-ı şefkati altında yaşayan kardeşler gibi kardeş addediyor." (Mesnevi-i Nuriye, Hubab)
Peygamber Efendimiz (asm.) Medine’ye hicret ettikleri zaman, her şeylerini Mekke’de bırakarak gelen Muhacirler ile Medine’deki Ensar’ı birbirleri ile kardeş ettiler. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu:
"Müminler ancak kardeştirler. Onun için iki kardeşinizin aralarını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete şayan olasınız." (Hucurat, 49/10)
Bu ayete göre, sadece Ensar ile Muhacir değil, Hz. Âdem (a.s)’den kıyamete kadar gelecek bütün müminler birbirlerinin kardeşidirler. Bu hakikate binaen Hz. Âdem (a.s) bir müminin hem babası hem de kardeşi olduğu gibi, Hz. Peygamber (asm) de bir Müslüman’ın hem kardeşi hem de Resuludür. Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) ve diğer peygamberlerle kardeş olan bir mümin için bundan daha büyük bir şeref, bir izzet ve bir saadet olabilir mi?
Kıyamete kadar gelecek bütün müminler birbirlerinin dualarından hissedardırlar. Her namazda okuduğumuz;
“Rabbimiz! Hesap görülecek günde beni, anamı babamı ve bütün inananları bağışla!” (İbrahim, 14/41)
duasına mazhar olmaktadırlar. Bu kadar müminin, hususan mürşid ve evliyaların yapmış oldukları böyle azim bir duayı Cenab-ı Hakk’ın kabul etmemesi mümkün müdür?
Din kardeşliği ile nesebî kardeşlik arasındaki en esaslı fark şudur; iman kardeşliği ebedîdir, cennete de devam edecektir. Nesebî kardeşlik ise, eğer iman bağı yoksa sadece dünyaya münhasır muvakkat bir kardeşliktir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü