"Bir kısım ehl-i hakikat bu hususî dünyasını 'Lâ mevcude illâ Hû' diye inkâr etmekle, terk-i mâsivâ sırrıyla Cenab-ı Hakk'a karşı huzur-u dâimî ve mârifet-i İlâhiye bulur." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

“Vahdet-i Vücud”:Lâ mevcude illâ hu” cümlesinde yani “Allah’tan başka mevcut yoktur”, ifadesini bulan, bütün masivayı inkâr edip, sadece Allah’ın varlığına hasr-ı nazar eden bir tasavvuf meşrebidir. Yani Vahdet namına kesreti, Allah namına kâinatı inkâr etme ve varlığı birleme mesleğidir. Vahdet-i Vücud mesleğinde; Allah’a hasr-ı nazar etmek hükmettiği için, İbn-i Arabî bütün dikkat ve nazarını Allah’ın Zât’ına tevcih ediyor.

Bu fikre göre, Allah’tan başka masiva ve mahlûkat diye bir şey yoktur. Allah’ın varlığı ve birliğinde bir istiğrak halidir. Vahdet-i vücud meşrebinde olanlar Allah’ın varlığına nazarlarını o kadar hasretmişler ki, varlık denilince sadece vacib olan Allah’ın varlığını bilmişler, mümkinatı varlık olarak görmemişlerdir. Sadece bir vücûdu yâni vacib vücûdu görmüş ve bunun neticesi olarak sadece bir mevcudu yâni Allah’ın varlığını bilmişlerdir.

Bunların durumu, güneş ışığının içinde gözü kamaşan bir adamın sair zayıf ışıkları fark edememesi gibidir. İbn-i Arabî Hazretleri Allah’ın varlık güneşinden gözü kamaştığı için, sair zayıf varlıkları görememiştir. Bundan dolayı da, “Allah’tan başka mevcut yok”, demiştir. Ama kendine geldiği zaman, yani gözündeki kamaşma gittiği zaman, sair varlıkları kabul etmiştir. Bu sebepten dolayı Ehl-i sünnet âlimleri İbn-i Arabî’yi mazur saymışlardır.

Hâlbuki Ehl-i sünnet, “eşyanın hakikati sabittir”, diyerek mahlûkatın vücudunu kabul etmişler. Ehl-i Sünnet, Allah’ın dışında, eşyanın ve mahlûkatın da varlığını kabul etmiştir. Vahdet-i vücud, manevî yol kat’ etme esnasında bir cezbe ve manevî bir sarhoşluktur; muhakeme ve aklın iptalidir.

“Vahdet-i Şuhud”: Allah’tan başka her şeyi unutmak ve sadece O’nun varlığına hasr-ı nazar etmektir. Masiva ve kâinatı tamamı ile inkâr etmek yerine, unutmak ve görmezlikten gelmek tarzı ile huzur-u İlahiyi temin etmektir. Bu meşreb, eşyanın vücudunu inkâr etmedikleri için, vahdet-i vücutta olduğu gibi, mahzurlu ve tehlikeli yönleri yoktur. Bu yüzden, bu meslek diğerine nisbetle daha sağlam ve tehlikesi olmayan bir meslektir.

Eski zamanda gemilerde kürek cezaları vardı, esirler geminin kürek odasına konulur ve unutulurdu. Aynı şekilde vahdet-i şuhud da masiva ve kâinatı nisyan odasına kilitleyip Allah ile kul arasına girmesine mani oluyor. Yani Allah’ı unutturacak her şeyi unutmak ile cezalandırmaktır. Bu meslek belki tehlikesizdir, lakin bu maddeci asırda tatbiîki çok zordur.

Bu iki meşrebin müşterek ciheti; kesret âleminin Allah ile kul arasında bir engel olmasıdır. Dolayısı ile bu kesret âlemini bir şekilde aradan çıkarıp, huzur-u etemmi temin etmek gerekir. Buraya kadar aynı gidiyorlar, bundan sonra ise biri eşyayı inkâr ediyor, diğeri de eşyayı nisyan perdesine sarıyor. Bu noktada ayrılıyorlar. Allah’a olan huzur ve marifet ancak eşyayı inkâr veya nisyan ile mümkündür deyip böyle bir manevî bir çığır açmışlar.

Tevhid-i hakikî mesleğinde ne mevcudatın inkâr edilmesi ne de unutulması bahis mevzuudur. Bilakis her şeyde ve her mevcutta tecelli eden isim ve sıfatlar vasıtası ile Allah’a açılan marifet pencerelerini görüp, hakiki tevhidi ve huzuru kazanmaktır. Bu, sahabe mesleğidir, iki meslekten de daha yüksek, daha nuranî ve hiçbir tehlikesi olmayan bir yoldur.

Sahabe mesleğinde eşya ve kesret âlemi Allah ile kul arasında bir engel ve perde değil, bilakis marifete pencereler hükmündedir. Her bir eşya ve her bir mahlûk üstünde Allah’ın isim ve sıfatlarının mührünü okuyup, o san’atlar üstündeki tecelli nurları ile hakiki ve vasi’ marifete ulaşmışlardır. Allah’ı bir iki isim ile değil, bin bir ismi ile tanımışlar. Huzur-u İlahiyeyi eşyayı inkâr etmeden, nisyana sarmadan, tam manası ile elde etmişler. Bu yüzden, velayet-i Kübra makamı sahabelere ait bir makamdır.

Bu zamanda Risale-i Nur mesleği sahabe mesleğinin cilvesini devam ettiren yegâne meslektir. Risale-i Nur mesleği de bu minval üzere gidiyor. Risale-i Nurların tahkiki imanı ders veren bütün tefekkürî dersleri, diğer iki meslekten de üstün ve tesirlidir. Her bir eşya üstünde Allah’ı gösterip ispat ederek, tam bir huzuru ve marifeti kazandırıyor.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 2.334
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...