Risalelerin yazdırılmasının hikmeti nedir? "Yazdırıldı." yerine "İlham olundu." denilseydi daha iyi olmaz mıydı?
Değerli Kardeşimiz;
Allah peygamberleri ve onların varisi olan âlim ve mürşitleri insanlara hakkı ders verip, doğru yolu göstermek için gönderiyor. İnsanlık sadece mücerret aklı ile hakkı bulamıyor. Bu sebeple Allah vahiy ve peygamberleri vesilesi ile insan aklını hem teyit hem de terbiye ediyor. Her asırda müceddiidlerin gelmesi de bu hikmete mebnidir. Zira her asrın manevî ve fikri meseleleri farklı olabiliyor; Allah da asrın hastalığına göre bir hekim-i manevî gönderiyor. Bu hekimin isminin Ali veya Veli olması hiç mühim değildir.
Üstad Hazretleri de bu materyalist ve maddeci asrın manevî hekimidir. Risale-i Nurlar ise bu asrın hekimi olan Said Nursi Hazretlerine ihsan edilen manevî ilaçlardır. Risale-i Nurlar Üstad Hazretlerinin vesilesi ile Allah’ın bu zamanda insanlara bahşettiği en mükemmel bir Kur’an tefsiridir. Kur’an’ın bu asır insanlarının anlayacağı şekilde bir yorumudur.
Nitekim Üstad Hazretleri 1878’de doğmuş ve en dehşetli fitneler de onun dönemi olan bin dokuz yüzlü yıllarda vuku bulmuştur. Bu müthiş ve dehşetli hâdiseler başta Birinci Dünya Savaşı, sonra Rusya’da ateizm olan komünizmin kurulması ve dünyanın yarısını istila etmesi, ardından Anadolu’nun işgal edilmesi ve Osmanlının yıkılması ile yerine ladini bir rejimin gelmesi, ardından İkinci Dünya Savaşı gibi müthiş dehşetli hâdiseler, tamamen Üstad Hazretlerinin dönemi olan On Dördüncü Hicri Asırda vuku bulmuştur. Bu dehşetli hâdiseler ışığında meseleye bakacak olursak, sualinizin cevabı çok bariz olarak anlaşılır.
Kur'an’ın iki çeşit tefsiri vardır:
Birisi: Klasik olarak Fatiha'dan başlayıp Nas Suresi'ne kadar, gramer ölçüleri dâhilinde, ilmi ve kesbi bir tarzda yazılan tefsirdir. Bu tefsir daha çok Kur’an’ın zahiri ve sarih manasına bakar. Bu tarz ile yazılan tefsirler yüz binleri geçmiştir.
İkincisi: Kur'an’ın daha çok remzi ve manevî tefsiridir. Bu tefsir klasik olarak baştan sona doğru yapılan bir tefsir gibi değildir. Daha çok bulunduğu zamanın şart ve ilciatına hitap eden ve o zamanın manevî hastalığına ilaç hükmündedir. İlmi ve kesbi olmayıp, Vehbi ve ledünni bir tefsirdir. Yani; Allah vergisidir. Allah’ın kerem ve şefkatinden o zamanın hastalığına şifa olması için verilen bir ikramdır. Bu tefsirin yazılımında müfessirin fikri ve ilminden, ziyade Allah’ın ilhamı ve Vehbi galiptir. İslam tarihinde bu gibi tefsirler diğer klasik tefsirlere nispeten daha çok ilgi ve alaka görmüştür. Bunun sebebi zamanın yaralarına tam ilaç olması ve avama hitap etmesidir.
Risale-i Nur da bu ikinci sınıf tefsirlerdendir. Kesb ve ilimden ziyade, Vehbe ve ilhama dayanan bir tefsirdir. Üstat, buna Risale-i Nur’un çok yerlerinde işaret ediyor. Yazmayıp, yazdırılması bu manaya işaret içindir. Bu da İslam tarihinde daha önce vuku bulmuştur ve şimdi de Risale-i Nur buna mazhar olmuştur. Bunun İslam’a zıt bir yönü yoktur. Allah’ın ilhamının derece ve mertebeleri vardır. Bu ilham derecesi arıdan başlar, avam insanlara, oradan kalbi külliyet kesp etmiş büyük zatlara, oradan da meleklere kadar nevileri vardır.
Bunlar ayet ve hadislerle sabit bir hakikattir. Allah arıya ne yapacağını ilham edecek, ama çok zor durumda kalmış kullarına Kur'an’ın îşari ve remzi manalarını ilham yolu ile ders vermeyecek. Bu hem şefkatine hem de hikmetine münafi olur. Bu mana, ümmetin âlimlerince de kabul görmüş bir hakikattir. Yoksa birkaç önyargılı ve İslami ilimlerden uzak şahsın delilsiz ve mesnetsiz fikirleri ölçü değildir.
Bu gibi kelimelerin değerlendirilmesinde eserin bütününe bakılır. Yani Risale-i Nur'un her tarafında "yazdırıldı" ifadesinin ne manaya geldiği net bir şekilde anlaşılırken, bizim kalkıp Bektaşi gibi bir kelimeye hasr-ı nazar etmemiz ve oradan kargaşa çıkarmaya çalışmamız abesle iştigal etmek olur.
Meselâ; Kur’an’ın üçte ikisi ısrarla ve devamla tevhidi vurgularken, Kur’an'da geçen bazı müteşabih ifade ve kelimeleri göstererek, "İşte Kur’an şirke müsaade ediyor" demek ahmaklıktır, cehalettir. Çünkü bu tarz kelime ve ifadeler kitap bütünlüğü içinde anlaşılır ve bağlamından koparılarak değerlendirilemezler.
Risale-i Nur'un onlarca yerinde ilham ifadesi geçerken, bir iki yerde yazdırıldı ifadesinin geçmesi de gayet normal bir durumdur. Ve bunun ne manada kullanıldığını aklı başında insanlar derhal anlarlar. Risale-i Nur'un her tarafında iman ispat edilmeye çalışılırken, bir iki kelimesi ile imana zıt şey söylenmesi elbette düşünülemez.
Yani yazdırıldı ifadesi; -hâşâ- "Ben peygamberim, bana vahiy geliyor" manasında değil, "Bu imani hakikatler bana, ihtiyacıma binaen ilham edildi" manasında kullanılıyor. Böyle eften püften bahaneler ile Risale-i Nur'un bütününe gölge düşürmeye çalışmak beyhudedir...
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"Hemen herkesin dediği gibi; hatırıma geldi, yahut fikrime geldi, yahut fikrime ihtar edildi gibi tabirleri herkes istimal ediyor. Benim de bunu söylemekten maksadım bu ki:
"Benim hünerim, benim zekâm değil. Sünuhat kabîlinden demektir. Bu da herkesin dediği gibi bir sözdür.
Eğer vukufsuz ehl-i vukufun verdiği mana ilham da olsa; hayvanattan tut, tâ melaikelere, tâ insanlara, tâ herkese bir nevi ilhama ve sünuhata mazhar oldukları, ehl-i fen ve ehl-i ilim ittifak etmişler. Buna suç diyen, ilim ve fenni inkâr etmek lâzım gelir.
Emirdağ-2 - 133"