"Bütün o acip cinayetlerle ve kendinden olmayan ceridelerin neşriyatıyla beraber bana yapılan muamelelerinden hissettim ki, bir cihette mânen Demokratlara galip geliyorlar." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Halk Partisi ise: Hakikaten acip ve zevkli bir rüşvet-i umumîyi kanunlar perdesinde bazı memurlara verdikleri için, yirmi sekiz senelik bütün cinâyatıyla başkaların cinâyâtı ve İttihatçıların ve mason kısmının seyyiatları da o partiye yükletildiği halde, Demokratlara bir cihette galip hükmündedirler. Çünkü ubudiyetin noksaniyetiyle enaniyet kuvvet bulur, nemrutçuluklar çoğalır. Bu benlik zamanında, memuriyet hakikatta bir hizmetkârlık olduğu halde, bir hâkimiyet, bir ağalık, bir nemrutçulukla nefse gayet zevkli bir hâkimiyet mertebesini bir kısım memurlara rüşvet olarak verdiği için, bütün o acip cinayetlerle ve kendinden olmayan ceridelerin neşriyatıyla beraber bana yapılan muamelelerinden hissettim ki, bir cihette mânen Demokratlara galip geliyorlar. Halbuki, İslâmiyetin bir kanun-u esasîsi olan, hadis-i şerifte سَيِّدُ الْقَوْمِ خَادِمُهُمْ yani, 'Memuriyet, emirlik ise, reislik değil, millete bir hizmetkârlıktır.' Demokratlık, hürriyet-i vicdan, İslâmiyetin bu kanun-u esasîsine dayanabilir. Çünkü kuvvet kanunda olmazsa şahsa geçer. İstibdad, mutlak keyfî olur."(1)
Burada o dönemin Cumhuriyet Halk Partisinin bir tahlili yapılıyor.
Cumhuriyet Halk partisi aynı zamanda iktidarı da elinde bulunduran bir parti olmasının imkânı ile kendi gibi düşünen memurlara, bir faniye verilmemesi gereken selahiyeti vererek, onun enaniyetini şişirmiş. Ve böyle aşırı bir selahiyete sahip olan memur halka hizmet etmesi gerekirken, efendilik yapmaya başlamıştır.
Halbuki maaşlarını halkın vergileri ile alan ve onlara hizmetkârlık için vazifelendirilmiş olan bütün memurların birer hadim olması gerekiyor.
Bu dönemde Allah’a olan iman ve kulluk azaldığı için, insanların enaniyeti aşırı şişmiş, âdeta küçük birer Firavun ve Nemrut edasına bürünmüştür. Aşırı selahiyetlerle tahkim edildikleri için de onun Ağa, Firavun, Nemrut olması kaçınılmazdır. Halk partisi memurları kendi safına ve ağına çekmek için, "Siz hizmetkâr değil efendisiniz" fikrini şırınga etmiştir. Böylelikle devleti kendi hâkimiyeti ve baskısı altına alarak demokratlara manen galip gelmiştir.
Halbuki İslâm’ın temel bir esası hadis-i şerifte şu şekilde ifade ediliyor; “سَيِّدُالْقَوْمِخَادِمُهُمْ” yani, "Bir kavmin efendisi, ona hizmet edendir"; yani memurluk ne bir ağalık, ne bir reislik değil, millete bir hizmetkârlıktır.
Demokratlığın mühim bir esası olan hürriyet-i vicdan kaidesi de İslâmiyet’in; "Bir kavmin efendisi, ona hizmet edendir" esasına ve düsturuna dayandırılabilir. Çünkü kuvvet kanunda olmazsa şahsa geçer. Yani hukukun üstünlüğü uygulanmazsa üstünlerin (güçlülerin) hukuku uygulanır. Mutlak otoriterlik olan istibdad, mutlak keyfiliğe inkılab eder ve vatandaşa hizmet etmek yerine, ona zulmetmeye başlar.
Ayrıca bu manaya destek vermek için Halk Partisi memurlara, milletin ve devletin mevcut şartlarına kıyasla rüşvet manasında ciddi maaş ve imkânlar da dağıtıyordu. Ekseriyetin zekât alabilecek kadar fakir olduğu bu ülkede, memurların zekât verebilecek durumda olması bunu göstermektedir. Üstad Hazretleri açlık bahsinde bu hususta şunları kaydeder:
"Ve aç fakirlere acımayan bir kısım zengin ve bazı ehl-i maaş dahi Risale-i Nur’u dinleyip, bu mecburî açlık, hissiyle açlara merhamete gelip, zekâtla yardımlarına koşmaktır."(2)
Dipnotlar:
(1) bk. Emirdağ Lâhikası-II, 98. Mektup.
(2) bk. Kastamonu Lahikası, 95. Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü