"Nur dairesine girenlerin çoğu mekteplilerdir, hocalar azdır." Hocaların, Risalelere mesafeli durmalarının sebebi ne olabilir?
- Ehl-i Diyanet ve Ulema Sınıfı Bediüzzaman Hazretlerine Mesafeli Durmuş mu? Durmuşsa bunun sebebi nedir?
Değerli Kardeşimiz;
Üstad Hazretlerinin zamanında, Risale-i Nurlara en çok itiraz ve tenkitler, hocalardan ve âlimlerden gelmiştir.
Bunların bazı sebepleri:
Bu hocalardan bazıları, Üstad’a yapılan siyasî baskıdan korktuğu için, bazıları da meslek ve meşrebinin icabı olarak Risale-i Nurlara mesafeli durmuşlar. Zira o dönemin siyasî şartlarında Üstad Hazretlerine müsbet bakmak veya taraftar olmak, en büyük ve en ciddi bir devlet meselesi ve muhalefeti sayılmakta idi ve cezası çok ağırdı. Bu şartlar ışığında meseleye bakacak olursak, bu âlim ve hocalara bir parça hak vermek normal olabilir. Zira her âlim ve her hoca Üstad Hazretleri gibi kefenini belinde taşımıyor. Zira Üstad evli değil, çocukları yoktur. Bu ise daha rahat hareket etmesini sağlamıştır. Evlad ü iyali olan âlimler ise, Üstad gibi rahat hareket edemezlerdi. Belki bu siyasî baskılar olmasaydı, âlimler ve hocalar da Risale-i Nurlara ciddi destek verip neşrine yardım edeceklerdi.
Bazıları da meslek ve meşrebinin icabı olarak Risale-i Nurlara mesafeli durmuşlardır. Meselâ; Vehhabilik damarı olan hocalar, Risale-i Nurların İmam-ı Ali (r.a) ve ehlibeyte sahip çıkmasından dolayı, ona mesafeli durmuşlar hatta ilişmişlerdir. Bir kısım hocalar ise; enaniyet ve mesleğinin taassubundan dolayı Risale-i Nurları ve Üstadı kendine rakib tahayyül ettiği için soğuk bakmış, bazen de tenkit etmişler.
Halbuki Risale-i Nurlar meselelere; ehl-i hak olan Ehl-i sünnetin insaflı ve iz’anlı bakış açısı ile bakıyor. Hâdiseleri meslek ve meşreb taassubu penceresinden değerlendirmiyor. Risale-i Nurlarda Şia’nın ifrat bakış açısı yok ki, tenkide mahal olsun. Ama maalesef meslek ve meşrebinin taassubu ile hareket eden Vehhabi damarlı hocalar Risale-i Nurlara bu noktadan mesafeli durmuşlar ve duruyorlar. Nur talebeleri bu taassub ve bakış açısını kırmak için müsbet bir şekilde bu hocalar ile irtibat kurmalıdırlar.
Risale-i Nurlar bu zamanda küfür ve inkâr cereyanının karşısında duruyor. Böyle çok mühim bir vazifeyi ifa eden Risale-i Nurlara bazı ufak bir kaç meseleden dolayı mesafeli durmak ehl-i insaf ve idrak olan hocalara ve âlimlere asla yaraşmaz.
Başka bir kısım hocalar ise; enaniyet ve mesleğinin taassubundan dolayı Risale-i Nurları ve Üstadı kendine rakib tahayyül ettiği için soğuk bakmışlar, bazen de tenkit etmişler. Âlimler ve hocalar sınıfında Risale-i Nurlara olan mesafenin en ince ve en derin sebebi bundandır. Yani Üstad Hazretlerine karşı ilmî bir enaniyet taşıyorlar. Bu da iman abidesi olan Risale-i Nurlara karşı, onlarda bir soğukluk ve bir tenkit hissini inkişaf ettiriyor. Bu sebeple Nur talebeleri böyle hocaların ve âlimlerin payesini, yani ilmî haklarını rencide etmeden onlara gereken hürmet ve saygıyı göstererek meseleleri izah etmelidir.
