"Ferdin iyiliği de fenalığı da mahduttur; cemaatin gayr-ı mahduttur." Bu cümleyi açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
“Bu zaman, cemaat zamanıdır. Ferdî şahısların dehası, ne kadar harika da olsalar, cemaatin şahs-ı mânevîsinden gelen dehasına karşı mağlûp düşebilir.” (Emirdağ Lahikası-1)
Cephede savaşan bir ordunun başında bir komutan vardır, ama muvaffakiyet bütün ordunundur ve ancak ordu ile temin edilebilir. Cephede savaşan yalnızca komutan değildir, şahs-ı manevî olan ordudur. Nitekim eski zamanlarda şahıs ön plana çıkmasına bedel, asrımızda şahs-ı manevî ön plana çıkmıştır.
Bir kral veya padişaha bedel, meclislerin ve parlamentoların devletleri idare etmesi, ticaret âleminde iş sahiplerinin değil, şirket isimlerinin ön plana çıkması gösteriyor ki, asrımız müessese, dernek ve markaların hükmettiği şahs-ı manevî asrıdır. Ateizm, komünizm, sosyalizm gibi şahs-ı manevî olan düşmanlara karşı bir şahıs ne kadar zeki ve dâhi olursa olsun, mukavemet etmesi ve tek başına mücadele etmesi mümkün değildir.
Bu bakımdan, küfür ve dalalet fırkalarına karşı, cemaat halinde çalışmak elzemdir.
Cemaat halinde hareket etmek maddî terakkinin de en büyük vesilesidir. Üç insan yan yana gelse, omuz omuza verse, yani cemaat ruhu ile hareket etse, yüz on bir kuvvetinde olur. Ayrı ayrı hareket ederlerse her biri bir kıymetinde kalır. Cemaatin, hayırda da şerde de ferde nisbetle gücü ve tesiri çok fazladır.
"Ehl-i dünya, büyük bir servet ve şiddetli bir kuvvet elde etmek için, hattâ bir kısım ehl-i siyaset ve hayat-ı içtimaiye-i beşeriyenin mühim âmilleri ve komiteleri, iştirak-i emval düsturunu kendilerine rehber etmişler. Bütün sû'-i istimalât ve zararlarıyla beraber, hârika bir kuvvet, bir menfaat elde ediyorlar. Halbuki iştirak-i emvalin çok zararlarıyla beraber, iştirakle mahiyeti değişmez. Her birisi umuma -gerçi bir cihette ve nezarette- mâlik hükmündedir, fakat istifade edemez. Her ne ise, bu iştirak-i emval düsturu a'mal-i uhreviyeye girse; zararsız azîm menfaate medardır."(21. Lem’a)
İştirak-i emval; insanların daha fazla para kazanmak için sermayelerini birleştirmeleri, ortaklık kurmaları ve birlikte mesai yapmalarıdır.
Bir kişinin aklı ne kadar üstün, sermayesi ne kadar kuvvetli de olsa, ortak akıl ve müşterek mesainin yanında bir hiçtir. İnsanlar ortaklıktaki bu büyük kuvveti ve azim kârı gördükleri için, şirketler kuruyor ve birlikte hareket ediyorlar.
Şahs-ı manevî halinde çalışmakta da bu mâna söz konusudur. Cemaatin tümünün müşterek mesaileriyle hâsıl olan sevap ve nur bölünmeden, parçalanmadan herkesin sevap hanesine yazılır. Zaten bölünme ve parçalanma ancak madde için ve maddî kazançlar için söz konusudur. Sevaplar nur olduğundan bölünmez ve parçalanmaz. Okuduğumuz bir Fatiha’yı bin kişiye bağışlasak her birine aynen bin Fatiha gider. Üç kişi cemaat olarak namaz kıldıklarında hâsıl olan yirmi yedi kat sevap her birine aynen yazılıyor, üçe bölünmüyor.
Bu yüzden, Müslümanlar büyük manevî bir şirket gibi hareket etmelidir. O zaman hem dünyada muvaffak hem de ukbada mes’ud olurlar.
İhlas Risalesi İkinci Düstur'da Üstadımız bu konuya dair güzel misaller veriyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü