"Hakikî tesellîyi ve istinad ve istimdad noktalarını yalnız Kur’ân veriyor. En ziyade o tesellîye muhtaç bu zamandır." Âhir zamana göre Asr-ı saadet o teselliye daha muhtaç değil miydi?
Değerli Kardeşimiz;
Asr-ı saadet ile âhir zaman birçok bakımdan birbirine benziyor. Bu husus hadislerde çokça ve teferruatlı bir şekilde ifade edilmektedir.
Meselâ; Resulullah Efendimiz (asm.)'in sırdaşı olan Huzeyfe b. el-Yeman (ra.) bir gün kendisine ulaşmasından korktuğu şer konusunda şöyle demişti:
“Ey Allah’ın Resulü, mutlaka bizler (İslam'dan önce) cahiliyyede şerler içinde idik. Derken Allah bize hayrı getirdi. Acaba bu hayırdan (menfeatten, güzellikten) sonra kötülükler var mı?" Bunun üzerine Allah Resulü
“Evet!..” buyurdu. O:
“Peki, bu şerden sonra hayırdan bir şey var mı?" Resulullah (yine)
“Evet!..” buyurdu...
Resulullah (asm.) yine şerlerden söz etti. Sonunda Huzeyfe (ra.) yine sordu:
“Bu şerlerden sonra da hayır var mı?” Resulullah (asm.)
“Evet, (bir kısım) çağırıcılar cehennem kapılarına çağıracaklar, kendilerine icabet eden oraya yönelecektir. Onu oraya atacaklar.” buyurdu.
Bunun üzerine ben:
“Onları bize tarif eder misin?” dedim. Resulullah:
“Onlar sizin aşiretinizden, içinizdendir. Sizin dilinizle konuşurlar.” dedi. (Yine) ben:
“Bu zamana ulaşırsam bana ne yapmamı emredersin?” dedim. Resulullah şöyle buyurdu:
“Müslümanların cemaatine ve onların imamına (önderine) uy ve bunlardan ayrılma.” Bunun üzerine:
“Onların cemaati ve önderi yoksa?..” dedim.
“O zaman cemaati ve imamı olmayan fırkaların hepsinden ayrıl, şayet bir ağacın köküne (kovuğuna) sığınabilirsen, ölüm sana yetişinceye kadar bu hâl üzere ol.”(1)
Bu duruma, hangisi daha üstün olarak değil de bir ikaz bir ihtar olarak bakmak gerekiyor. Ahir zaman, sadece Peygamber Efendimiz (asm)'in ikazına değil, bütün peygamberlerin ikazına medar olmuş dehşetli bir zaman halkasıdır. Üstadımız bu hakikati dile getiriyor. Yoksa bu zaman daha dehşetli, öyle ise bu zaman mü’minleri de daha faziletli gibi bir işareti ve ifadesi bulunmuyor.
Asr-ı saadet her açıdan daha üstün daha faziletli bir zaman halkasıdır. Ahir zaman da bu zaman halkasının bir uzantısı gibidir.
“İslam garip başladı, başladığı gibi (bir hale) dönecektir. Ne mutlu gariplere!”(2)
Âlimler, cahil çoğunluk yanında gariptirler; az olan mü’minler, çok müşrik arasında gariptirler. Kötülerin ve şerlerin çokluğu yanında hayırlar ve hayırlılar az olunca garip olurlar. Fıskın, isyanların, büyük günahların içinde takva, amel-i salih gariptir.
Böyle kötü bir muhitte ve zamanda, iman ve salih amelin ehemmiyeti pek büyüktür. Yaşanılan muhitte fısk, büyük günahlar, şer ve isyanlar ne kadar çoksa, orada bulunan mü’minin, imanın, salih amelin, takvanın kıymeti o nisbette artmaktadır. İslam’ın yaşanmadığı, imanın zayıfladığı, ilmin kalktığı, mü’minin, Müslümanın olmadığı veya çok az olduğu bir cemiyette “garib” olmak, amellerin sevaplarını olabildiğince arttıracaktır. Mü’minin zelil ve hakir kılındığı, facirin aziz tutulduğu, fıskın çok olduğu bir cemiyette, imanın ve amellerin keyfiyeti çok büyüktür. Orada din gariptir, mü’minler gariptirler. Üstadımız bu inceliğe işaret ediyor.
Fakat ilk gariplerle son gariplerin mühim bir farkı vardır. İlk Garipler müşrik bir toplumda mücadele etmişlerdir. Ahir zamanda gelen son garipler, fesad-ı ümmet zamanında, bozulmuş İslam cemiyeti içinde cihad edeceklerdir. Son gariplerin işi, ilk gariplere göre daha kolaydır. Zahmetleri daha azdır. Bu sebeple sevapta, hayırda, küllî fazilette ilk garipler olan sahabelere yetişmeleri mümkün değildir. İlerlemeden sonra gerilemekle, işe ilk başlamanın zorluğu bir değildir.
Dipnotlar:
(1) bk. Sahihu’l-Buhari VIII, 93; Sunenu İbn-i Mace II, 1317 (no: 3979).
(2) bk. El-Cami‘ li Ahkamil-Kuran IV, 172. Ayrıca bk. Sahihu’l-Müslim 232, 251. Hadisler, Sunenu İbn-i Mace II, 1319 (no: 3987, 3988).
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü