"Mütedâhilen müteselsil olan makasıdın taaddüdü ve mütenasilen murtabıt olan metalibin teselsülü..." Devamıyla izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Mütedâhilen müteselsil olan makasıdın taaddüdü ve mütenasilen murtabıt olan metalibin teselsülü ve netice-i vâhideyi tevlid eden asılların içtimaı ve her biri ayrı ayrı semere veren füru'-u kesîrenin istinbatına istidad veya tazammunu iledir. Şöyle ki:.."(1)

Bir cümle ya da kelimede birçok gayeler iç içe ve zincirleme olarak bulunuyor ve her bir gayede de birbiri ile irtibatlı ve bağlı kasti talep ve istekler zincirleme şeklinde bulunuyor. Ve bu, cümlenin ya da kelimenin asıl maksat ve gayesine zarar vermiyor ve uyumu bozmuyor ise cümlenin harika ve mucize olduğuna işarettir.

Bir ayette asıl maksadın yanında çok maksatların iç içe bulunması ve her bir maksat etrafında feri yani detaya ait karine ve ipuçlarının çokça yerleştirilmesi, ancak sonsuz bir ilmin eseri olabilir; bunun taklidi de imkansızdır. Kelamı üstün kılan, yukarıda izah edilen hususların ahenk ve uyum içinde bir cümlede beraber bulunması iledir.

"Maksad-ül makasıd olan en uzak ve yüksek hedef-i garazdan ayrılıp gelmekte olan maksadlar birbirine murtabıt ve birbirinin noksaniyetini tekmil ve komşuluk hakkını eda etmekle, kelâma vüsat ve azamet verir."(2)

İnsanların nazarı ve ilmi cüzi ve basit olmasından, kelamları da buna göre cüzi ve basit düşüyor. İnsanın bir kelimeye yüklediği anlam ancak cüzi ilmi ve nazarı kadardır. Kur’an’ın bir kelama yüklediği mana ise; Allah’ın sonsuz ilim ve nazarına göre oluyor. Bu yüzden beşer sözü, Allah’ın sözünün yanında gayet sönük ve basit kalıyor.

Allah bir kelamı murat ettiği zaman, bu kelam ne kadar mana ile irtibatlı ise, hepsini kendine çekiyor. Âdeta o kelam mıknatıs gibi kendine uygun olan bütün yan manaları kendi etrafında yumak halinde topluyor. Kelam her merhalede kendine ayrı manalar katıyor. Bu da Allah’ın sonsuz ilmi ve nazarı ile mümkündür. Zira kelamı söyleyen zatın kastetmediği ve kendiliğinden terettüp eden manalar, kelamdan sayılmazlar. Ama Allah’ın ilmi, kelamın muhtemel bütün manalarını bildiği ve kastettiği için, o kelama terettüp eden bütün işari ve yan manalar kelamdan sayılırlar. Yani bir kelimeye zenginlik ve vüsat veren şey, o kelime arkasındaki ilim ve kasıttır. İlim ve kast ne kadar geniş ve vüsatlı ise, kelime de o denli geniş ve vüsatlı olur.

Allah’ın bir kelamdan maksadı o kelamda kastettiği ilk manadır ki, buna "maksad-ül makasıd" denir. Yani kelamın ilk ve en temel manasıdır. Bu temel mana o kelamla beraber aşağıya doğru indikçe, Allah’ın ilmi ve kastı vasıtası ile başka ve yan manalar da o temel mana etrafında kümelenmeye başlarlar. Ve en sonunda kelam hedefine vardığında en temel mananın yanında binlerce mana da beraberinde bulunur.

Ama insanda bu mana çok basit ve cüz’idir. Aynı şekilde insan da bir kelam ettiği zaman, bu kelamın temel manasının etrafında ancak ilmi ve kastı kadar manalar kümelenebilir. Bu da insanın ilim ve iradesinin vüsatı kadardır; kelam da kuvvetini ilim ve iradeden alır.

Maksadül makasıt dediğimiz esas gaye, her şeyde temeldir, özdür.

Mesela, ağaçtan maksadül makasıt meyvedir. Kainattan maksadül makasıt insandır. İnsandan maksadül makasıt da marifet ve ibadettir. Yukarıdaki misallerde; esas gaye olan ana hedeflere hizmet eden başka alt gayeler ve maksatlar da mevcuttur. Ancak bunlar ana gayelere hizmet için vardırlar.

Mesela yaprak, çiçek, dal ve budak zahiren kendileri için çalışır, gayeleri kendilerini geliştirmektir. Bunlar yardımcı gayelerdir. Fakat maksadül makasıt olan meyve açısından bakılırsa, bu gayeler esas gaye olmaktan çıkar. Yan ve vesile gayeler hükmüne geçer.

Dolayısıyla meyvenin teşekkülü için her biri, birbirine yardım edip, noksanlarını ikmal ederek, gayeleri olan meyvenin en güzel şekilde meydana gelmesine çalışırlar ve hizmet ederler.

Aynen öyle de kelamın en yüksek tabakada, mükemmel ve belagatlı olabilmesi için, bütün harflerin, kelimelerin ve cümlelerin aynı manaya hizmet edecek şekilde birbirlerine yardım etmesi ve alakadar olması icab eder.

Yani bir mananın ifadesinde ve beyanında, en yüksek seviyeyi tutturmak için; o manayı ifade edecek lafızların, her birinin kendi açısından en kemal tarzını ortaya koyarak, o mükemmel lafızlardan meydana gelen çok mükemmel ve ideal bir söz ve ifadenin ortaya çıkmasını temin etmektir.

Demek ki yukarıdaki ağaç misalinde olduğu gibi, bir lafzın tamamının söyleniş gayesi vardır. Buna maksadül makasıt denilir. Maksadül makasıtın tahakkuku için de her bir ifadenin, lafzın ve kelimenin kendi maksadına göre ideal kullanılarak, topyekûn esas gayeye hizmet etmesidir.

İşte kelamda bu nokta ne kadar yakalanırsa, konuşma o kadar yüksek, belagatlı ve müessir olur.

Dipnotlar:

(1) bk. Muhakemat, İkinci Makale (Unsuru'l-Belagat), Dokuzuncu Mesele.
(2) bk. age.

İlgili ders videosu için tıklayınız:
- Prof. Dr. Şadi Eren, Muhakemat Dersleri (33. Bölüm).

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Okunma sayısı : 10.016
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

karolin

"Nasıl mütedâhil tasvirlerde siyah bir noktayı bir ressam koysa, o nokta birinin gözü, ötekisinin yüzünün hali, berikisinin burnunun deliği, başkasının ağzı olduğu gibi, kelâm-ı âlîde dahi öyle noktalar vardır."

(Ben şöyle anladım: Bir ressam bir nokta ile bazen yüz, göz, ağız, burun deliği yerine koyabilir. Yüksek sözlerde de çok farklı manalara işaret edilen durumlar olabilir.)

olarak yorumladım. Doğru anlamış mıyım? 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)
Doğru. 
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...