"Ruhsat-ı şer’iye olan kasr-ı namaz ve takdim tehir..." Cümlesine göre, seferde farzları kısaltmadan kılabilir miyiz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Seferilik meselesi, hayli teferruatı olan bir meseledir. Bu konuda ulemanın tam bir ittifakı yoktur. Üstad Şafii mezhebindendir. Bu mezhepte seferde namazı kısa kılmak bir ruhsattır. Yani isteyen iki kılar, isteyen de dört kılar.

Hanefi mezhebinde ise seferde namazı kasretmek efdaldir, normal kılmak tenzihen mekruhtur. Ancak Hanefi mezhebinde hangi şartlarda seferilik tahakkuk ettiği hususunda ihtilaf vardır. Bazı âlimler doksan km.yi esas alırken, bazıları en az on sekiz saatlik, bazıları da üç günlük mesafeyi vasat bir ulaşım vasıtasıyla gitmeyi esas almaktadır. Hal böyle olunca uygulamada farklılıkların olması kaçınılmazdır. Bunu mesele etmeyip, bu içtihatların her birine saygı duymak en uygunudur kanaatindeyiz. Zira böyle konularda hak taaddüt edebilir, her biri niyetine göre ecrini alır.

Üstad, Barla Lahikası'nda şöyle der:

"Sordukları mes'ele-i şer'iye ise; şimdiki mesleğimiz ve halimiz, o mes'elelerle meşgul olmaya müsaade etmiyor. Yalnız bu kadar var ki: Ruhsat-ı şer'iye olan kasr-ı namaz ve takdim te'hir, vesait-i nakliye bir kararda olmadığı için onlara bina edilmez. Belki kaide-i şer'iye olan kasr-ı namaz, sabit olan mesafeye bina edilebilir."

"Eğer denilse ki: Tayyare ile ve şimendifer ile bir saatte giden zahmet çekmiyor ki, ruhsata müstehak olsun."

"Elcevab: Tayyare ve şimendiferde abdest alıp, vaktinde namazını kılmak, yayan serbest gidenlerden daha ziyade müşkilât bulunduğu için, ruhsata sebebiyet verir."

"Her ne ise, şimdilik bu kadar yazılabildi. Bu mes'ele-i şer'iyeyi ülema-i İslâm halletmişler, bize ihtiyaç bırakmamışlar." (1)

Üstadımızın bu ifadesinden, dört rekâtlı farzları kısaltmadan aynen kılınabileceği anlaşılır.

Nisa suresi 101. ayetine ve Hz. Peygamber (asm)’in uygulamalarına dayanan fakihler, yolculukta dört rekâtlı farz namazların ikişer rekât kılınmasının câiz olduğu hususunda icmâ etmişlerdir.

Şafiî ve Hanbelilere göre ise, yolculukta namazları kısaltarak kılmak, muhayyer olmak üzere ruhsattır. Seferî kişi namazlarını kısaltarak da tam olarak da kılabilir. Ancak Hanbelîlere göre kısaltmak mutlak olarak tam kılmaktan daha faziletlidir. Çünkü Hz. Peygamber (asv) ile dört halife bu şekilde yapmaya devam etmişlerdir.

Mâlikî fakihlerinin ekseriyetine ve Hanefîler’e göre ise azîmettir; ancak Mâlikîlerin ekseriyeti kısaltarak kılmayı sünnet-i müekkede, Hanefîler yolcunun tercih hakkı bulunmayıp kısaltmasının vâcib olduğu kanaatindedir.

Bazı Hanefî fakihleri kısaltma hükmünü ruhsat diye tarif ederken, bununla azîmet hükmündeki ıskat ruhsatını kastetmişlerdir. Onlara göre yolcunun dört rekâtlı namazı bilerek kısaltmadan kılması mekruhtur. Fakat iki rekât kılıp teşehhüdde bulunduktan sonra, iki rekât daha kılarsa farzı eda etmiş olur; selâmı geciktirmiş olmasından dolayı dinde tasvib edilmeyen bir iş yapmış olmakla birlikte, diğer iki rekât nâfile sayılır. Birinci teşehhüdü terk etmiş veya ilk iki rek‘atta kıraatte bulunmamışsa farzı eda etmiş sayılmaz.

Yine Hanefî mezhebine göre seferde iken kazâya kalan dört rek‘atlı namazlar mukim olunduğunda da ikişer rek‘at kılınır.

Ayrıca Hanefîler dışında üç mezhep imamına göre, yolcuların öğlen ve ikindi namazını veya akşam ile yatsı namazını ikişer rekât olarak kısaltarak kılınmasına "cem", bir önceki namazı öne alınmasına "takdim" veya bir sonraki namazla birlikte kılınmasına da "te´hir" denilir.

Başka bir ifade ile öğle namazı ile birlikte ikindi namazını öne alınarak kılınan namaza "cem-i takdim", öğle namazını ikindiye bırakıp her iki namazı ikindi vaktinde kılmasına da "cem-i tehir" denilir. Akşam ve yatsı namazları için de aynı durum söz konusudur. Yalnız sabah namazı cem edilemez.

Hanefilere göre, Arafat dışında cem, takdim ve tehir yoktur.

İşte Üstad Bediüzzaman, seferilikle alakalı verdiği cevaptaki “Ruhsat-ı şer’iye olan kasr-ı namaz ve takdim tehir” ifadeleriyle kastettiği, seferi olanların dört rekâtlı farz namazları ikişer rekât veya tam olarak, ayrıca namazları cem; takdim veya tehir şeklinde kılınabileceğidir.

Namazın kısaltılması, öne alınması veya sonraya bırakılması gibi şer’î ruhsatlar, kararlı ve sabit olmayan ulaşım vasıtalarına göre değil, kararlı ve sabit olan mesafeye göre tayin edilir. Yani sabit olan doksan kilometreyi geçen bir yolcu, en konforlu ve rahat bir ulaşım vasıtası ile de yolculuk etse yine seferi sayılır ve namazın kısaltılması ruhsatından istifade eder. Namazın kısaltılması ulaşım vasıtalarının konforuna göre değil, doksan kilometrelik mesafeye göre tespit edilmiştir.

Bazılarının iddia ettiği gibi "Uçak, gemi gibi konforlu ve lüks vasıtalarda meşakkat ve sıkıntı olmadığı için ruhsat olmaz" sözü, esassız isabetsiz bir bakış açısıdır. Namazın kısaltılma illeti meşakkate değil, mesafeye göre tayin edilmiştir. Şayet meşakkat illet ve sebeb olsa idi, seferî olmayıp meşakkat içinde olan herkes namazını kısaltabilirdi.

(1) bk. Barla Lahikası, 293. Mektup.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 20.628
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...