ALLAH'IN İLMİ, İRADESİ, KUDRETİ

"Cenâb-ı Hak öyle bir Kadîr-i Mutlaktır ki, adem ve vücut, kudretine ve iradesine nisbeten iki menzil gibi, gayet kolay bir surette oraya gönderir ve getirir. İsterse bir günde, isterse bir anda oradan çevirir." (Mektubat, On Beşinci Mektup, Altıncı Sual)

"Adem-i mutlak zaten yoktur. Çünkü bir ilm-i muhît var. Hem daire-i ilm-i İlâhînin harici yok ki, bir şey ona atılsın." (Mektubat, On Beşinci Mektup, Altıncı Sual)

"Şu kâinatta görünen ef’âl ile tasarruf edip icad eden Sâniin, bir muhît ilmi var. Ve o ilim, Onun zâtının hassa-i lâzime-i zaruriyesidir; infikâki muhaldir." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)

"Kàbil değildir ki, şu muntazam mevcudatı icad eden Zâtın ilmi, ondan infikâk etsin." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)

"Şu ilm-i muhît, o Zâta lâzım olduğu gibi, taallûk cihetiyle her şeye dahi lâzımdır. Yani, hiçbir şey Ondan gizlenmesi kàbil değildir." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)

"Perdesiz, güneşe karşı zemin yüzündeki eşya, güneşi görmemesi kàbil olmadığı gibi, o Alîm-i Zülcelâlin nur-u ilmine karşı eşyanın gizlenmesi, bin derece daha gayr-ı kabildir, muhaldir." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)

"Her şey daire-i nazarındadır ve mukàbildir ve daire-i şuhudundadır ve her şeye nüfuzu var." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)

"Hikmetle iş görmek, ilimle olur. Hem bütün inâyetler, tezyinatlar, o ilme işaret eder. İnâyetkârâne, lütufkârâne iş gören, elbette bilir ve bilerek yapar." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)

"Herbiri birer mizan içindeki bütün intizamlı mevcudat ve herbiri birer intizam içindeki bütün mizanlı ve ölçülü hey’ât, yine o ilm-i muhîte işaret eder. Çünkü, intizam ile iş görmek, ilimle olur." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)

"Bütün mevcudatta görünen muntazam miktarlar, hikmet ve maslahata göre biçilmiş şekiller, bir kazânın düsturuyla ve kaderin pergâriyle tanzim edilmiş gibi meyvedar vaziyetler ve heyetler, bir ilm-i muhîti gösteriyor." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)

"Eşyaya ayrı ayrı muntazam suretler vermek, herşeyin mesâlih-i hayatiyesine ve vücuduna lâyık mahsus bir şekil vermek, bir ilm-i muhîtle olur, başka surette olamaz." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)

"Bütün zîhayata, herbirisine lâyık bir tarzda, münasip vakitte, ummadığı yerde rızıklarını vermek, bir ilm-i muhîtle olur. Çünkü rızkı gönderen, rızka muhtaç olanları bilecek, tanıyacak, vaktini bilecek, ihtiyacını idrak edecek; sonra rızkını lâyık bir tarzda verebilir." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)

"Umum zîhayatın, ipham ünvanı altında bir kanun-u taayyüne bağlı olan ecelleri, ölümleri bir ilm-i muhîti gösteriyor." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)

"Bütün mevcudata şamil, herbir mevcuda lâyık bir surette rahmetin taltifâtı, bir rahmet-i vâsia içinde bir ilm-i muhîti gösteriyor." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)

"Bütün eşyanın san’atındaki ihtimâmat ve san’atkârâne tasvirat ve mâhirâne tezyinat, bir ilm-i muhîti gösteriyor. Çünkü, binler vaziyet-i muhtemele içinde, muntazam ve müzeyyen, san’atlı ve hikmetli bir vaziyeti intihap etmek, derin bir ilimle olur." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)

"İcad ve ibdâ-ı eşyada kemâl-i suhulet, bir ilm-i ekmele delâlet eder. Çünkü bir işte kolaylık ve bir vaziyette suhulet, derece-i ilim ve maharetle mütenasiptir. Ne kadar ziyade bilse, o derece kolay yapar." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)

"Herbiri birer mu’cize-i san’at olan mevcudata bakıyoruz ki, hayretnümâ bir derecede suhuletle, kolaylıkla, külfetsiz, dağdağasız, kısa bir zamanda, fakat mu’ciznümâ bir surette icad edilir. Demek hadsiz bir ilim vardır ki, hadsiz suhuletle yapılır." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)

"Madem şu Kâinat Sahibinin böyle bir ilmi vardır. Elbette insanları ve insanların amellerini görür ve insanlar neye lâyık ve müstehak olduklarını bilir; hikmet ve rahmetinin muktezasına göre onlarla muamele eder ve edecek." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)

"Bütün mevcudat nasıl ki bir ilm-i muhîte delâlet ve şehadet eder. Öyle de, o ilm-i muhît sahibinin irade-i külliyesine dahi delâlet eder." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)

"Herbir şeye, hususan herbir zîhayata, pek çok müşevveş ihtimâlât içinde, muayyen bir ihtimalle ve pek çok akîm yollar içinde, neticeli bir yolla ve pek çok imkânât içinde mütereddit iken gayet muntazam bir teşahhus verilmesi, hadsiz cihetlerle bir irade-i külliyeyi gösteriyor." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)

"Hadsiz vaziyetler içinde bir vaziyeti intihap etmek, bir tahsis, bir tercih, bir kast ve bir irade ile olur." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)

"Tahsis, bir muhassısı iktiza eder. Tercih, bir müreccihi ister. Muhassıs ve müreccih ise iradedir." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)

"Kudret-i ezeliye zâtiyedir; tagayyür edemez, acz tahallül edemez, avâik tedahül edemez. Onda merâtib olamaz; her şey ona nisbeten birdir." (Mektubat, Hakikat Çekirdekleri)

"Rızık, hayat kadar kudret nazarında ehemmiyetlidir. Kudret çıkarıyor, kader giydiriyor, inâyet besliyor." (Mektubat, Hakikat Çekirdekleri)

"İzzet ve zillet, fakr ve servet, doğrudan doğruya Cenâb-ı Hakkın meşietine ve iradesine bağlıdır. Demek, kesret-i tabakatın en dağınık tasarrufâtına kadar, meşiet ve takdir-i İlâhiye iledir, tesadüf karışamaz." (Sözler, Yirmi Beşinci Söz, İkinci Şule, İkinci Nur, Üçüncü Meziyet-i Cezâlet)

"En büyük ve en küçük şeyler Ona nisbeten birdirler. Bir baharı halk etmek, bir çiçek kadar kolaydır." (Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, İkinci Maksat, Üçüncü Esas)

"Evet, bir Kadîr ki, şu âlem, bütün güneşleri, yıldızları, avâlimi, zerrâtı, cevâhiri, nihayetsiz lisanlarla Onun azametine ve kudretine şehadet eder." (Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, İkinci Maksat, Üçüncü Esas)

"Kudret-i İlâhiye zatîyedir. Öyle ise acz tahallül edemez." (Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, İkinci Maksat, Üçüncü Esas)

"Bütün kâinatı adem-i sırftan icad eden ve bütün ukulü hayrette bırakan, hem âsâr-ı azametiyle tecellî eden kudret-i ezeliyeye nisbeten, şüphesiz her şey müsavidir. Hiçbir şey Ona ağır gelmez." (Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, İkinci Maksat, Üçüncü Esas, Üçüncü Mesele)

"Kudret-i ezeliye gayr-ı mütenâhidir. Hem Zât-ı Akdese lâzime-i zaruriyedir." (Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, İkinci Maksat, Üçüncü Esas, Üçüncü Mesele)

"Cenâb-ı Hakkın kudret, ilim, iradesi, şemsin ziyası gibi bütün mevcudata âmm ve şâmil olup, hiçbir şeyle muvazene edilemez; Arş-ı Âzama taallûk ettikleri gibi, zerrelere de taallûk ederler." (İşarat-ul İ'caz, Sure-i Bakara, 7.Âyetin tefsiri)