Onlar Risale-i Nurları iyi anlamakta istihdam edilerek, hem ilimlerinden istifade edilmiş hem de ilimden gelen enaniyet bertaraf edilmiş olur. Bu sebeple onların ilimden gelen enaniyetine enaniyetle değil, tevazu ve hürmet ile mukabele etmek gerekiyor.
Üstad Hazretleri bu meseleye şu şekilde yaklaşmıştır.
"Elbette kanaatiniz gelmiş ki, bu fakir kardeşiniz ene ile meydana çıkmamış. Sizi enesine hâdim yapmıyor. Belki enesiz bir hâdim-i Kur'ânî olarak kendini size göstermiş. Ve kendini beğenmemeyi ve enesine taraftar olmamayı meslek ittihaz etmiş. Bununla beraber, kat'î delillerle size ispat etmiştir ki, meydan-ı istifadeye vaz edilen eserler mîrî malıdır, yani Kur'ân-ı Hakîmin tereşşuhâtıdır. Hiç kimse enesiyle onlara temellük edemez. Haydi, farz-ı muhal olarak, ben enemle o eserlere sahip çıkıyorum; benim bir kardeşimin dediği gibi, madem bu Kur'ânî hakikat kapısı açıldı, benim noksaniyetime ve ehemmiyetsizliğime bakılmayarak, ehl-i ilim ve kemal arkamda bulunmaktan çekinmemeli ve istiğnâ etmemelidirler. Selef-i Sâlihînin ve muhakkıkîn-i ulemanın âsarları, çendan her derde kâfi ve vâfi bir hazine-i azîmedir; fakat bazı zaman olur ki, bir anahtar bir hazineden ziyade ehemmiyetli olur. Çünkü hazine kapalıdır. Fakat bir anahtar çok hazineleri açabilir."(1)
Risale-i Nurlar Selef-i Sâlihînin ve muhakkıkîn-i ulemanın eserlerini açan ve anlaşılmasını kolaylaştıran bir anahtar hükmünde olduğu için, bu zamanda âlimler ve hocalar da şiddetle ondaki hakikatlere muhtaçtır. Malum olduğu üzere yeni rejimin kurulması ile medrese ve tekkeler kapatılıp eski zamanda yazılmış küllî hazinelerin kapılarına kilit vurulmuştur. Onları okuyup istifade etmek için bir alt yapı ve İslamî eğitim sistemi olmadığı için, insanların Selef-i Sâlihînin ve muhakkıkîn-i ulemanın eserlerini tek başına okuyup anlaması imkânsız bir hale getirilmiştir
Risale-i Nurlar ikram-ı İlahi eseri olarak bu zamanda eski medrese ve tekkelerin uzun ve meşakkatle verdiği ilmî neticeyi on beş hafta gibi kısa bir süreye indirip insanların Selef-i Sâlihînin ve muhakkıkîn-i ulemanın eserlerini anlamaya bir basamak ve bir anahtar hükmüne geçmiştir. Öyle ise ehl-i ilim ve hocalar bu eserlere ciddi manada sahip çıkıp neşrine çalışmaları iktiza eder. Risale-i Nurların asıl sahibi hocalar ve âlimlerdir. Bu sebeple bir an önce Risale-i Nurlara sahip çıkmalıdırlar, yoksa hem kendileri kaybeder hem de bu millete kötü bir emsal olup vebal altına girerler.
Üstad Hazretleri bu hakikate şu şekilde işaret ediyor:
"Zannederim ki, o enâniyet-i ilmiyeyi fazla taşıyan zatlar da anladılar ki, neşrolunan Sözler, hakaik-i Kur'âniyenin birer anahtarı ve o hakaiki inkâr etmeye çalışanların başlarına inen birer elmas kılıçtır. O ehl-i fazl ve kemal ve kuvvetli enâniyet-i ilmiyeyi taşıyan zatlar bilsinler ki, bana değil, Kur'ân-ı Hakîme talebe ve şakirt oluyorlar; ben de onların bir ders arkadaşıyım. Haydi, farz-ı muhal olarak, ben üstadlık dâvâ etsem, madem şimdi ehl-i imanın tabakatını, avamdan havassa kadar, maruz kaldıkları evham ve şübehattan kurtarmak çaresini bulduk; o ulema ya daha kolay bir çaresini bulsunlar veyahut bu çareyi iltizam edip ders versinler, taraftar olsunlar. Ulemâü's-sû' hakkında bir tehdid-i azîm var; bu zamanda ehl-i ilim ziyade dikkat etmeli."(2)
Diğer bir taife ise; Ulemâü's-sû' sınıfına giren, yani ilmini dünyanın âdi ve basit şeylerini elde etmekte vasıta olarak kullanan bid’at ve dalalet taifesidir. Bunların Risale-i Nurlara düşman ve rekabet içinde olması ilmî bir gayret ve enaniyetten dolayı değil, menfaat ve süfli niyetlerinden ve beklentilerinden dolayıdır. Yani bunların derdi İslam değil, İslam ile dünyalık ve makam elde etmektir. Böyle kötü niyetli oldukları için, bid’atlara ve dinsizliğe çabuk taraftar oluyorlar. Tarihte olduğu gibi, günümüzde bu tip insanlar hep olmuştur ve olmaya da devam edecektir.
Peygamber Efendimiz (asm) bu tipleri şöyle tarif ediyor:
“Kıyamet gününde insanların en şiddetli azab çekeni, Allah'ın ilmiyle kendisine bir menfaat vermediği âlimdir." (Kenzu’l-ummal, 10/29099)
"Kötü âlimler kıyamet günü getirilir, cehennem ateşine atılır. Her biri, cehennemde bir kamış ile değirmen döndüren merkeb gibi dolaşır durur. Ona: 'Vay sana, biz seninle doğru yolu bulmuştuk, bu halin de ne?' diye sorarlar. O da der ki: 'Ben, sizi nehyettiğim şeyleri tutmaz aksini yapardım.'" (el- Hindi, Kenzu’l-ummal, 10/29097)
"Ümmetim, kötü âlimler, cahil âbidler yüzünden helâk olur. Kötülerin en kötüsü kötü âlimlerdir. İyilerin en iyisi de iyi âlimlerdir." (Gazali, İhya, I/162, Bedir Yay., İstanbul 1974)
Üstad Hazretleri bu taifenin, yani kötü âlimlerin bu tarz yaklaşımlarına bakarak, bütün hocalara ve âlimlere darılmamalı ve küsmemelidir, diyor. Bilhassa devrin İstanbul ulemasından mühim bir kısmı; Risale-i Nurlara ciddi dost ve ciddi taraftar olmuş ve manen desteklemişlerdir. Bu sebeple onlara kızmamalı, haklarında menfi konuşulmamalıdır, diyerek bunu şu şekilde ifade ediyor:
"Hem merhum Fetva Emini Ali Rıza ve merhum Ahmed Şirani ve merhum Şevket Efendi ve merhum Mehmed Âkif gibi insaflı, Risale-i Nur'u fevkalâde takdir ve tahsin eden o muhterem ve merhum zatların hatırı için, biz İstanbul hocalarına dostuz, onlardan gücenmeyiz. İnşaallah, bir zaman Yirminci Lem'a-i İhlâs kendini onlara okutturacak, o eski dostları da yeni dostlar yapacak."(3)
Netice olarak, Risale-i Nurlar medreseden çıkmış, ilim içinde hakikate yol açmış, hakikî sahipleri ve taraftarları medreseden çıkan hocalar ve âlimler olduğuna binâen, bu taifelerin Risale-i Nurlara sahip çıkması ve Risale-i Nurları İslam ve insanlık âlemine neşretmeleri onlar üstüne büyük bir vazife ve mes’uliyettir.
Dipnotlar:
(1) bk. Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Altıncı Risale.
(2) bk. a.g.e.
(3) bk. Emirdağı Lahikası-I, 107. Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü