Üstad'ın Birinci Said (Eski Said) Dönemi, İkinci Said (Yeni Said) Dönemi ve Üçüncü Said Dönemleri hakkında bilgi verir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Üstad'ın; Eski Said, Yeni Said şeklinde hizmet tarzını belirleyen en mühim sebep, bulunduğu dönemin şartları ve içtimai yapının şeklidir. Her iki dönem ve içtimai yapı, çok farklı bir hüviyete girmiştir. Eski Said Dönemi içtimai ve siyasi ağırlıklı bir dönemken, Yeni Said dönemi imani ve fikri bir dönemdir.
Eski Said Dönemi Osmanlı'nın son dönemlerine denk geliyor ki; o zamanın şartları ve içtimai yapısı çok farklıdır. Bu dönemde İslam toplumu savaş ve siyasi çalkantılardan gözünü açamayacak bir vaziyette idi. İnkârcılık ve felsefe tohum şeklinde yeni yeni yeşermekte idi. Üstad bu dönemde siyasi ve içtimai fikirleri ile toplumu yönlendirmeyi tercih etmiştir. Nitekim çok faydalı teşhis ve tedaviler de ortaya koymuştur.
Eski (Birinci) Said Dönemi: Bu dönem Üstadımızın siyaset-i İslamiyeyi esas tutup idarecilere tesir edip, bu yolla İslam’a hizmet etmeyi umduğu bir dönemdir. Üstadımız bu dönemin hizmetleriyle alakalı şu öz açıklamalarda bulunmuştur:
"Bitlis vilâyetine tâbi Nurs köyünde doğan ben, talebe hayatımda rastgelen âlimlerle mücâdele ederek, ilmî münakaşalarla karşıma çıkanları inâyet-i İlâhiye ile mağlûp ede ede İstanbul'a kadar geldim. İstanbul'da bu âfetli şöhret içinde mücadele ederek, nihayet rakiplerimin ifsadatıyla, merhum Sultan Hamid'in emriyle tımarhaneye kadar sürüklendim. Hürriyet ilânıyla ve 31 Mart Vak'asındaki hizmetlerimle İttihad ve Terakki hükûmetinin nazar-ı dikkatini celb ettim. Camiü'l-Ezher gibi, 'Medresetü'z-Zehrâ' namında bir İslam üniversitesinin Van'da açılması teklifiyle karşılaştım. Hattâ temelini attım. Birinci Harbin patlamasıyla talebelerimi başıma toplayarak gönüllü alay kumandanı olarak harbe iştirak ettim. Kafkas cephesinde, Bitlis'te esir düştüm. Esaretten kurtularak İstanbul'a geldim. Dârü'l-Hikmeti'l-İslamiye'ye âzâ oldum. Mütareke zamanında, istilâ kuvvetlerine karşı bütün mevcudiyetimle İstanbul'da çalıştım. Millî hükûmetin galibiyeti üzerine, yaptığım hizmetler Ankara hükûmetince takdir edilerek Van'da üniversite açmak teklifi tekrarlandı."(1)
Yeni Said Döneminde ise; Osmanlı yıkılmış, yerine yeni bir rejim kurulmuş, tohum halindeki inkarcılık ve felsefe ağaç şekline gelmiş, dünyanın yarısını Komünizm vasıtası ile tesirine almıştır. Ekser insanlar bu inkârcılık felsefesi karşısında imanlarını kaybeder bir vaziyete gelmiştir. Elbette bu inkârcı felsefeye karşı kuvvetli ve ikna edici bir fikir ile karşı koymak gerekir ki, Risale-i Nurlar bu vazifeyi ifa etmiştir. Üstad bu dönemde bütün gayret ve himmetini, milletin imanın kurtulmasına sarf ediyor, zaten lazım olan da budur.
