Bediüzzaman Said Nursi hangi dilleri biliyordu? Latince biliyor muydu? Tarihçe-i Hayat'ı okumuş mudur?
Değerli Kardeşimiz;
Üstad'ın bildiği diller hususunda, hatıralarda şu bilgiler vardır:
"Benim kanaatim, Üstad Bediüzzaman birkaç tane yabancı dil bilirdi. Arapça, Farsça, Kürtçe, Fransızca ve Rusça konuştuğuna ben şahidimdir." (Tanıyanların Dilinden, SUBHİ TÜREL)
Rusça ve Fransızca bilmek Latin alfabesini bilmeyi iktiza ettiği için, Üstadımızın Latin alfabesini bilmemesi düşünülemez.
"Tahsil hayatı üç aydan başka mevcut olmadığı halde, bu kadar feyz-i ilim neşreden ve ilmin harikalarıyla en müntehâ mesâil-i ilmiye ve âliyede en yüksek mütefekkirleri dahi hayrette bırakacak bir mantık ulviyeti ibraz eden ve hayatının yarısından sonra öğrendiği bir lisanla bu kadar cazibedar bir tarz-ı beyan ve sürükleyici bir hareket izhar eden ve gayet feyyâz bir aşk ve heyecan terennüm eden bir derya-yı İmân ve bir hazine-i tevhid ve bir umman-ı hikmet halinde coşan bir ikinci Bediüzzaman gösterebilir misiniz?" (Şualar, On Dördüncü Şua)
Bu pasajdan Bediüzzaman Hazretlerinin Türkçeyi daha sonra öğrendiği ifade edilmektedir.
"Nur'un İlk Talebesi" unvanına sahip olan Hulusi YAHYAGİL Ağabey'den duyduğumuz bir hatırada, Üstad Hazretleri şöyle buyurmuş:
"Manalar kalbime Arapça gelir. Kürtçe düşünürüm. Türkçe de yazarım."
Buradaki ifadelerden Bediüzzamanın, Arapça, Türkçe ve Kürtçe'yi bildiği anlaşılmaktadır. Üstad'ın ana dilinin Kürtçe, Risale-i Nur eserlerinin ekserisinin Türkçe, bir kısmının da Arapça olması bu tezimizi doğrulamaktadır. Hatta "Eski Said" döneminde bazı eserlerini Arapça telif ettiğini -Mesnevi-i Nuriye ve İşaratü'l-İ'caz gibi- bilmekteyiz.
Yine Risale-i Nur eserlerinde Bediüzzaman Hazretlerinin kendi telifatı olan Farsça beyitler yazdığını müşahede etmekteyiz. Kendileri İstanbul'da Dar-ü'l Hikmetü'l-İslamiye'de aza olarak görev yapmadan önce, bu kurumun gereklerinden olan Fransızca eğitimi aldığını Nur sohbetlerinden dinlediğimiz kadarıyla bilmekteyiz.
Şunu ifade etmekte yarar mülahaza ediyoruz; İslamiyet ifrat ve tefritten beri bir dindir. Vasatı, yani orta yolu esas tutmuş olduğundan, bizler de Bediüzzaman'ı insanüstü biri olarak tanıtmaktan ziyade, olanı olduğu gibi, bulandırmadan ifade etmemiz gerekmektedir. Aşırılıklardan uzak durmamız gerekmektedir. Evet, Bediüzzaman Hazretleri tüm dilleri bilmiyordu. Ancak ihtiyaç olanlarını da mükemmel biliyordu diyebiliriz.
Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin hayatını anlatan Tarihçe-i Hayat kitabı, 1950’den sonra talebeleri tarafından hazırlanmıştır.
"... kendisine ait böyle bir tarihçe-i hayat hazırlandığını duyduğu zaman, 'Tafsilâta lüzum yok. Yalnız Risale-i Nur hizmetine dair bahisler yazılsın.' diye haber göndermesi gibi sebeplere binaen, şahsına ait bahisler gayet kısa kesilmiştir..." (Tarihçe-i Hayat, Giriş)
Tarihçe-i Hayat’ın yazılmasında bilhassa Zübeyir Gündüzalp Ağabey'in çok büyük katkısı olmuştur. İlk aşamada, şu andaki mevcut Tarihçe-i Hayat’ın üç katı büyüklüğünde, yani üç cilt olarak yazılıp fotoğrafsız olarak Üstad Bediüzzaman Hazretlerine takdim edilmiştir.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bazı kerâmetleri ve şahsını nazara veren kısımları çıkarıp, yerlerine Risâle-i Nurlardan bahisleri ve bazı fotoğraflarının konulmasını istemiştir. Böylece üç cilt kadar olan eser, tek kitap olarak şimdiki Tarihçe-i Hayat hâlini almıştır.
“Tahsin’in neşrettiği Tarihçe-i Hayat yirmi büyük mecmua kadar fayda verdi, fütuhat yaptı. Şimdi bir parça ilişmelerine katiyen merak etmesin. Nazar-ı dikkati celb ettiği için, büyük bir ilânname hükmüne geçti. Şimdiye kadar nasıl ki yirmi senedir yirmi büyük mecmua perde altında intişar etmesiyle çok büyük fütuhata medar oldu. Tarihçe-i Hayat’ın da perde altında intişarı inşâallah aynı neticeyi verecek.” (Emirdağ Lâhikası-II, 146. Mektup)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Allah c.c. razı olsun. Ustadı görmüş bir ağabeyin (Said Özdemir ağabey) dilinden duydum ki, Ustadımız çok mükemmel fransızca bilmiş ve bu dili 20 günden az bir süre içinde öğrenmiş (Tıpkı sahabiler gibi) ve avrupalılara bir caminin avlusunda iki saate yakın iman dersi vermiş fransızca. (O zaman dünya dili fransızca olduğu için, tabii şimdi aramızda olsaydı ingilizce ve almancayı da bir kaç hgaftaya öyrenirdi... çüki o Bediüzzaman) ve onu dinleyen avrupalılar demiş ki, böyle fransızca konuşa bilmek için Fransada doğup büyümek icab eder.
"Kendileri İstanbul'da Dar-ü'l Hikmetü'l-İsalmiye'de aza olarak görev yapmadan önce, bu kurumun gereklerinden olan Fransızca eğitimi aldığını." Bizim kanaatimize göre "eğitim aldığı" ifadesi Latince öğrendiğine bir karine niteliğindedir.