"Kudret-i ezeliye, en evvel eşyanın melekût, yani içyüzüne taallûk eder. Bu yüz ise, alelumum güzel ve şeffaftır. Evet, şems ve kamerin yüzleri parlak olduğu gibi, gecenin ve bulutların da içyüzleri ziyadardır." (İşarat-ul İ'caz, Sure-i Bakara, 7.Âyetin tefsiri)

"Kudret-i ezeliyenin bir lem’ası kudretin hâsiyetine mâlik olduğundan, esbabın binler lem’asından ve esbabın sultanından daha tesirlidir. Çünkü, bunda tecezzî ve inkısam vardır, kudret-i ezeliyede ise yoktur." (Mesnevi-i Nuriye, Katre)

"Kudret Sâniin zâtına zâtîdir, ârazî değildir. Acz, kudretine tahallül edemez. Kudretin bir lem’asına zerreler, şemsler mütesavidir. Büyük, küçükten ağır ve zahmetli değildir." (Mesnevi-i Nuriye, Katre)

"Göz, lâmba, şems gibi nur ve nurânî şeylerde cüz’î-küllî, cüz-küll, bir-bin müsavidir." (Mesnevi-i Nuriye, Zeylü'l-Habbe)

"Şems-i Ezelî şu kâinat kitabında bütün babları, fasılları, satırları, cümleleri, harfleri def’aten, bilâ-külfet yazıyor. Ve ba’sü ba’delmevtte dahi aynı bu suhulet vardır." (Mesnevi-i Nuriye, Zeylü'l-Habbe)

"Kâinatın envâı, insanı tanıyor değil; belki insanı bilen ve tanıyan, merhamet eden bir Zâtın tanımasının ve bilmesinin delilleridir." (Lem'alar, On Dördüncü Lem'a, İkinci Makam, Üçüncü Sır)

"Madem seni biliyor, rahmetiyle bildiğini bildiriyor. Sen de Onu bil, hürmetle bildiğini bildir." (Lem'alar, On Dördüncü Lem'a, İkinci Makam, Üçüncü Sır)

"Kudret hem basit, hem nâmütenâhi, hem zâtî; mahall-i taallûk-u kudret hem vasıtasız, hem lekesiz, hem isyansızdır." (Sünûhat)

"Bir şey zâtî olsa, onun zıddı o zâta ârız olamaz. Çünkü içtimaü’z-zıddeyn olur; o da muhâldir." (Şualar, Yedinci Şuâ, Dördüncü Hakikat)

"Bu misafirhane-i dünyaya gelen her zîşuur, gözünü açtıkça görür ki, bir kudret, bütün kâinatı kabzasında tutmuş." (Şualar, On Beşinci Şuâ, El-Hüccetü'z-Zehra'nın Birinci Makamı)

"Bir baharı, tek bir çiçek misillü suhuletle icad eder. Cüz’î-küllî, küçük-büyük, az-çok, o kudrete nisbeten farkları yoktur. Seyyareleri, zerreler gibi kolay döndürür." (Şualar, On Beşinci Şuâ, El-Hüccetü'z-Zehra'nın İkinci Makamı)

"Bir bülbülü yaratan, bütün kuşları yaratan olabilir. Ve bir insanı halk eden ancak kâinatı icad eden Zâttır." (Şualar, On Beşinci Şuâ, El-Hüccetü'z-Zehra'nın İkinci Makamı)

"Zerreyi icad eden, yıldızın icadından âciz kalamaz. Ve lisan gibi bir uzvu halk eden, elbette insanı kolayca halk eder." (Şualar, On Beşinci Şuâ, El-Hüccetü'z-Zehra'nın İkinci Makamı)

"Kadîr-i Mutlakın kudretine nisbeten, yıldızlar zerreler gibi ve haşir bir bahar misillü ve haşirde bütün insanları diriltmesi bir nefsin ihyâsı derecesinde kolaydır." (Şualar, On Beşinci Şuâ, El-Hüccetü'z-Zehra'nın İkinci Makamı)

"Her şey Onun irade ve meşîetiyle olur. İstediği olur, istemediği olmaz. Her ne isterse yapar. İstemezse hiçbir şey olmaz." (Şualar, On Beşinci Şuâ, El-Hüccetü'z-Zehra'nın İkinci Makamı)