Yeni (İkinci) Said Dönemi: Bu dönem Bediüzzaman'ın siyaseti bırakıp, tamamen iman hizmeti ile meşgul olduğu, bütün mesaisini bu yola odakladığı bir yeni dönemdir. Bunu kendisinden dinleyelim:
"Buraya kadar geçen hayatım bir vatanperverlik hali idi. Siyaset yoluyla dine hizmet hissini taşıyordum. Fakat bu andan itibaren dünyadan tamamen yüz çevirdim ve kendi ıstılahıma göre 'Eski Said'i gömdüm. Büsbütün âhiret ehli 'Yeni Said' olarak dünyadan elimi çektim. Tam bir inziva ile bir zaman İstanbul'un Yûşâ Tepesine çekildim. Daha sonra doğduğum yer olan Bitlis ve Van tarafına giderek mağaralara kapandım. Ruhî ve vicdanî hazzımla başbaşa kaldım. 'Eûzü billahi mineşşeytani vessiyaseti' yani, 'Şeytandan ve siyasetten Allah'a sığınırım.' düsturuyla kendi ruhî âlemime daldım. Ve Kur'ân-ı Azîmüşşânın tetkik ve mütalâasıyla vakit geçirerek 'Yeni Said' olarak yaşamaya başladım. Fakat kaderin cilveleri, beni menfî olarak muhtelif yerlerde bulundurdu. Bu esnada Kur'ân-ı Kerîmin feyzinden kalbime doğan füyuzâtı yanımdaki kimselere yazdırarak birtakım risaleler vücuda geldi. Bu risalelerin heyet-i mecmuasına 'Risale-i Nur' ismini verdim. Hakikaten Kur'ân'ın nuruna istinad edildiği için, bu isim vicdanımdan doğmuş. Bunun ilham-ı İlâhî olduğuna bütün imanımla kaniim ve bunları istinsah edenlere 'Bârekâllah' dedim. Çünkü İmân nurunu başkalarından esirgemeye imkân yoktu."
"Bu risalelerim birtakım İmân sahipleri tarafından birbirinden alınarak istinsah edildi. Bana böyle bir kanaat verdi ki, Müslümanların zedelenen imanlarını takviye için bir sevk-i İlâhîdir. Bu sevk-i İlâhîye hiç bir sahib-i İmân mâni olamayacağı gibi, teşvike de dinen mecbur bulunduğumu hissettim. Zaten bugüne kadar yüz otuzu bulan bu risaleler tamamen âhiret ve İmân bahislerine ait olup, siyasetten ve dünyadan kastî olarak bahsetmez. Buna rağmen birtakım fırsat düşkünlerinin de iştigal mevzuu oldu. Üzerinde tetkikat yapılarak Eskişehir, Kastamonu, Denizli'de tevkif edildim; muhakemeler oldu. Neticede hakikat tecellî etti, adalet yerini buldu."(2)
Üçüncü Said Dönemi: Bu dönem ise, ahirete yaklaşmanın, yaşlılığın, hastalıkların çokluğunun, yazılan eserin tamamlanmasının, iman hizmeti yapacak kişilerin artmasının verdiği bir halet-i ruhiye ile artık Allah ile beraber olmanın zamanının geldiği bir zamandır. Allah (c.c) ile beraber olmanın ve Allah'ı her yerde müşahede etmenin keyfiyeti bu dönemde kemal derecede yaşanmaya başlanmıştır.
Bütün bu tesbitlerin ışığında görüyoruz ki, Bediüzzaman, "Eski Said" döneminde hangi düsturlarla hareket etmiş ise, "Yeni Said" ve "Üçüncü Said Dönemi"nde de aynı düsturlarla hareket etmiştir. Tavrında meydana gelen zahirî farklılık ise yaşanan hâdiselerin ve toplumun geçirdiği siyasî-içtimaî değişikliklerin gerektirdiği uygulama farkıdır. Bir başka ifadeyle, Bediüzzaman Hazretleri, şaşmaz prensip ve ölçüleri hangi devirde, nasıl bir siyasî tavrı gerektiriyorsa, öyle davranmıştır. Bu durum, onun canlı, hareketli tam manasıyla hazmedilmiş ve her şart altında uygulama imkânı olabilen değişmez prensiplere sahip olduğunu ve ona göre hareket ettiğini vurgulamaktadır.
Dipnotlar:
(1) bk. Şualar, On Dördüncü Şua.
(2) bk. age.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar