"Bugünlerde rahatsızlık için Evrad-ı Bahaiye’yi ezber değil, kitaba bakarak okudum." Biz de Cevşen ve Evrad-ı Kudsiye gibi virdleri şifa, korunma gibi niyetlerle okuyabilir miyiz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Dua ve virdler birer kulluk vazifesidir. Duanın hakiki sebebi, Allah’ın emridir; gayesi ise Allah’ın rızasını tahsil etmektir. Dünyevî bela ve musibetler, sıkıntı ve ihtiyaçlar dua ve virdlerin vaktinin geldiğini gösteren alamet ve işaretlerdir. Şayet bir kişi sadece maddî ve manevî menfaat umarak dua eder ve vird okursa, bu Allah katında makbul olmaz. O dua ve virdlerin faziletlerini de göremezler ve görmeye de hakları yoktur.

Nasıl ay ve güneş tutulması husuf ve kusüf namazının vakti ise, sıkıntı ve musibetler de duanın vaktidirler. Bu yüzden, dünyanın menfaat ve ferahlıkları dua ibadetinin illeti, yani hakiki sebep ve gayesi olamazlar.

"Hem dua bir ubûdiyettir. Ubûdiyet ise, semerâtı uhreviyedir. Dünyevî maksatlar ise, o nev’i dua ve ibadetin vakitleridir. O maksatlar, gayeleri değil." (23. Söz)

Dua bir ubudiyettir; kulluk da sırf Allah için yapılır. Dua; insanın acizliğini ve fakirliğini idrak edip, kudreti sonsuz, gınası nihâyetsiz ve iradesi mutlak olan Cenab-ı Hakk’a sığınması, O’ndan medet dilemesidir. İstenilen arzuya kavuşmak asıl maksat değildir. Dua neticeyi elde etmek için değil, ibadet için yapılır.

İhtiyaç sahibi olmak, bela ve musibetlere maruz kalmak, âciz ve zayıf olmak gibi haller, insanı tazarru ve niyaza, dua ve ibadete, Rabbine ilticaya ve O’ndan istimdad etmeye götürür.

Aç kalan insan Rezzak olan Allah’tan rızık ister, hasta kişi Şâfi olan Allah’tan şifa talep eder.

İnsanın nihâyetsiz âciz ve fakir olarak yaratılması, onun Allah’a sığınmasına ve O’ndan yardım dilemesine vesiledir. Zaten ibadetin ruhu ve duanın sırrı da budur.

Şayet dua, sadece musibet ve sıkıntıdan kurtulmak, istenilen arzuya nail olmak için yapılırsa, bunun Allah katında hiçbir kıymet ve tesiri olmaz. Ama niyetimiz sırf Allah rızası iken, duamız kabul edilirse; bu da Allah’ın kerem ve lütfundandır. Buna da ayrıca şükrederiz. Ama imanı zayıf insanları, ibadet ve duaya teşvik ve tervic etmek için, dünyevî fayda ve menfaatlerinden bahsedilmesinde de bir mahzur yoktur.

Nasıl ki, akşam vakti, akşam namazının girdiğine bir alamet ve işaret ise, ihtiyaç ve sıkıntılar da bu vird ve duaların okunma vaktinin geldiğine işaret eden levhalar ve alametler hükmündedir. Yağmursuzluk, yağmur duasının vakti ve alametidir. Bu niyet ile okunan dualar neticesinde Allah sıkıntı ve musibeti başımızdan alırsa, bu da onun fazl ve keremidir, şükre bir kapıdır.

Akşam vakti çıktığında nasıl akşam namazının vakti bitiyor ise, yağmur yağdığında da yağmur duasının vakti bitiyor demektir. Bu gibi ihtiyaç ve musibetler o dua ve ibadetlerin vakti oluyorlar. Vakit ile o vakte tahsis edilmiş olan dua ve ibadetler birbirini iltizam eden şeylerdir; vakit çıktığında ona tahsis edilmiş dua ve ibadette son bulur.

"Elcevab: Yağmursuzluk, bu çeşit dua ve namazın vaktidir, illeti ve hikmeti değil. Nasıl ki güneş ve ayın tutulması zamanında küsuf ve husuf namazı kılınır ve güneşin gurubuyla akşam namazı kılınır; öyle de yağmursuzluk, kuraklık, yağmur namazının ve duasının vaktidir. İbadet ve duanın sebebi ve neticesi emir ve rıza-i İlâhîdir, fâidesi uhrevîdir. Eğer namazdan, ibadetten dünyevî maksatlar niyet edilse, yalnız onlar için yapılsa, o namaz battal olur. Meselâ, akşam namazı güneşin batmaması için ve husuf namazı ayın açılması için kılınmaz. Öyle de bu nevi ibadet, yağmuru getirmek için kılınsa yanlış olur. Yağmuru vermek Cenâb-ı Hakkın vazifesidir. Biz vazifemizi yaptık; Onun vazifesine karışmayız." (Emirdağ Lahikası)

Böyle dua ve virdlerin maddî ve manevî menfaatleri olması haktır ve zayıfları teşvik ve tervic etmek içindir. İnsanların ekserisi avam olmasından dolayı, bu gibi dua ve virdlere bir teşvik ve bir tervic olmak için, Allah maddî ve manevî bazı hediyeler ve menfaatler takmıştır. Lakin bu hediye ve menfaatler dua ve virdlerin okunmasında hakiki sebep yerine geçerse, yani Allah için değil de maddî ve manevî menfaat için yapılırsa, o zaman o dua ve virdlerin makbuliyeti gider, hususiyetleri kaçar ve neticesini göremez.

"Şu sıkıntıda şu duayı okuyunuz." demek tamamen o sıkıntının o duaya bir vakit ve alamet olması içindir. Hadis ve ayetlerde gelen bu tavsiyeleri böyle anlamalıyız. Peygamber Efendimiz (asm) nerede ise, her musibet ve ihtiyaç için bir duayı ve virdi tavsiye etmiştir. Bunların tafsilatlarını hadis kaynaklarında ya da İslam âlimlerinin eserlerinde bulmak mümkündür.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 11.577
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Park

Üstad neden ezberden okumamış, bakarak okumanın farklı bir fazileti var mı acaba?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

"Bugünlerde rahatsızlık için Evrad-ı Bahaiye’yi ezber değil, kitaba bakarak okudum."

Kur’an okuyan kimse huşû ve tefekkürü hangi halde daha çok hissediyorsa kendisi için faziletli okuyuş şekli öyledir. Ancak her iki şekilde okumak kendisi için aynıysa Mushaf’a bakarak okuması daha faziletlidir. Zira kişi bu halde okuma ve bakmayı birlikte yapmış olur. 

İmam Nevevî şöyle der: Âlimlerimizden aktarılan bilgiye göre, Kur’an’ı Mushaf’a bakarak okumak, ezbere okumaktan daha faziletlidir. Sahabe ve tabiînden gelen uygulama da bu şekildedir. Ancak kişi ezbere okuyarak daha fazla huşûlu olup; Kur'an'ı tefekkür ve tedebbür edebiliyorsa ezberden okuması daha faziletlidir. Eğer bunlar birbirine denk ise Mushaf’a bakarak okuması daha iyidir (Nevevî, el-Ezkâr, s.127).

Kur’an okuma üzerine verilen bu fetvadan yola çıkarak; bakarak okumanın ezberden okumaya göre daha sevaplı daha faziletli olduğu hükmüne varabiliriz. İnsan hatadan hali olamadığı için ezberde hataya düşme oranı daha yüksektir.  

Ayrıca Kur’an harflerine bakmak ayrı bir ibadet olarak değerlendirilmiştir.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...