"Kadîr-i Mutlakın irade ve meşîetiyle ve ihtiyar ve kastıyla o mahsus, mükemmel vaziyet veriliyor. Ve her şeye şâmil bir iradenin taht-ı hükmündedir." (Şualar, On Beşinci Şuâ, El-Hüccetü'z-Zehra'nın İkinci Makamı)

"İnsanın hususan âcizlerin ve yavruların iaşeleri ve bilhassa mide matbahından cesedin rızık isteyen âzâlarına, hattâ hüceyrelerine, herbirine münasip rızkını yetiştirmeleri ve dağlar bir eczahane ve insana lâzım bütün mâdenlerin bir ambarı olmaları gibi hakîmâne işler, gayet ihâtalı bir ilimle olabilir." (Şualar, On Beşinci Şuâ, El-Hüccetü'z-Zehra'nın İkinci Makamı)

"Ezelî ve hadsiz kudrete isnad edilse, bu kâinatın icadı, bir insanın icadı kadar suhulet peydâ eder, kolay olur. Eğer ona verilmezse, birtek insanı acip cihazları ve duygularıyla yaratmak, kâinat kadar müşkülâtlı olur." (Şualar, On Beşinci Şuâ, El-Hüccetü'z-Zehra'nın İkinci Makamı)

"O Zât-ı Zülcelâlin o kudret-i ezeliyesine nisbeten bütün kâinatın idaresi ve terbiyesi, bir bahar, belki bir ağaç kadar kolaydır." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Onuncu Kelime)

"Kâinat dairesindeki mânialar, kayıtlar Onun önüne geçemez, Onun icraatını takyid edemez. Bütün kâinatı birden tasarruf edip çevirebilir." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Onuncu Kelime)

"Bütün kâinatı ihata eden bir nurdan hiçbir şey gizlenemez. Ve gayr-ı mütenahi bir daire-i kudretten bir şey hariç kalamaz." (Mesnevi-i Nuriye, Şulenin Zeyli)

"Mukaddir olan Kadîr-i Hakîmin büyüğe olan teveccühü, küçüğe olan teveccühüne mâni olamaz." (Mesnevi-i Nuriye, Şulenin Zeyli)

"Kudretin nisbeti kanunîdir. Yani, çoğa-aza, büyüğe-küçüğe bir bakar." (Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, İkinci Maksat, Üçüncü Esas, Üçüncü Mesele)

"Acz, Zâta ârız olamaz. Bilbedâhe, o Zâtın lâzımı olan kudrete tahallül edemez." (Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, İkinci Maksat, Üçüncü Esas, Birinci Mesele)

"Acz, kudretin içine giremez. Bilbedâhe, o kudret-i zâtiyede merâtip olamaz. Çünkü, her şeyin vücut merâtibi, o şeyin zıtlarının tedahülü iledir." (Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, İkinci Maksat, Üçüncü Esas, Birinci Mesele)

"Mümkün bir meselenin gayet kuvvetli bir muktazisi varsa, fâilin kudretinde noksaniyet yoksa, ona mümkün değil, belki vaki suretiyle bakılabilir." (Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, İkinci Maksat, Dördüncü Esas, Üçüncü Mesele)

"Hasenatı isteyen, iktiza eden rahmet-i İlâhiye; ve icad eden kudret-i Rabbâniyedir. Sual ve cevap, dâi ve sebep, ikisi de Haktandır." (Sözler, Yirmi Altıncı Söz, Birinci Mebhas)

"Kudret-i İlâhiye, âlem-i ekberde haşmet-i rububiyetini gösteriyor." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dördüncü Kelime)

"Şu kâinatta, şu görünen tasarrufat ve ef’âl ile hükmeden Sâni-i Kadîrin kudretine nisbeten, en büyük küll, en küçük cüz kadar kolay gelir." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Onuncu Kelime)

"Bir çekirdeği halk etmek için, bir ağacı halk edebilir bir kudret lâzımdır. Ve bir ağacı halk etmek için de, kâinatı halk edebilir bir kudret gerektir." (Lem'alar, Otuzuncu Lem'a, Üçüncü Nükte)

Okunma sayısı : 4.425
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...