"Hâlık-ı Zülcelal her şeye yakın olduğu halde, yetmiş bine yakın nurani perdeleri vardır." Bu perdelerden maksat nedir? Daire-i sıfata yanaşmak ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
Burada yetmiş bin nurani perde; Allah’ın isimlerinin tecelli ettiği daireler ve onlardaki tecelli mertebeleridir.
Cenâb-ı Hakk’ın bütün sıfatları nihayetsiz ve mutlaktır. Nihayetsiz olmaları, “bu sıfatlar ne kadar icraatta bulunurlarsa bulunsunlar, onlarda bir eksilme olmayacağı” manasınadır. Mesela, Allah’ın kudreti sonsuzdur, şu âlem gibi binler âlem yaratsa o kudrette bir azalma ve eksilme düşünülemez.
Sıfatların mutlak olmaları ise, o sıfatların icraatının kayıt altına alınamayacağı demektir. Allah’ın şeriki olmadığından, onun sıfatlarını faaliyetten men edecek yahut onları sınırlayacak başka sıfatların olması muhaldir.
Hakikat bu iken, insanın, sınırlı olan aklıyla bu sonsuz ve mutlak sıfatları kemaliyle anlaması elbette mümkün değildir. Ancak onların icraatlarındaki tefekkürünü genişlettiği ve derinleştirdiği nisbette bu sıfatların kemalini biraz daha fazla anlayabilir.
Cenâb-ı Hakk’ın sübutî sıfatları şunlardır:
1. Hayat,
2. İlim,
3. İrade,
4. Kudret,
5. Sem’ (işitme),
6. Basar (görme),
7. Kelâm,
8. Tekvin (yaratma, var etme).
Tekvin sıfatı Maturudî mezhebine göredir. Diğer itikat imamımız İmam Eş’arî, bu sıfatı müstakil bir sıfat olarak düşünmez. Böylece bu mezhepte sübutî sıfatlar yedi tane olmuş olur.
Cenâb-ı Hakk’ın İmam Maturudîye göre sekiz, İmam Eşarî’ye göre yedi sübutî sıfatı vardır. Bu sıfatlarla icra edilen fiiller ise sonsuzdur. Mesela, Allah rızık yaratmayı irade ettiğinde bu sıfatlarla “terzik-rızıklandırma” fiilini icra eder ve Rezzak ismini tecelli ettirir. Suret vermek irade ettiğinde, yine aynı sıfatlarla “tasvir” fiilini icra ederek Musavvir ismini tecelli ettirir.
Böyle sayılamayacak kadar çok fiil ve her birinin de yine sayılamayacak kadar çok tecelli mertebeleri vardır.
Mi'rac mucizesi, bütün bu perdelerin geçilmesi ve aşılması yolculuğudur. Allah Resulünün (asm.) bu yolculuk sonundaki şu ifadesi, Allah’ın sıfatlarını kemaliyle bilmenin beşer takatini aştığının en güzel ifadesidir:
“Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben seni hakkıyla tanıyamadım / bilemedim.”
Kısacası, yetmiş bin perde esma-i ilahiyenin tecelli mertebeleridir ve mahlukat âlemi ne kadar geniş manada tefekkür edilirse, bu perdeler o kadar fazla aşılır ve ilahi marifette o kadar ileri gidilir
İnsan, sadece kendi yaratılışını düşünmekle de Allah’ın sıfatlarını bilebilir. Yani “Beni yaratan Zat’ın ilmi, iradesi, kudreti ve diğer sıfatları sonsuz kemâldedir.” diyebilir. Bu sıfatlardan kudret sıfatı üzerinde konuşacak olursak, insan sadece kendi varlığına nazar etmekle “Ben Allah’ın sonsuz kudretiyle yaratıldım.” diyebilir. Bu takdirde onun sonsuz kudretini küçük bir perdede seyretmiş olur.
Allah bütün insanları yaratmaya Kadîr'dir, diye düşündüğünde kudret sıfatının icraatını ve Kadîr isminin tecellisini daha geniş bir perdede seyretmiş olur. “Allah o sonsuz kudretiyle bütün hayvanları, bütün bitkileri, bütün denizleri ve karaları, Güneş'i, Ay'ı, yıldızları, bütün galaksileri, cennet ve cehennemi yaratmaya kâdirdir.” diye düşünerek, tefekkürünü genişlettiğinde Kadîr ismini her defasında daha geniş bir perdede seyreder.
Bu tecellilerin her biri bir perdedir. “Aklen, tasavvuren veya hayalen” böyle yetmiş bin perde geçildikten sonra kudret sıfatının azametini anlamaya bir derece yanaşılabilir.
Bir misal de Rezzâk isminden verelim:
İnsan, yemeğini yediğinde o rızkını ancak Allah’ın verebileceğini düşünür ve Rabbinin Rezzâk isminin bir tecellisini kendi sofrasındaki nimetlerde seyreder. Böylece o ismin tecellisini küçük bir perdede ve dar bir dâirede düşünmüş olur.
O gün yeryüzündeki bütün insanların da beslendiğini düşündüğünde bu ismi daha geniş bir perdede tefekkür eder. Tür sayısı üç milyonu aşkın olan bütün hayvanların o gün beslendiklerini düşündüğünde Rezzâk ismini daha büyük ve haşmetli bir perdede seyredebilir.
Tefekkürünü geçmiş ve gelecek asırlar için de sürdürür ve nihayet bu ismin en şaşaalı tecellileriyle bütün cennet ehlinin ebediyen rızıklanacaklarını düşündüğünde Rezzâk ismini en büyük bir aynada seyretmiş olur. Bu kadar umumi ve küllî bir rızıklandırmayı ancak bütün sıfatları sonsuz kemâlde olan Allah’ın icra ettiğini ve edebileceğini düşünmekle dâire-i sıfata yanaşır.
İşte, Kadîr ve Rezzâk isimleri gibi her bir isim için de yetmiş bin ile ifade edilen tecelli mertebeleri, birden nazara alındığında daire-i sıfata bir derece yanaşılabilir.
Kısacası, yetmiş bin perde esma-i ilahiyenin tecelli mertebeleridir ve mahlakat âlemi ne kadar geniş manada tefekkür edilirse ilahi marifette o kadar ileri gidilir.Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
daire-i ismi geçip daire-i sıfata yanaşmak nedemek ve aralarındaki fark nedir
Fiil isme, isim sıfata, sıfat şuunata, şuunatta Zat-ı Akdese dayanıp işaret eder.
Mesela rızık fiili yani bir tek canlı ile bütün canlıların rızıklandırma ve beslenme işlemi Allah’ın Rezzak ismine dayanır.
Rezzak ismi de Allah’ın ilim, irade, kudret, sem, basar, kelam ve hayat olmak üzere yedi sabit sıfatına dayanır. Çünkü ilmi, iradesi, kudreti, görme ve işitme gibi sıfatları olmayan bir İlahın Rezzak olup bütün canlıları rızıklandırması mümkün ve kabil değildir. Bu yedi sıfat direk ya da dolaylı bir şekilde bütün fiili isimlerin arkasında tabiri yerindeyse asıl bir fail asıl bir aktör olarak bulunuyor.
İnsan zihni ya da tefekkür sistemi önce fiilleri okur sonra fiilin arka planında duran isme intikal eder sonra o isimden sıfatlara geçer sıfatlardan şuunata oradan da hakiki menba ve kaynak olan Zat-ı Akdese ulaşır.
Mesela bir çiçeğin yaratılmasında Halık ismi cüzi bir şekilde tecelli ettiği gibi yeryüzündeki bütün çiçeklerin oradan cennette ki çiçeklerin yaratılmasında da Halık ismi külli bir şekilde tecelli etmiştir bu fiili genişliği cüziden külliye gidecek şekilde okumak Halık isminin dairesini okumak ve o dairenin sonuna doğru ilerlemek anlamına geliyor.
Bu ismin dairesini okuduktan sonra sıfatlara intikal ettiğimizde ise daire-i sıfâta yanaşmış oluyoruz. Bunu diğer bütün fiili isimler için de düşünebiliriz.