Üstad'ın Birinci Said (Eski Said) Dönemi, İkinci Said (Yeni Said) Dönemi ve Üçüncü Said Dönemleri hakkında bilgi verir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Eski (Birinci) Said Dönemi: Bu dönem Üstadımızın siyaset-i İslamiyeyi esas tutup idarecilere tesir edip bu yolla İslama hizmet etmeyi umduğu bir dönemdir. Üstadımız bu dönemin hizmetleriyle alakalı şu öz açıklamarda bulunmuştur.
"Bitlis vilâyetine tâbi Nurs köyünde doğan ben, talebe hayatımda rastgelen âlimlerle mücâdele ederek, ilmî münakaşalarla karşıma çıkanları inâyet-i İlâhiye ile mağlûp ede ede İstanbul'a kadar geldim. İstanbul'da bu âfetli şöhret içinde mücadele ederek, nihayet rakiplerimin ifsadatıyla, merhum Sultan Hamid'in emriyle tımarhaneye kadar sürüklendim. Hürriyet ilânıyla ve 31 Mart Vak'asındaki hizmetlerimle İttihad ve Terakki hükûmetinin nazar-ı dikkatini celb ettim. Camiü'l-Ezher gibi, 'Medresetü'z-Zehrâ' namında bir İslam üniversitesinin Van'da açılması teklifiyle karşılaştım. Hattâ temelini attım. Birinci Harbin patlamasıyla talebelerimi başıma toplayarak gönüllü alay kumandanı olarak harbe iştirak ettim. Kafkas cephesinde, Bitlis'te esir düştüm. Esaretten kurtularak İstanbul'a geldim. Dârü'l-Hikmeti'l-İslamiye'ye âzâ oldum. Mütareke zamanında, istilâ kuvvetlerine karşı bütün mevcudiyetimle İstanbul'da çalıştım. Millî hükûmetin galibiyeti üzerine, yaptığım hizmetler Ankara hükûmetince takdir edilerek Van'da üniversite açmak teklifi tekrarlandı."(1)
Yeni (İkinci) Said Dönemi: Bu dönem Bediüzzaman'ın siyaseti bırakıp, tamamen iman hizmeti yaptığı ve bütün mesaisini bu yola odakladığı bir yeni dönemdir. Bunu kendisinden dinleyelim:
"Buraya kadar geçen hayatım bir vatanperverlik hali idi. Siyaset yoluyla dine hizmet hissini taşıyordum. Fakat bu andan itibaren dünyadan tamamen yüz çevirdim ve kendi ıstılahıma göre 'Eski Said'i gömdüm. Büsbütün âhiret ehli 'Yeni Said' olarak dünyadan elimi çektim. Tam bir inziva ile bir zaman İstanbul'un Yûşâ Tepesine çekildim. Daha sonra doğduğum yer olan Bitlis ve Van tarafına giderek mağaralara kapandım. Ruhî ve vicdanî hazzımla başbaşa kaldım. 'Eûzü billahi mineşşeytani vessiyaseti' yani, 'Şeytandan ve siyasetten Allah'a sığınırım.' düsturuyla kendi ruhî âlemime daldım. Ve Kur'ân-ı Azîmüşşânın tetkik ve mütalâasıyla vakit geçirerek 'Yeni Said' olarak yaşamaya başladım. Fakat kaderin cilveleri, beni menfî olarak muhtelif yerlerde bulundurdu. Bu esnada Kur'ân-ı Kerîmin feyzinden kalbime doğan füyuzâtı yanımdaki kimselere yazdırarak birtakım risaleler vücuda geldi. Bu risalelerin heyet-i mecmuasına 'Risale-i Nur' ismini verdim. Hakikaten Kur'ân'ın nuruna istinad edildiği için, bu isim vicdanımdan doğmuş. Bunun ilham-ı İlâhî olduğuna bütün imanımla kaniim ve bunları istinsah edenlere 'Bârekâllah' dedim. Çünkü İmân nurunu başkalarından esirgemeye imkân yoktu."
"Bu risalelerim birtakım İmân sahipleri tarafından birbirinden alınarak istinsah edildi. Bana böyle bir kanaat verdi ki, Müslümanların zedelenen imanlarını takviye için bir sevk-i İlâhîdir. Bu sevk-i İlâhîye hiç bir sahib-i İmân mâni olamayacağı gibi, teşvike de dinen mecbur bulunduğumu hissettim. Zaten bugüne kadar yüz otuzu bulan bu risaleler tamamen âhiret ve İmân bahislerine ait olup, siyasetten ve dünyadan kastî olarak bahsetmez. Buna rağmen birtakım fırsat düşkünlerinin de iştigal mevzuu oldu. Üzerinde tetkikat yapılarak Eskişehir, Kastamonu, Denizli'de tevkif edildim; muhakemeler oldu. Neticede hakikat tecellî etti, adalet yerini buldu."(2)
Üçüncü Said Dönemi: Bu dönem ise artık ahirete yaklaşmanın, yaşlılığın, hastalıkların çokluğunun, yazılan eserin tamamlanmasının, İman hizmeti yapacak kişilerin artmasının verdiği bir halet-i ruhiye ile artık Allah ile beraber olmanın zamanının geldiği bir zamandır. Allah (c.c) ile beraber olmanın ve Allah'ı her yerde görme ve müşahede etmenin keyfiyeti bu dönemde kemal derecede yaşanmaya başlanmıştır.
Bütün bu tesbitlerin ışığında görüyoruz ki, Bediüzzaman, "Eski Said" döneminde hangi ölçüler ile hareket etmiş ise, "Yeni Said" ve "Üçüncü Said Dönemi"nde de aynı ölçüler ile hareket etmiştir. Tavrında meydana gelen zahirî farklılık ise yaşanan olayların ve toplumun geçirdiği siyasî-sosyal değişikliklerin gerektirdiği uygulama farkıdır. Bir başka ifadeyle, Bediüzzaman Hazretleri, şaşmaz prensip ve ölçüleri hangi devirde, nasıl bir siyasî tavrı gerektiriyorsa, öyle davranmıştır. Bu durum, onun canlı, hareketli tam anlamıyla hazmedilmiş ve her şart altında uygulama imkanı olabilen değişmez kriterlere sahip olduğunu ve ona göre hareket ettiğini vurgulamaktadır.
Dipnotlar:
(1) bk. Şualar, On Dördüncü Şua.
(2) bk. age.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar